uzerinden siyaset yapilmasi, siyasal iktidarin bir daha boyle etnik temizlik harekatlarina girismemesi, magaralarda coluk-cocuk insanlari zehirli gazlarla oldurmemesi, koyleri bombalamamasi, kurtleri turklestirme politikasindan vazgecmesi icin gereklidir.
onun uzerinden siyaset yapma, bunun uzerinden siyaset yapma. lan salatalik fiyatindan baska bir sey uzerine siyaset yapilmayacak mi?
bu arada son iki gundur AKP'li arkadaslarimin da dersim katliamini 'kesfettiklerini' hayret ve mutlulukla izliyorum. demek ki basbakanin bir cift lafi yetiyormus insani duygulari hatirlamak icin. Zira biz zaman gazetesinin Kemal Kilicdaroglu'nu tanitirken lafa "dersim isyaniyla bilinen tunceli'de dogan..." diye girdigiini de hatirliyoruz.
katliam ile alakası olmayan durumdur.
tam olarak kangren olan kolun kesilmesi eylemine benzetilebilinir.
hoş, şimdi tabloya bakınca görüyoruz ki iyi kesememişiz, orası ayrı.
bilmem kaç bin alevinin değil kürdün öldürüldüğü katliamdır.veya temizliktir. nası isimlendirildiği önemli değil benim için fakat küçük bir yanlış anlaşılma var onu düzeltelim. "alevi kürdü" diye bir şey olamaz. kürdün hristiyanı olur, süryanisi olur, ateisti olur, musevisi olur ama alevisi olmaz. tarih boyu kimlik arayışında olan kürtlerin sığındıkları limandır alevilik.
nitekim ezelden beri alevi oylarının % 95 i chp ye gitmekte ve her alevinin evinde ataturk posterleri bulunmakta ve en sağlam atatürkçüler olarak bilinmektedirler.bu da bunun bir nevi kanıtı olmuştur. yoksa 70 sene önce binlerce insanını öldürmüş kişinin posterini duvara atıp partisine oy atmak çok da manalı değildir.
işin özü anadolu alevilerinin hiçbiri dersim katliamının kendilerine yönelik olduğunu düşünmez ki zaten öyle de değildir.
ilk önce sorulması gereken şudur: Devlet içinde devlet olması, bağımsız bir devlet anlayışına uygun mudur? Sorabileceğimiz diğer bir soru, ilk sorudan hareketle; Bir devletin, belirli bir bölgesinde ki yerel halk, o bölgede ki feodal bir düzenin sahiplerine tabiyse ve bunlar yerel dini otoritelerin etkisinde kalıyorsa, devlet ne yapmalıdır? Dünyanın neresine giderseniz gidin, Devrim yapılmış her ülkede, devrimi yapan ideolojiye karşı birtakım isyanlar çıkabilir. Devlette , bekasını korumak için devrimi gerekirse kanla bastırabilir. Burada ki sözüm yanlış anlaşılmasın. Bugün uygar diyebileceğimiz bir çok toplum, devrim süreçlerinde, karşı devrim yanlılarını bertaraf etmiştir. Şimdi başka bir sorum; eğer ki devlet isyanı bastıramazsa ne olur? Olacak olan şey kanlı bir iç çatışmadır. Belli bir süre sonra olaylar anarşizm boyutuna dönüşür. isyanı bastıramamak, her geçen gün insan kaybı demektir. Söylediklerim faşizan söylemler değildir. Her devlet kendi ideolojisine karşı çıkan grupları bastırma yükümlülüğü altındadır. Dersim olayına gelirsek; Askerlerin içinde bulunduğu ruhsal durum nedeniyle yapmış olabilecekleri katliamlar, devlete ve onun ideolojisine fatura EDiLEMEZ. Öyle ki ünlü rus tarihçi Rustow'un araştırmalarına göre kemalist devrim dünya tarihinin başıyla ve süreciyle beraber en kansız devrimidir. Tarihi konular da tartışmaya elbette açık olmalıyız. Fakat olayları suistimal edip, duygusal bir boyuta sokmamalıyız. Bununla beraber, olmuş olandan çok, gelecek adına yapabileceklerimizi tartışmak bizi bir yerlere taşıyabilir. Tarihi devamlı kurcalamak, bizi bir kısır döngünün içine iter. Dersim olayını devrim sürecinde yaşanmış, normal fakat acı olaylar olarak nitelendirebiliriz.
isyan eden * erkekler askerle çatışmaya girip dağlara doğru kaçtıkları için geride kalan bebekler, yaşlılar, kadınlar katledilmiş * ve isyan başarılı bir şekilde bastırılmıştır. ne mutlu türküm diyene.
bu mu? kurtuluş savaşına asker toplarken, tekalif-i milliye emirleri'ni yayınladıktan sonra gelen yardımları toplarken kimse kimseye sormamış ama türk müsün kürt müsün diye? sadece kürt olmak bir bebek için ölüm nedeni olabilir mi? ulan hiç mi bir bebeği kucağına alıp sevmedin? hiç mi yeğenin çoluğun çocuğun olmadı seni dürzü? bebek lan bu!! bebek!! sizin kürtlere duyduğunuz bu nefret duygusunu naziler de bize duyuyor. ve biliyor musunuz, almanya'da türk ailelerin evlerini yakan nazi piçlerinden hiçbir farkınız yok.
merhamet. bizi hayvandan ayıran belki de en önemli duygu. bazı hayvanlarda bile var, ama bazı insanlarda(!) yok. ne yazık.
hatırlatalım olaylar trajik doğru ama yıl 1937-1938. ve bundan 1 sene avrupa'da 60 milyon insanı öldürecek dünya savaşı başlatılacak o çok demokrat (!) ve bizi soykırımla suçlayan ülkeler tarafından.
En gülünç olanı Atatürk'ün ordularının şeriatı dindirmek ve ağalık sistemini yıkmak için geldiği söylemidir. Lan ne şeriatı , ömrüm orada geçti daha allah kelimesini bir kere duymamışım kim şeriat yapacak dersimde. Ağalık sistemine gelince , Dersimde hiçbir zaman bir insan diğer insandan üstün olarak yaşamamıştır , alevilik felsefesi gereği .
dersim terör olayları demek daha doğrudur. devlet durup dururken gitmemiştir oralara. her iki tarafın da yaptıkları yanlıştır. olayların başında karakol baskını da olması ilginç. aşağıdaki alıntı vatan gazetesinden.
Resmi kayıtlarda 7500 kişinin öldüğü bildiriliyor. Ancak resmi olmayan kayıtların bir kısmı 50.000, bir kısmı 70.000, hatta 90.000 ölü diyen bile var. Tam olarak ne olmuş, kaç kişi ölmüş.Kaçı isyancı, kaçı sivil halk?? bunların net olarak açıklanması gerekiyor.Hatta isyan mı? yoksa katliyam mı? aslında herkesin kafası çok karışık.Araştırdıkça kafa karışıklığım azalıcağına daha çok arttı diyebilirim...
çok ilginç bir durum var ya... kimse bahsetmemiş...
alın arkadaşlar kim ne düşünüyorsa, kimin tarafındaysa, fraksiyonu veya bağlı olduğu düşünce sistemi neyse alsın ve beynine yazsın bu sözleri, cünkü bu sözler her aklı başında, mantıklı ve sözünün eri insanın ezberlemesi gereken sözlerdir.
türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. bunlarin lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir.
hemen müdahale edecektir. elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, "polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi degildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. mahkeme onu mahkum edecektir. yine düşünecek: "demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!" onu hapse atacaklar.
kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, ismet paşa'ya,meclis'etelgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını , kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. müdahale ve hareketimde haklıyım. eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!" işte benim anladiğim türk genci ve türk gençliği!
işin özünün, feodal sistemin yıkılmasına karşı direniş olduğu olaydır. düşünün ki bir bölge var kendi ülkenizde hükümetin sözü geçmiyor, jandarma giremiyor, herşey oradaki ağaların toprak sahiplerinin iki dudağı arasında. devlete vergi vermeyi reddediyor, askere genç vermeyi reddediyor.
bu özerkleşme inadına karşı yapılan harekatta işin dozunun kaçtığı kabullenilmektedir. fakat son günlerde tarih bilinci olmayan, tarih bilgisi yalnızca kafalarına pompalanan ideolojik soslu bilgilerden ibaret insanlar, sanki devlet ''valla bi harekat yapsak, ne zamandır aksiyon yoktu'' diyerekten dalmış gibi olayları çarpıtmakta.
tarihi manipüle etmek böyle bir şey olsa gerek.
bu vatan için sadece çanakkale savaşında 253.000 şehit verildi(1915-1916). sarıkamışta donarak şehit olan asker sayısı 90.000 (1914) bu insanlar niçin şehit oldu vatan için.bu kadar şehit kanıyla alınan bu topraklar heralde ermeni işbirlikçisi üç beş tane kürt aşiret reisine bırakılamayacak kadar kutsaldır.bir türk büyüğünün de dediği gibi : bu vatanın ekmeğini yiyipte bu vatana ihanet eden bir gün ekmek yediği yerden kurşunu yer.kimse hikaye anlatmasın niçin dersim bunu sorsun kendine niçin izmir değil niçin kars değil niçin antalya değil samsun değil de dersim?
edit:atatürkün üstün askeri dehasıyla tam zamanında yapılan müdaheleyle bugün ülkenin başına bela olan pkk nın kurulması 40 yıl gecikmiştir.
cumhuriyet sayesinde, bir çok köyümüz ve insanımız türkleştirilmek ve buna benzer politikalar ışıgında dagıtılmıştır ve binbir eziyetten geçirilmiştir varolsun cumhuriyetten başka ne debilirki, (bkz: kimin cumhuriyeti bu)
Bazı kesimlerin hergün türk milletinin önüne getirdiği ama türkün yemediği yemek.
Çünkü bu milletin soydaşlarının
50.0000 nin morada 1 gecede ölüm fermanı yazılmış
10 yıllarca bulgar topraklarında esir edimiş
sayısız neferi arap çöllerinde kaybolmuş
silahsız garibanları kıbrıstan sürülmüştür.
ki bunların hiç birisi ne millete hiyanet etmiş nede yanındaki toplumlara zulmetmiştir.
şimdi bu kadar acıyı yemiş millete ''ya birisi sizin devlete isyan etmiş cumhuriyeti yıkmak istemiş sizde orayı yakmışsınız mahvetmişsiniz insan hakları çiğnenmiş'' demek ''al bak bu da süs biberi'' demekle eştir.
direniş dersimde başlamıştır..
E dersimde başlamışsa dersimde de bastırılmıştır ,paintball oynamıyoruz burda.
Tren vagonlarında sıkısmıs bedenleriz, zor nefes alabiliyoruz ust uste onlarca kişiyiz ve karanlık.. Yemeğimiz ve en onemlisi içeçeğimiz bir sudan bile mahrumuz. Vagon deliklerinden sırasıyla nefes alabilmek için dudaklarımızı dayayıp biraz olsun rahatlayabiliyoruz.. Çoçuklarda var aramızda olabildiğince onları ustumuzde tutarak daha rahat nefes alabilmelerini sağlıyoruz, bazende kimimiz alta kimimiz uste gecerek karanlık demirden bir tabut olan bu vagonda yasamak için mucadele ediyoruz.
Gunler surecek bir yolculukmus... Biz nereden bilelim.. Onlarca kisi olarak bir yola cıktık ve coğumuz bir vagon karanlığında öldük.. Kardesimle aynı vagondaydık ve o demir tabutta onu da bırakmak zorunda kaldım.. On yasında bir cocuktu yiyeceksizlik, susuzluk ve havasızlık celimsiz bedenini iyice yorgun dusurup bitirmisti. Son anlarında biraz destek olmaya calıstım lanet ki lanet ne yapabilirdim yasaması için etimi koparıp bitap bedenine yedirsem ne fayda...
Tren bir yerde durdu ve aksam soğugunda ayaklarımı istasyonun tas zeminine dokundurduğum anda bende bitmistim.. Oracıkta bayılmısım.. Kardesimi ne yaptılar cenazesini ne ettiler hiç bir fikrim yok zaten yasayana saygısı olmayanlardan bir cenaze merasimi beklemiyordum.. O kadar caresiz bırakmıslar ki bizleri kendi halimden bile vazgecmistim sanki dunya gozumden akıyordu bir an once olsemde kurtulsam diyordum luzumsuz bu konukluktan..
Dedem bu konusmaların kaydından yakın bir sure sonra kurtuldu dunyadaki luzumsuz konukluğundan..26 yasında bir surgun cocuğu olarak cıktığı yolculugunda hep bir surgun olarak oradan oraya dolasıp durdu. Asla bir sehirde bir ulkede yerlesik bir yasam surdüremedi. Belki de kimselerin bilemediği aklının koyunde yasıyordu ve zaman takvimi belki de hep 38 olarak duruyordu. Nerede oldugunun kim oldugunun bir onemi yoktu katliamda eşini, cocuklarını, annesini, babasını kardeşlerini, akrabalarını yitirmis birisi olarak dunya'ya guvenilmemesi gerektiğini bilecek kadar tırmalanmıstı...
Dersim Katliamı uzerine son gunlerde genis tartısmalarla yurutulen siyasetin labirentlerinde istediğiniz kadar derin tahliler yapın, tezler olusturun bu bitimsiz oykuler aramızda akıp durdukca sizin siyasetinizden daha genis manevralar yaratarak kendisini uretir durur. Bu hikayeler kusaklar boyu anlatıp gidecektir dedemden bana gecen bu ağırlık bana dokunup etrafıma hale hale yayılacaktır. Siyasetin rengi değişir yolu baskılasabilir oysa bu oykuler yurege hep aynı renkle yolla sıkısıp kalır..
Siz doğmadan sizin uzerine yazılmıs bir kaderin susmayan yankılarını kendi govdenizde tasıyarak sıradan, olagan bir gunun içerisine tasınıp durabilirmisiniz.
Kendi koklerinizde ağıtlar uguldayıp duruyorken, mezarsız olulerinizle doluyken gectiğiniz tarihiniz ve kor değilseniz ve oyulmamıssa içinizin yas derisi kalb atıslarınızdan, nabız vuruslarınızdan daha onem arz eden bir boslugunuz carpıp durmaktadır bedeninizde..
işte o bedeni gun içerisinde milyonlarcamız oradan oraya tasıyıp durmaktayız... Bizimle beraber ilerleyen tarihin yureginden seslenip yankılar bulmaya calısıyoruz. Belki kirliyiz, belki kotuyuz.. Ama işte bir vahset gunlugunden geliyoruz..
O gunlugun satır aralarında kayıp edilmeye calısılan tarihimizin mağralarına ciziyoruz ruhumuzun korkularını.
Benim topraklarımın sesinden bir damar içimde kanımı dolastıran.. Bir ses, bir ağıt, bir haykırıs.. ben kendi olulerimi arıyorum.Kendi olumlerimden bir yıkıntılar enkazında kendi topragımı kazıyorum.
Hiç bir siyasetin susturamayacağı ağrılar içinde kıvranıyorum, kimse de merak etmesin anamda ağlıyor, bende ağlıyorum, cocugumda ağlayacak... suyun aksi bas donduren sabah aydınlığı ile yol almazsa kimsede merak etmesin
bu topraklarda haykırısın, feryadların kara lanetli bulutları ovalarınızı bırakmaz... O urpertici siyasetin guvenli tasları kırılır bir gun ve merak etme benim ağladığım bir cağda sende yalnızlık yontarsın.. Nasıl olsa dersim orada ve bilin ki tarih içine kıvranmıs cocukları ağlamaya alısık ama gozyaslarını gucsuzluk duskunluğu sayan kendi ağlayacak tarihi bile bulamayanlara inat daha gur ve dik alnını yaslıyor katliamda yitirilmis cocuklarının aşkına....
"kekik, reyhan ve kaçak tütün kokusu taşırdı rüzgar.
alçak damlı evlerin yüksek, küçük pencerelerinden
soluk ışıklar yayılırdı geceye
köpek havlamaları korkulara karışır
kaygıları beslerdi.
sonra dağlardan kurşun sesleri gelirdi belirli belirsiz
namlunun ucunda çırpınırdı yürekler.
ağıtlar yankılanırdr dağlara doğru
kapılar kırılır,
talan edilirdi sevdalar, umutlar
ve insan olan ne varsa.
ve kan akardı derelerimizden
zilan, munzur, otuz üç kurşun ve nevala kasaba
ve ülkenin bütün derelerinde.
o iklimde kalırdı acılar.
duymazdı bir allah'ın kulu çığlığımızı
ve dağlara sevdalanırdık karabasan gecelerin sabahında
direnmek kalırdı kürde çünkü yaşamın bir başka adı
direnmekti"
ntv tarih dergisinin bu ay kapak konusu yaptığı konudur. ntv tarih dergisine göre ölen insan sayısı 13 bindir. (kesin olmamakla birlikte) kimisine göre 30bini bulmuştur. (bkz: nuri dersimi) batı illerine zorunlu olarak göç ettirilen kişi sayısı 11.818dir. ancak gerçeğe en yakın ölü sayısı 13.160 deniliyor.)doğru olma ihtimali en yüksek) ancak ölü ve diri yakalanan insan sayısı 7954 iken ele geçirilen silah sayısının 1019 olması orantısız gibi görünüyor.
olayda rol almış bazı önemli şahsiyetlerin de olaylardan sonra ne dediği yazılmış. en ilginci sabiha gökçen'in yorumları:
keşif yapılıyordu, ordunun da istihbaratı vardı. Biliniyordu bu kötü kişilerin nerede olduğu. Çoluk çocuk olan yerleri doğrudan tahrip etmek insanlık dışı olurdu. Böyle bir şey olmamıştır. Ufak bir azınlığın ayaklanması neticesinde bu harekata gerek duylmuştur ve kısa zamanda önlenmiştir. Pek mühimsememek lazım aslında bunu. Evvela yerden birtakım hareketler yapıldı. sonra havadan. (Atatürk'ün bakış açısı) ufak bir ayaklanmayı bastırmaktı. Nihayet oradaki insanlar da bizim insanlarımızdı. Ama her zaman bu gibi haller olabiliyor her yerde. Yaşadıkları yerler iptidai idi, konut denecek halleri yoktu. Onları daha iyi bir yaşama kavuşturmak için başka yerlere yerleştirdiler. Atatürk'ün gayesi buydu. daha insanca yaşamalarını istiyordu Atatürk.
seyid rıza liderliğindeki hareket. osmanlı döneminden beri ülkenin başına bela olan dersim, kurtuluş savaşında da vergi ve asker yollamamıştır. 1930 ağrı isyanına da destek veren dersim'i "ıslah etmek" ve "türkleştirmek" amacıyla harekatlar düzenlenmiştir. 1936larda dersimin etrafına karakollar yapılmış, dersimli silahlılar bunlara saldırmıştır. araya kışın girmeiyle olaylara ara verilmiş, yazın tekrar başlamıştır. baskınların üzerine sabiha gökçen'in de aralarında bulunduğu bir hava filosu şhri bombalamıştır. ordu, mağaralara kaçan eşkiyaları ve halkı mağalarının ağzına ateş yakarak boğmuş, içeri zehirli gaz salarak zehirlemiş, içeri silah sıkarak öldürmüştür.