yani kendisinden zerre kadar haz etmem bu bahsi geçen zat-ı muhteremin aynı şekilde partisinden de, lakin çocuğu olmadığı için vatan millet sakartya edebiyatı yapıyo denmeside çok saçma cidden.
de ki! oy toplamak için yapıyo, iktidar olmak için yapıyo falan filan, ama ey kardeşim çocuğu olmadığı için yapıyo deme be.
hani çok şey oluyo, nasıl desem ki şimdi, şey işte, hani böle birisine gülürsin hani böle aynı zamanda da içten içe acırsın böyle, işte öyle bir duruma düşmemek lazım, akıllı olmak lazım, iki kere düşünüp bir kere konuşmak lazım di mi? **
siyasi yaşamdaki simaların beni alakadar etmeyen durumlarıdır. özel hayatları, sadece herhangi bir usulsüzlük ya da ahlaksızlıkla suçlandıklarında irdelenmelidir kanımca.
hani dillerden düşmeyen ama pratiğe gelince nedense bazılarınca unutulan, tek vatanın üstünde yaşayan tek millet!
milleti bu duruma alıştıranların, bu söylemleri kullananların utanması gerekirken, utanma sınırlarının gitgide belirsizleştiği bazı "özgürlükçü toplumlarda", artık iş, siyasetçilerin uçkurlarını tartıştırmaya kadar indi. dahası vatan sevgisi çocuk sayısı ile ölçülmeye başlandı: üç çocuk yapmazsanız hainsiniz, vicdansızsınız, edebiyatçısınız.
birilerinin kafasında sanal bir hat var, ülkenin tam ortasından geçen. buna karşı çıkılıyor. "ne anlatılmak isteniyor bu hatla?" diye öfkeyle soruluyor, çünkü bu hattı çizenlerin niyeti belli. alınan cevap şu : "senin çocuğun yok! anlamazsın! edebiyat yapma!"
hadi onun çocuğu yok, senin de haritadan haberin yok be adam!
Aynı sınıfta yer alabilecek S.Demirel ve B.Ecevit gibi kişilerin paylaştığı kaderdir. Bazı kesimlerce "zürriyetsiz" gibi değerlendirilse de tercih meselesi yada sağlık durumu olmaktan ileri gidemez.
kurşuna siper olan gövdelerin, evlatlarının gövdesi olmadığından; şehitlik makamı ile vatan toprağı için teslim edilen ruhların verdiği mücadeleyi, sorumluluk sahiplerinin üzülmesine yıpranmasına engel olmak adına, "hata" ile yaşanan sonuç olarak görebilen babaların; babalığına, memleket sevdasına ve vatan evladına verdiği değere şöyle bir dönüp bakmalı... bir de makamına...
notumsu: elde sallanan haritalara gösterilen kızgınlık mı yüreğe ağır gelmiştir?(!) yoksa, devlete/millete sevdanın o yüreklerde nasıl yandığının bihaberliği ile edilen saçmalama mıdır?!
eline kürdistan haritası alıp vatan, millet, bayrak mavraları atmasına neden olan şey, çocuğunun olmaması değil, bölünemez bir bütün olan türkiye'nin bir coğrafi bölgesini farklı bir ülke gibi tanımlayanlara karşı sesini çıkarmak gerekliliğidir. kendisinin çocuğu yoksa bile o salonda onu alkışlayanların çocukları vardır.
üstelik, her vatan evladı, bizim evladımızdır. illa kan bağı aranmaz.
savaşta gazi de olunur, şehit de. elbette keşke savaş olmasa. ama, komşu ülkelerle aramız bozulmasın diyerek aylarca operasyonlara bile gönderilmeyen çocuklarımız hiç yoktan şehit olurken, hükümet, ver-kurtul politikasını doğu ve güneydoğu anadolu'ya kadar indirgemeye başlamıştır. buna karşı sesini yükseltenler, hükümet taraflarınca karalansa da birileri sesini yükseltmelidir.
ha, çocuğu olmakla vatan, millet nutukları atmak geçerli sayılsaydı, hiç yoktan çürüğe ayrılan miçoların hesabı adam gibi verilmeliydi önce.
doğru ya da yanlış bir fikri savunup siyaset yapmak için çocuk yapabilme yetisi gerektiğinden, devlet bahçeli'nin siyasetten çekilmesi gerektiğini gösteren gerçektir.
her fırsatta eline kürdistan haritasını alıp, vatan, millet, bayrak mavraları atmasına sebep olan durumdur. kurşuna gövdesini siper edenler, onun çocukları değildir, nasıl olsa...
ateş düştüğü yeri yakıyor... evladının tabutunu alan annenin hissettiklerini ancak, onu alanlar bilir.
30 yılda 32 bin kişi ölmüş, bunların 14 bini güvenlik görevlisi... dönüp bakıyoruz geriye ne elde edilmiş;
- koca bir hiç!..
yeni ölenler, yine ağlayanlar... kişiler değişik lakin, yakılan ağıtlar aynı şeyleri söylüyor.
eline haritayı alıp, tükürükler saçarak; vatan-millet edebiyatı yapmakla 30 yıldır çözülmeyen sorun, bundan sonra mı çözülecek?
- hayal bu... koskoca bir hayal...
bir hayal uğruna heba etmeyelim gencecik bedenleri,