--spoiler--
o koyu katolik, tanrının varlığını akılla akılla kanıtlamaya çalıştı. yetinmez inancı ile, akla dayanmak ister 17. yy başlarında...
--spoiler--
inşallah Google translate yazmıştır yoksa durum vahim.
ülkesi fransa'da gördüğü baskı nedeniyle barınamamış ve özgürlükler ülkesi hollanda'ya sığınmıştır. orada bir çiftlikte yaşamaya başlamış, hizmetçisinden bir kızı olmuş, 5 yaşında ölmüştür. hayatındaki en kötü olayın bu olduğunu söyler. sabah 11 gibi kalkar, çiftliğinde bağ bahçe ile ilgilenir, gezer, hava alır. akşam 4-5 gibi ders çalışmaya başlar. gece 3-4 e kadar ders çalışır. hayatı bu şekilde sürüp giderken ve huzur içindeyken bir gün isveç kraliçesinden bir davet mektubu alır. kraliçe, descartesle mektuplaşan bir prensesi kıskanmış ve kendisine özel felsefe dersleri vermesi için onu isveç'e davet etmiştir. elbette descartes teklifi kabul etmez. fakat kraliçe, cebren ve hile ile hollanda açıklarına savaş gemilerini getirtip descartes'i tehdit etmiştir. mecbur kaldığı için 'kar ve buz ülkesi' dediği isveç'e gitmek zorunda kalmıştır. 'annemden bana miras kalan kuru öksürük' dediği kronik bir hastalığı vardır. kraliçe, derslerin sabah 4'te yapılmasını ister. yani descartes'in uyuduğu saatte. bütün düzeni bozulan descartes, sabahın soğuğunda ders anlatma eziyetine sadece 2 yıl dayanabilir ve 54 yaşında soğuk algınlığında ölür. oysa kendisi 100 yaşına kadar yaşamayı hesap etmiş ve bunun hayalini kurmuştur. osmanlı'nın ajanı olduğu ve bu ajanlık hizmeti nedeniyle çalışmadan geçinebildiği söylenmektedir. severim kendisini, dinin içine matematik yoluyla aklı sokmuştur.
adam matematikçi ve dahi sinüsçü ve dahi.
(yukarıda edebi bi sanat yaptım ama adını bilmiyorum)
neden sinüsçü dedik çünkü adam hayatın düz bir çizgide ıstikrarla gitmedğini biliyor ve demiş ki;
kağıtlar kötü geliyorsa, mümkün olduğu kadar az kaybetmeliyim,
kağıtlar iyi geliyorsa mümkün olduğu kadar çok kazanmalıyım.
ciddi ciddi kumarbazdır.
Descartes insanın düşünen bir varlık olması dışında, aynı sezgisel kesinlikle daha fazla bilgi elde edip edemeyeceğini sorar. Mükemmel bir varlık hakkında da açık ve kesin tasavvura sahip olduğunu fark eder. bu tasavvura her zaman sahip olmuştur ve bunun kendinden kaynaklanamayacağı besbellidir.
Mükemmel bir varlık tasavvuru kendisi mükemmel olmayan bir varlıktan kaynaklanamaz descartes'a göre. demek ki mükemmel varlık tasavvuru bu mükemmel varlığın kendinden çıkıyor olmalıdır -başka bir deyişle, Tanrı'dan. Dolayısıyla Descartes için tanrı'nın varlığı, düşünen birinin bir düşünen Ben olması olgusu kadar apaçık bir şeydir.
(bkz: cogito, ergo sum)
(bkz: düşünüyorum öyleyse varım)
son şüphe bükücü! kendi varlığını düşünmesine dayandırmayan düşünür.
bahsi geçen konunun yer aldığı eserin adı meditasyonlar'dır. (bkz: meditasyonlar)
descartes'ın bu eserinde düşünce basamakları ile tanrı'nın varlığını ispatlar.
ünlü sözü ''düşünüyorum öyleyse varım.'' deyişini ilk basamaklarda doğru kabul etse de kusursuzluk fikrini insanlara veren kusursuz bir tanrı'nın varlığını ispatladıktan sonra kendi varlığını tanrı'nın varlığına dayandırır.
Düşünüyorum.. o halde varım. Ben düşünen bir şeyim. Bu önermeye en şiddetli itiraz kant tarafından yapılır çünkü insan düşünen bir "şey" değildir. Aslında kant'ın ciddiye aldığı kadar, spinoza hazretleri de dekart'ı eleştirir hemde görmezden gelerek. O etika kitabının bir yerinde "insan düşünür" der ve geçer, hiç üzerinde durmaya değer görmez.
https://m.uludagsozluk.com/e/33337320/ Evet bu bilgiye descartes aşırı derecede şüphecilik ile ulaşmıştır. Geçmişte bildiği her şeyi yanlış sayıp ( neden şüpheli değil de yanlış saydı bilmiyoruz) second mediations’da bu şüpheciliğin aslında ona tek bir bilgi sağladığını fark etti. Var olduğu, çünkü şüphe etmek için var olması gerekirdi.
Cogito ergo sum’a şu eleştiriler getirilmiştir.
1 - eğer kişinin kendi varoluşu sezgisel ise bu sezgi ne tür bir sezgidir? Varolduğumu hemen anladım mı yoksa düşündüğüm ilk sezgiden mi yola çıkarak bunu düşündüm?
2 - bu ise 18. Yüzyılda yaşayan Alman filozof Lichtenberg tarafından yapılmıştır. Kendisi “ Descartes’in ben düşünüyorum diyemeyeceğini öne sürmüş ve bir düşüncenin devam ettiğini söyleyebileceğini söylemiştir. Ancak bu söyleme de Nietzsche bizzat “ şüphe ettiğim, anladığım, istediğim için o kadar açık ki bunu kanıtlamak için başka bir kanıta ihtiyaç yoktur”.
Diferansiyel denklemleri akla getiren matematikçi. Ama asıl ünlü olmasının nedeni, aziz augustinus'tan yaptığı geliştirilmiş alıntılamadır;
"Kuşkulanıyorum, öyleyse varım"
-aziz augustinus
"Düşünüyorum, öyleyse varım"
-rene descartes.
"uzaktan daire şeklinde görünen şeylerin yaklaştıkça kule olduğunu anladım. bu, şimdiye kadar öğrenmiş olduğum tüm bilgileri sorgulamam gerektiğinin başlangıcı oldu. bildiğim tek şey yaşayarak öğrendiğim şeydir."
Şimdiye kadar sahip olduğumuz bilgilerin tümünden şüphe edelim Yeni bir yapı oluşturalım, metodumuz şüphe, şu an her şey bir rüya bir kandırmaca olabilir fakat Her şeyden şüphe etsem de şüphe eden benden şüphe edemem şüphe ediyorum zihnimi kullanıyor ve düşünüyorum o halde varım.