iki filmini de ayıla bayıla izlediğim animasyon mucizesi. evet biraz mübalağa yapacağım kusura bakmayın, imdb'de hiç düşünmeden 10 puanı yapıştırdım. biraz geç* izlemekle birlikte iki günde iki filmini de izledim. iki filmi kıyaslayacak olursam, ikinci film daha bir güzeldi sanki. espiriler, şakalar, minyonlar... daha dolu doluydu. belki de ilk filmdeki kötü karakteri sevmemiş olmamdan kaynaklanıyor bilemiyorum...
yalnız hakkını vermeden geçemeyeceğim, baş kahramanımız gru karakterini seslendiren steve carell harikalar yaratmış. müthiş bir aksan. kendisini tebrik eder bir sonraki filmde* başarılarının devamını dilerim.
bugün iki filmini birden izledim. eğlenceli film. minion rush oyununu oynarken biraz daha karakterleri bilerek oynayacağım. türkçe dublajda gruyu seslendiren kim bilmiyorum fakat hafif bir trakyalı şivesi var sanki. ek: ata demirermiş ya la. ayrıca gelecek yıl 3. filmi geliyor.
insanların tabiatının "aslında" iyi olduğunu ve kötü karakterlerin aslında çevresel faktörlerle oluştuğu iddiasına sahip yeni bir akımın animasyon dünyasındaki karşılığı. kötü karakterle iyi karakter arasındaki çizginin muğlaklığı ne kadar arttırsanız o kadar ilgi çekici oluyor. ezberbozan bu yaklaşım aslında tom ve jerry tarzı mutlak iyi ve mutlak kötü karakterlere sahip çizgi filmler izleyen ve farklı yaklaşımlar içerisindeki kuşağın, yeni kuşakla ortak paydada buluşmasını sağlıyor.
megamind kadar altı çizilmiş olmasa da, 'despicable me' de 'kötü'nün daha 'kötü' karşısındaki iyiliğini vurguluyor. bilinçaltından kötüleri özgür seçimlerinin sorumluluğundan kurtarıp, koşulların boyunduruğuna mahkum ederek bir nevi aklama işlevi görüyor. bu 'kader'ci yaklaşım da, dünyanın çok küçük bir yüzdesinin dünya üzerindeki zenginliklerin çoğunu ellerinde tutumasını olumluyor. bu nasıl oluyor? işte dediğim bu kaderci anlayışın bilinçaltımıza farkında olmadan işlenmesiyle. birileri daha varsıl konumdadır, birileri daha yoksul konumdadır. bunun nedeni de kaderdir. özgür seçimlerimizin bunda direkt bir etkisi düşünülemez.
din, siyaset ve ekonominin, endüstriyel sinemanın ideolojisini zimni ve kalleş bir biçimde yaptığı bu eserleri, 'agnes'in ya da 'minion'ların sevimliliği bile aklamamalı.
Minion Rush adlı oyunu indirdikten sonra keşfettiğim animasyondur. ikincisini de izledikten sonra oyun daha bir tatlı gelmeye başladı. Agnes'in 'iyi geceler öpücüğü yok mu?' sahnesi de beni bende almıştır. çok tatlı lan
dünyanın en güzel animasyonu. izledikten sonra hayatımı daha tatlı daha katlanılır ve daha güzel yapmıştır. kısa süre içerisinde bir incelemesini de yazacağım fakat söylemeden geçemem, bir agnes bir maroia'dır.
en sevdiğim sahnesi roketin kapsülü mekikten ayrılınca minyonların sevinirken nasa'ya yaptıkları gönderme olan güzel animasyon. yalnız konu olarak çok şeyi bağlayamamışlar, kurgu biraz dandik gelebilir.
monster ınc'den sonra izlediğim en güzel animasyon. boo'dan sonra en güzel bebek animasyon; agnes. bir animasyon karakteri bu kadar şeker olur mu yaa? soruyorum size? olamaz.
film öyle sıradan, akışı yavaş ilerleyen bir film değil bir kere, fark atıyor bu yüzden. en başlarının sıkıcı olduğunu söyleyenlerin aksine izlerken müthiş bir keyifle izledim. sonlara doğru aksiyon tavan yapıyor zaten. en kalbi taş adam izlesin, içine ılık ılık sevgi akacaktır.
kayıp balık nemo'dan sonra izlediğim en iyi animasyon film. güldüren, hüzünlendiren, eğlendiren ve heyecanlandıran bir senaryoya sahiptir. agnes'i yemek istememek elde değil. son olarak türkçe seslendirmesi de gayet başarılı. janim!