Ayrıca eklemek isterim ki, 'Ben', 'ideal ben' ile olan ilişkisini, yoğun özdeşleşmeler aracılığıyla kazandığı 'ben ideali' sayesinde aşar. Her ne kadar teknik bir işitsellik de taşısa, Lacan'ın öyküsel anlatımıyla zenginleşen bu kuramsal malzeme, sinematografik bir gösterge ve anlam zincirine dönüşmek için tüm koşullara sahiptir. Böylesi bir dönüşümü sağlamak adına, önceden dile getirdiğimiz analitik malzeme ve filmsel gösterge arasındaki paralel kurguyu işler kılmamız yerinde olacaktır.
la révolution surréaliste'in 19amk25 yılında yayınlanan ilk amk sayısında breton'un paylaştığı "intihar çözüm amk müdür" sorusuna evet mührünü basan rené crevel, 'international amk congress of writers for the defense of culture' amk toplantısından 'oğlancı' oldukları amk gerekçesiyle kovulan sürrealistleri bir araya amk toplamaya çalıştı, ancak başaramadı. bitkin bir amk biçimde evine döndü ve 18 haziran 19amk35'te ocağından çıkan gazla yaşamına amk son verdi, amk cesedinin yanında bir notla: "lütfen bedenimi yakınız, nefretle..."
Şimdi gece gece üşenmedin ve bunu yazdın öyle mi,tebrik ederim.Okumadım ama bu kadar zorladığına göre iyi bir şeydir. Üşengeçim biraz gelemem öyle kasvetli yazılara.
--spoiler--
Lacan'ın imgesel olarak tanımladığı arkaik dönemin kurucu öğesi olan 'ayna evresi', 'ben' olanın kendi ilksel örgütlenmesini gerçekleştirdiği kişisel tarihe karşılık gelir. 1936 yılında Marienbad'ta düzenlenen Uluslararası Psikanaliz Kongresi'nde Lacan, psikanaliz çevreleri tarafından ciddiye alınmamış olsa da gerçekleştirmiş olduğu sunumuyla, parçalanmış beden ve onun paranoid bir manevrayla 'sahte bütünlük' kazanması sürecini, taklite dayalı infantil bir eylem dizgesi etrafında anlatır. Buna göre yaşamının ilk altı ayı sonrasında, ayna imgesinde yansıyan sureti tarafından ele geçirilmiş olan çocuk, halihazırda parçalara ayrılmış olduğu bedensel varlığı (Corps Morcelé) bütünleme çabasıyla aynadaki imgeye sarılır ve yaşamakta olduğu kaygı uyandırıcı durumdan ontolojik bir 'estetik operasyon' aracılığıyla kurtulmuş olur. Parçalanma sürecinin 'öteki'nin beden imgesi üzerinden ve yabancılaşma yoluyla aşıldığı bu kaçınılmaz durum, bölünmüş olma yanılsamasıyla kendi cehennemini yaşayan ilksel 'ben'i, başka bir beden, bakış ve ses imgesinin içine hapseder. Lacan'ın birincil özdeşleşme alanı olarak tanımladığı 'ayna evresi', yabancılaşmış bir 'kendilik' imgesine sahip olan 'ben'in arkaik narsisizminin de temellerini oluşturur. 'Olmak' eyleminin, bir 'öteki' üzerinden kendini mümkün kıldığı bu dönem, aynı zamanda 'ben'in sahte bir kendilik dahilinde özünü erittiği, yok ettiği bir varoluşsal zorunluluktur. Çocuk, aynadaki yansımasıyla özdeşleştiğinde iki türlü kayıp yaşar; birincisi, parçalara ayrılmış gerçekliğinin kaybı, diğeri ise özdeşleşme sürecine rağmen hiçbir zaman ulaşamayacağı o yansıyan-kışkırtan imgenin kaybı...
--spoiler--
--spoiler--
Her ne kadar Lacan, 'Corps Morcelé' ve 'simgesel fallus' referanslarını Bellmer'in eklem erotizmine maruz kalmış infantil oyuncaklarından almış olsa da herkesin iştahla unuttuğu bu montaj ustasını ısrarla hatırlıyor olmamın tek bir nedeni var: Hans Bellmer, yanlış kaynamış sözcüklerden geri dönüşümsüz bedenler üreterek hazzın nihai hedefini büyük bir acımasızlıkla değiştirmiştir. Bellmer'in cinsel siyaseti, dikiz aynasından kendi cehennemini izleyen gözün hikayesidir.
--spoiler--
--spoiler--
Ruhsal aygıtın ne ileri ve ne de geri gidebilecek gücünün kalmış olması; tüm önceki ve sonraki libidinal haritaların damgasız bir Rodchenko puluna dönüşmesi, biçimin iktidara gelerek faşizmi siyaseti alınmış bir buyruk kılığında kendi eksikliğine dönüştürmesi. Lacan olsa bu eksiğe 'sözün genetiği' derdi. Reich olsa 'yarılmış haz' derdi. Breton olsa beni huzurundan kovardı.
Bayanlar baylar, aynanın kör noktasını sağaltıp da sizi yatay kurulmuş yaşam alanlarında ve mimari bir fallus kimliğinde gökyüzüne fışkırtan şu töz sürrealizmin kendisi değilse nedir? Yeni yetme 'canlı bomba' bir kadının cansız sakızıyla eş zamanlı patlayarak kasıklarımdan fışkıran 'şey', yani ölü bir bedenin 'canlı bir devrim' taklidi yapmasıyla kendimi aldattığım 'hani şu şey', sürrealizmin kendisi değilse nedir?
--spoiler--
eklektik bir çalışma. ve özünde sanattaki soyut akımın dile dökülme çabası. milletin deli gibi "anlamı ne, ne demek istedi acaba" diye yırtınması da ondan "ne diyor lan bu soyut resim" bunalımı. söylemin "psikoanaliz sosluymuş gibi" olması da şart tabi...
oysa soyut resimde mesele ne diyor değil, ne hissettiriyor meselesidir. bunu yazıyla yapmaya kalkınca eğer beckett falan değilsen ağızda kiremit tadı bırakırsın.
benim rahatsızlığım dilin kullanımı yönünde, tam bir hoyratlık söz konusu: "the majority of determinist subjects in a chaotic universe" dense tamam, "belirlemeci öznelerin karmaşık evrendeki çoğunluğu" dense o da tamam. aslında "kaosta kalabalık yapan nedenselciler" falan denmiş olsa "aa, ne diyor bu acaba" diye umut ve merak bile yaratabilirdi, ama nerdeee...
neyse, "geste à peau - gestapo" hikayesi güzel; derrida'nın "differance/différence" gölge oyununu andırıyor. kara avrupası felsefesi böyle işte, kelimelerin masum olmadığına dikkat çeker.
--spoiler--
La Révolution Surréaliste'in 1925 yılında yayınlanan ilk sayısında Breton'un paylaştığı "intihar çözüm müdür" sorusuna EVET mührünü basan René Crevel, 'International Congress of Writers for the Defense of Culture' toplantısından 'oğlancı' oldukları gerekçesiyle kovulan sürrealistleri bir araya toplamaya çalıştı, ancak başaramadı. Bitkin bir biçimde evine döndü ve 18 Haziran 1935'te ocağından çıkan gazla yaşamına son verdi, cesedinin yanında bir notla: "Lütfen bedenimi yakınız, nefretle..."
Crevel'in eşcinsel oluşunu kullanan bir grup dangalak, bu intiharın sorumlusu olarak Breton'u suçladı. Düpedüz saçmalık! Crevel'in ölümünden sorumlu olan Ilya Ehrenburg adındaki ahlakçı Sovyet faşistidir! Nasılsa tez yazmıyorum, kaynak göstermek ya da ortalığı referans cennetine çevirmek gibi bir derdim yok. Nasılsa aradan 70 sene geçmiş; gündem dışı bir konuya ait hayli formalist bir tasayı paylaşıyor olmam ne gecenizi değiştirir, ne de hayatınızı. O yüzden, o da siz de rahat uyuyun.
Dali'nin, 'sürrealistler içindeki en hatırı sayılır komünist' olarak kabul ettiği Crevel'in ölümüne Bunuel'den daha çok üzülmesinin altında Lorca'yı arama fesatlığını yapmaksızın başka bir slogan atayım en iyisi ama izin verin önce gırtlağımı temizleyeyim:
"insanlığın intihar olasılığı güvence altına alınsın! René Crevel'in nefret dosyası yeniden açılsın! Ilya Ehrenburg'un mezarı Çernobil'e taşınsın!"
--spoiler--