--spoiler--
Cumhuriyet tarihinin en büyük isyanı ise 1937 de patlak verdi. Nedenler yine aynıydı. Kürt ağalar yönetilmekten hoşlanmıyorlardı. Yöreye yol, su,hele okul gelmesini hiç istemiyorlardı. Köprü, yol, okul demek medeniyet demek, Kürt insanının dışa açılması, kölelikten kurtulması demekti. işte Şeyh Rıza nın başını çektiği Dersim isyanı bu tür bir köleliğin, cehaletin ve bunlara bağlı olarak kendi düzenlerinin sürüp gitmesi için başlatıldı.
Nokta dergisinin 28 haziran 1987 tarihli sayısında benim ingiliz arşivlerinden çıkardığım bir belge yeralmaktadır. Dersim isyanının lideri Şeyh Seyid Rıza nın ingiliz Dışişleri Bakanlığı na gönderdiği bir mektuptur bu. 30 Temmuz 1937 tarihli ve Dersim Generali Seyid Rıza imzalı bu mektupta isyanın lideri ingilizlere şöyle seslenmektedir:
- Uç milyon Kürt benim sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyor...
işte dersim isyanı ancak bu kadar bağımsızlıkçı, bu kadar özgürlükçüydü!.. yayımlanmasının hemen ardından bazı çevrelerde bu belgenin sahte olduğu ileri sürüldü. Belgenin aslı Londra da, Public Record Office arşivleri arasındadır ve dileyen herkes parasını vererek bir kopyasını edinebilir.
Dersim isyanı son derece kanlı bir şekilde bastırıldı. isyanın elebaşları Elazığ çarşısında, halkın önünde asıldılar. 1938 deki ikinci harekatta ise Dersim Kalan mıntıkası tamamen temizlendi. Komitem belgeleri bu isyanın nedenleri konusunda zamanın en dikkate değer saptamasını yapıyor. 29 Temmuz 1937 tarihli ve Türkiye Komünist Partisi Genel sekreterlerinden ismail Bilen imzalı belgede Dersim olaylarından şöyle sözediliyor:
- Ankara Hükümeti Dersim bölgesinde Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Dersim de devlet otoritesi sadece kağıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri her fırsatta devleti hiçe sayıyordu. Bugün Kemalist rejimin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişiyle karşı karşıyayız.
--spoiler--
osmanlı'nın doğu anadolu'daki ezik politikaları sayesinde yıllarca kendini bir halt zannetmiş, hala orta çağ'da yaşamak için direten aşiret ağalarının marabalarıyla birlikte başlattıkları isyanı bastırmak üzere başlatılan dersim harekatı'na bölücülerin taktığı isimdir.
cumhuriyet kurulunca, memleketin dört bir yanında başlayan kalkınma, yenilenme hamleleri bazılarının gözünü çok korkuttu. kimisi din bayrağı açtı isyan etti, kimisi de seyit rıza gibi kürtçülük bayrağı. osmanlı zamanında alışmışlardı ya rahatlığa, hani 93 harbi'nde hemen kuzeylerinde rus ordusu ilerlerken kendilerinden asker isteyen devlete "şimdi hasat zamanıdır, asker veremeyiz" diyecek kadar tuzları kuruydu ya. baktılar ki mustafa kemal işi sıkı tutuyor, osmanoğlu'na hiç benzemiyor, anladılar o ortaçağdan kalma yaşam biçimlerinin sonunun geldiğini. derebeylikleri elden gidecek. hemen bir çözüm aramaya koyuldular. imdatlarına ingiliz ve fransızlar yetişti. türk askerlerinin isyancılardan ele geçirdikleri gıcır gıcır lee enfield ve berthier tüfekleri gökten yağmadı ya dersim'e.
tasmalarını tutanlar "tamam" deyince harekete geçtiler. köprüleri, telefon-elgraf hatlarını ve devletin yaptığı herşeyi yıkmaya koyuldular. öyle bir hayvan sürüsüydü ki bunlar, atatürk sabiha gökçen'i operasyona katılması için gönderirken ona kendi tabancasını vermiş, eğer uçağı düşerse isyancıların eline geçmemesini, kendisini vurmasını öğütlemiştir. vaktiyle bu harekata katılmış bir ihtiyar da, atatürkün sözlerini "gidince gördük ki bunlar insan gibi yaşamıyor. medeniyetten bihaber." diyerek tasdik etmiştir. eskiden de böyleydi dersim. mehmed arif bey, başımıza gelenler isimli eserinde bunları anlatırken "şu asırda öyle anadolu'nun ve her tarafı oldukça medeni memleketlerin orta yerinde böyle vahşi bir cemaatin bulunmasının ayıbı hükümetimize aittir" demişti. evet osmanlı bunlara ilişmemişti. şimdi cumhuriyet bunlara medeniyet getirmeye çalışıyordu ama buna rağmen medeniyete ayak diriyorlardı. en sonunda seve seve kabullenmedikleri şeyi tepelerine tepelerine inen bombalarla kabullenmesini bildiler. nihat genç'in tabiriyle, "devletin tunç eli" tepelerine inince anladılar dünyanın kaç bucak olduğunu.
o zamanlar devlet bağımsız olduğu için, bölücüler avrupa'ya götlerini dayayamadıkları için devlet çoğu yerde isyancılara yardım eden hainleri gördüğü yerde infaz etmiştir. kimse de hesap sormamıştır. soramazdır da. bugün de "katliam, katliam" diye istedikleri kadar kıçlarını yırtsınlardır.
1984'e kadar gıklarını çıkaramamışlar sonra tekrar azmışlardır. zira devletin başında osmanlı'nın ezik politikalarının takipçisi özal vardır. eziklikler eziklikleri takip etmiş, sonunda bugüne kadar gelmişizdir. (bugün yaşananları anlatmama gerek yok herhalde.)
dersim katliamı sözünü söyleyenlerin bellidir ki bir kuyruk acıları vardır. bu acı kuyrukları olmasından mı kaynaklanır bilinmez.
bizi bir kamyona doldurdular
tüfekli iki erin nezaretinde
sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
tarih öncesi köpekler havlıyordu.
türkiye'nin sovyetler birliği isyan bastırma politikalarına benzettiğim olayı. lakin ne hikmetse sovyetlere türkileri öldürdüğü için karşı olduğunu söyleyenler(sağ tarafta kalanlar) türkiye'nin bu tutumunu haklı bulurken, sovyet yanlıları da(onların sol tarafta kalanları) -kendi savunduklarının ve kutsadıklarının pisliklerini görmezden gelerek- türkiye'nin önüne bir bok atma kozu olarak paso dersim katliamını sunmaktadırlar. siyasi dalgalarla ilgilenmeye başladığımdan beri bu tutumu gördüm hep ben. böylelikle ikili ikiyüzlülük her zaman birbirini nötrleştirir, tarafların haklılık paylarını eşitler.
Dedelerimin izmir'e yerleşme nedeni. 1938 yılı dedem ve altı kardeşinin hayatını değiştiren bir tarihtir. köylerinde yaşar, tarlalarını ekerler, aşiretleriyle gurur duyarlar, hani bildiğiniz anadolu köylüleri gibi hayatlarını sürdürürlermiş. tek farkları türkçe konuşmuyor ve mezheplerinin Alevilik olmaları.
Nerden bilsinler bu kadar nefret edildiklerini, bu kadar sevilmediklerini? isyan mı katliam mı her neyse başlar ve işte büyük kardeşin iki çocuğu ve eşi öldürülür evine geldiğinde, ne olduğunu anlamayan dede, ortanca kız kardeşlerinin kaç demesiyle dağa kaçmaya başlar iki kardeş koşarlar, neden kaçtıklarını bilmeden. fakat köylerinde hala altı kardeşleri vardır. ilerde bu kardeşlerden biri annemin babası olacak, diğeri ise babamın babası olacaktır (anne ve baba amca çocukları). dağın yamacında kaçsak mı, kaçmayıp kardeşlerin yanına mı gitsek diye düşünürken, köyden yükselen dumanları görürler. En büyük kız kardeş, annesi, babası ve altı komşusuyla yakılırlar. diğer erkek kardeşlerden biri kaçıp dereye saklanır. fakat en çaresiz kız kardeş munzur deresine atılır. Geriye kalan iki kardeşten biri kurşuna dizilenlerden olur fakat ölmez sol kolunda hasar kalır ama hayata devam eder. diğer kardeş çok küçüktür ve askerlerden bir tanesi (allah bin kere razı olsun ondan) vurmaya kıyamaz. dereye atılıp kurtulan kız kardeşin kulak zarında yırtılma olur, su basıncından dolayı, daha sonra kulakları iltihaplanır. kulakları duymaz hale gelir. erkek kardeşlerin tamamı farklı soy isimleri verilerek türkiye'nin farklı bölgelerine sürülüor. kız kardeşlerin biri o dönem açılan kız okullarına alınır.
erkek kardeşler ise trenlere yüklenip sürüldükleri vilayetlerin tren garlarında öylece bırakılır. Zazacadan başka dil bilmeyen binlerce insan hayatlatlarının dönüm noktasını yaşamaktadırlar. kardeşler yıllarca birbirlerini ararlar üç erkek kardeş birbirlerini altı sene sonra bulurlar. 9 sene sonra ise en küçük erkek kardeşlerini ve 24 sene sonra sağır kız kardeşlerini buluyorlar. fakat diğer kız kardeşlerini bulamadılar. babam gecen seneye kadar aradı halası yaşıyor mu diye ama bulamadılar. kendi ölmüş olabilir en azından çocuklarını bulsak o da yeter bize. bulamamızın nedeni okullara gidenlerin Zazaca isimleri de değiştirilmiş, o yüzden bulmak çok zor.
ben ise izmir'de doğan ikinci kuşağım ve hayatta en çok değer verdiğim şeylerden biri Türkiye, bu memlekette huzurun barışın her daim olmasını cani gönülden istiyorum. iş bilmez siyasetçilerin yanlışları yüzünden ülkemdeki etnik kimliklerin birbirine düşman olmasını istemiyorum.
Allah bir daha asla hiçbir millete, dine, mezhebe böyle acılar yaşatmasın. Pirimiz ali'nin buyurduğu gibi; Hayatın karşına çıkardığı müşkül hadiselere sabır ve tahammül et. Onları hiç kimseden bilme ve hiç kimseye karşı kalbinde bir adavet besleme; hiç kimseye hiddet ve şiddet gösterme. Bu suretle hareket edersen en büyük müşkülleri bile yenersin ve sen de "insan-ı kamil" mertebesine erersin.
türkiyenin en fakir olduğu 1930 larda maddi manevi çok zarara uğranmış şehitler verilmiş, ,o yıllarda dünyada nerede olursa olsun aynı şekilde bastırılacak silahlı ayaklanmadır.
kubilay olayında da katil sürüsü makineli tüfeklerle taranarak etkisiz hale getirilmiş, sağ kalanları da yargılanarak asılmıştır. günün şartlarında asilerle anladıkları dilden konuşulmuştur.
tarihi olayları o günün şartlarında değil bugune göre değerlendirmek sadece konuyu saptırmaktır. silahlı ermeni çetelerinin doğuda katliam yapıp tokadı yiyince türkler bize soykırım yaptı demesi gibi, türkleri orta asyaya geri yollamak isteyen türk düşmanı pkklıların ermeni soykırımı gibi başımıza dolamaya çalıştığı olaydır.
Bugün bile nüfusu 100 000 i bulmayan dağlık, ulaşımın zor olduğu bir bölgede bundan 70 yıl önceki teknik imkan ve nüfusuyla nasıl olup da 70 000 kişinin öldürüldüğünü merak ettiğim "katliam"dır.
Ayrıca hepsini geçtim eğer böyle bir "katliam" varsa "yozgat katliamı", "menemen katliamı" ve hatta bir çok gerici isyanın bastırılmasının hepsi katliamdır.
sonuç olarak gerici bir isyanın yani oluşan yeni düzene karşı gelenlerin bastırılması söz konusudur. kullanılan yöntem belki aşırı olabilir ama sonuç olarak çağdışı bir yöntemi sürdürmete çalışan bir kalkışmanın bastırılmasıdır. gerçi sonunda isyankarlar başarılı olmuş, bölgedeki çağdışı feodal düzen devam etmiştir.
o ayaklanma bastırılmasaydı iranda rus desteği ile kurulan mahabat cumhuriyeti gibi bir devlet kurulacaktı ki biz iranlılardan daha güçlü olduğumuz için bastırdık . öyle bir devlet kurulamadığı için bu ayaklanmaya katliam derler.
1930 larda biber gazı mı vardı, plastik mermi mi vardı, cop kalkan mı vardı. eli silahlı adam vuran eşkiyaya gül atılarak cevap verilmez. doğu anadolunun dağlık yerlerinde osmanlından beri hiç bir zaman çetecilik sorunu çözülemedi.eski paşa cemal madanoğlunun anıları kitabında uzun uzun anlatıldığı gibi bugun ne kadar şehit veriyorsak , 70-80 yıl önce de aynı sayıda şehit veriyorduk. tek fark bugunki gibi siyasi eşkiya değillerdi. sosvyetlerde sanki ayaklanmalar sanki farklı mı bastırılıyordu. yüzbinlerce insan öldü.