eğitim sisteminin ve kapitalist sistemin en kötü taraflarıyla karşılaşan bireylerin en son olarak zirve yapan isyanının sonucudur. bu ülkede daha düzgün bir eğitim sistemi kurulabilseydi ve onun için gençler çaba harcasaydı düzgün bir şekilde bu gibi olaylar olur muydu? şimdi bu ölen insanın ölümünde bu sistmei bu hale getirenlerin payı ne kadar gerçekten acaba onlar nasıl huzurlu bir şekilde çocuklarına şefkat gösterisinde bulunabiliyorlar...
bu ülkedeki eğitim sisteminin abukluğundan kaynaklanıyor.eğer siz bir üniversteye gitmek istiyorsanız dersaneye gitmeyi şart ettiler yani dersaneye gitmeden hiçbir yeri kazanamazsını aşıladır bize.ee bu da normal çünkü lisede bişe öğretmiyorlarki bize mecbur dersaneye gitmek gerekiyor.peki ya parası olmayan napcak?onun okumaya hakkı yok mu?yoksa bu gariban çocuk gibi intihar etmeye mi hakkı var? işte türkiyemizin ve eğitim-adalet sistemimizin geldi son nokta bu olsa gerek..bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak içimin sızladığı ve bu hadise yüzünden insanlığımdan utandığım bir durum.
madem iş bu başlık altında avukat haklıydı, taahhüdü ihlal gerekli savaşına döndü biz de cevap hakkımızı kullanalım.
bu durumu savunan avukat arkadaşlar malesef o cübbelerini bir kenara çıkaracaklar, zira yaptıkları iş avukatlıktan çıkmış, çek senet tahsilatçılığına dönüşmüş artık.
arkadaş. gerek anayasa, gerek uluslararası anlaşma maddeleri açık ve net;
"kimse borcundan dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz"
siz bu cümleden ne anlıyorsunuz? hala laf ebeliği yapmaya çalışıyorsunuz.
ayrıca (#7743838)nolu girideki "borcunu ödemeyip de taahhüdü ihlalden içeri giren hemen her kişi -üzerine basarak söylüyorum hemen hemen hepsi- yakalandığı gün borca karşılık gelen miktarı ödemiştir." açıklaması adeta insanlığa sığmaz bir açıklama olmuş yazarı sevdiğim biridir yakıştıramadığımı da belirtmek isterim bu vesileyle.
yani bir insan borcunu ödemedi diye hapse atacaksın, bu yolla mecbur kalıp alacağını tahsil edeceksin. peki ya cezaevlerinde yatan yüzlerce taahhüdü ihlal suçlusu ne? adamlar cezaevinde ve borçlarını ödeyemiyorlar. senin mantığınla gidersek bunların borçlarını ödemeleri için asmamız gerekecek sanırım.
yazık...
hukukçuyum diye geçinen insanlar bu tip durumların bir daha yaşanmaması için yeni formüller üretip yeni yasal öneriler üreteceğine mevcut ve köhnemiş kanunları savunuyor burda. çağdaş türkiye'nin çağdaş avukatları(!) helal size be...
ulkemizde sorunlara super bakis acisina sahip olan insanlarin varligindan "tekrar" haberdar eden durumdur. madem paralari yok dershaneye gitmeselerdi. evet bu kadar yani olay, madem paralari yok yapmasinlar, hakettiler onlar olmeyi. olmekten bahsediyoruz aminakoyim, olmek lan empati yoksunlari, belki iyi bir maddi plan yapamadilar, bu yuzden bir insanin kendini oldurmesini onaylayan doktorlar var memleketimizde. acaba troll mu diye sayfasini actim bunu yazan arkadasin ama arkadas doktormus, yazik senin tedavi edecegin insanlara, paraniz yoksa gelmeyin dersin muhtemelen artik olum dosegindekilere.
toplumun nasıl bir kıskacın içinde olduğunu gösterir. ekonomik kriz, depresyon, sınav- gelecek kaygısı, onur, gurur, üniversite, işsizlik, yaşamak diyeceğim. yinede yetmeyecek. söylenecek sözün durumu karşılamamasıdır. boğazımızda koca bir yumruk, ağlayamıyoruz bile...
(bkz: masum değiliz)
bir dersane danışmanı olarak ibretle izlediğim ve sisteme bir kez daha lanetler yağdırdığım zamandır. ve ne kötü ki bu sistemin içinde erimaya mahkum kalıyoruz her defasında.
hukuki bilgisi son derece kıt olmakla birlikte üç tane kanun metni okuduktan sonra kendisini bu konuda otorite sananların utanmadan vede sıkılmadan hakerethamiz sözler sarfederek açıkça bu başlık altında suç işledikleri son derece üzücü olaydır.
olayın sosyal boyutları bir kenara bırakılıp hukuki açıdan değerlendirilmesi gerekirse;
taahhüdü ihlal iiY'nın 340. maddesine göre suçtur. ancak koşulları, yerleşmiş yargıtay uygulamaları ve kanun maddeleri doğrultusunda belirlenmiştir. örneğin haciz mahallinde alınan taahhütler tehdit altında verildiği gerekçesiyle geçerli sayılmayabilir. iiY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. bu tutanağın hazırlanıp imza altına alınması ise genelde icra dairesinde icra müdürünün nezaretinde yapılır. yani haciz mahallinde avukatın tuzağına düşmek, görevini yapan avukatı çantalı hırsız şeklinde itham edip yanında taşıdığı iddia edilen taahhütnameyi imzalattırmasından bahsetmek abesle iştigal olduğu gibi terbiyesizliktir ve suçtur. sözlükte şeklini bulmuş haliye göte girebilecek ve dahi girecek entrynin bir kısmıdır.
paçasından cehalet akan cahil güruhun anlayamadığı bir diğer husus ise konunun borçlar kanunuyla uzaktan yakından alakasının olmadığıdır. durumun anayasal olarak değerlendirilmesine gelince;
Anayasa'nın 38. maddesinde "hiç kimse yalnızca sözleşmesinden doğan bir borçtan ötürü özgürlüğünden alıkonulamaz" denmektedir. ancak taahhüdü ihlal suçu sonunda uygulanan yaptırımın taraflar arasındaki doğrudan sözleşme yükümlülüğünün yerine getirilememesinden kaynaklanmadığı açıktır. buradaki yaptırım kanunla getirilen ve kamu otoritesince yürütülen cebri icranın etkinliğini sağlama amacını taşımaktadır. yani burada kanun tazyik hapsini gerektiren eylemde bulunan kişinin kendi iradesiyle oluşan yükümlülüğünden caymaması ve borcun zamanında ödenmesinin sağlanması amacı güdülmektedir. dolayısiyle burada cezaya konu eylemi işleyen kişi ile ceza yargılamasına konu gasp hırsızlık gibi diğer bir takım suçları işleyen kişiler farklı konumda bulunmaktadırlar. tutupda aynı kefeye koymak yine bir cehalet örneğidir.
sonuç olarak yaşanan toplum vicdanında yara bırakan son derece üzücü bir olaydır. bu hususta adalet sistemi eleştirilebilir, eğitim sistemi yerden yere vurulabilir, ana babanın sorumlulukları ve genci intihara götüren sebepler tartışılabilir ancak tutupta bu acı olayı hemde hakaretler yağdırarak avukatların ve hukukçuların üzerine atmak en hafif tabiriyle cehalettir, kendini bilmezliktir, densizliktir.
yetkililerin eğitim sistemimizin çaldığı tehlike çanlarına kulak tıkamaları sonucu meydana gelen acı bir olay. annesi dersane senedini ödeyemediği için ceza evine düşen genç canına kıydı. hâla iş işten geçti demek istemiyorum. bu ilk ve son olsun inşallah.
bu ülkedeki hangi ana akım partiye oy verirsek verelim, bu ağzını yüzünü siktiğim kapitalist diktasını devam ettirecek. neo-liberal eklemlenmemizin tamamlanması için gerekli kanunları, kendilerine gelen tavsiye görünümlü emirler yol göstericiliği ile çıkartacak.
hiç öyle birbirimize çemkirip, sizler şunu yaptı-bizler bunu yaptık sidik yarışlarının haceti yok.
akp'nin ne olduğu ortada, chp'nin son genel seçimlerden önce kazanmaları durumunda ekonomiden sorumlu devlet bakanı olacağını açıkladığı ilhan kesici'nin imf açıklamaları ortada, mhp'nin son koalisyon döneminde yaptıkları, altına imza attığı anlaşmalar, dp'yi oluşturan dyp ve anap'ın iktidar döneminde yaptıkları, ufuk uras'ın obama'yı ayakta alkışlaması da ortada.(örnekler defaatle çoğaltılabilir.)
velhasıl, ya bu iktisadi vahşet düzenini yıkacağız ya da birbirimize bok atıp, aynı bokun laciverti olduğumuzu görmezden geleceğiz. karar sizin.
güzel ülkemden memleket manzaralarıdır.anayasa tartışmaları içine giren bürokratların pekte umrunda olmayan noktadır.zira daha şimdi ki anayasa bile ayan beyan ihlal edilmektedir ki yeni anayasa hak getire.eğitim hakkı anayasada düzenlenen temel bir haktır güya kağıt üstünde tabi.eğitimi paralı yapıp eğitim,eğitimde eşitsizliklere göz yuman,bunu ceplerine para doldurmak için destekleyen,halk düşmanı partiler(iktidarından muhalefetine)şimdi bu olayı görmezden gelmektedirler.
mecliste akp'ye ayar vermekle sorumlu chp milletvekili muharrem ince,halktan değil burjuva sınıfından olmadığını göstermek için kapatsın dersanesini,sonra gelip bu olayı meclis gündemine taşısın,işte o vaktit bu entryi yiyip,chpnin ilk il kongresine gitmeyen bandierra rossa ne olsun.
(#7739493)'na ek olarak bu vakadan sonra dershane alacağından vazgeçmiş, avukat suç duyurusunu geri çekmiş, borcu da yerel milli eğitim müdürlüğü üstlenmiş...
afferin lan size...
borcu üstleneceğinize, münferit olayları yatıştırmaya çalışıp işin sosyal boyutunu ele almamakta direndikçe sizler bu ve bunun gibi daha nice yürek dağlayan olayların yaşanması kaçınılmazdır.
hükümet bir an önce savsakladığı, el atıp bir kenarda beklettiği yeni borçlar kanununu ve yeni türk ticaret kanununu çıkarmalıdır.
bu ülkede borçlar kanunu kabul tarihi: 1926
türk ticaret kanunu kabul tarihi: 1956'dır.
yaşadığımız, içinde bulunduğumuz yılise 2010 dur.
siyasilerimizin ve hukuk adamlarımızın beyinleri çalışmadığından hatırlatmak istedim...
yaşadığın ülkedeki sisteme lanet etme sebebidir. hayır çocuk o dersaneye gitse ne olacaktı; binlerce dersane, onlarca üniversite var, peki ya sonuç? bir hiç uğruna ölüm...
intihar eden şahsın annesinin " bir ay kalmıştı dayanamadın oğlum, bitirdin beni oğlum gel artık. " demesi yürekleri dağlamıştır.
(bkz: devlet)
(bkz: paragözlülük)
(bkz: açgözlülük)
hayli düşündürücü manzara bir insanın hayatı, paradan daha önemli olduğunu kanıtlayan sistemdir bu. o çocugun ve sevenlerinin hayatı söndü sonuc dershane zengin oldu. eğitim sistemide bu hale gelmiştir zaten sbs sınavının konulması ile dersanelere gitme yaş oranıda hayli düşürüldüde.
yanlız eksik bilgiler var birtakım;
misal intihar eden gencin annesi avukata senet imzalamış.
bu durumda anayasa'nın gerekli maddesi açıktır;(madde 38)
"hiç kimse yalnızca sözleşmesinden doğan bir borçtan ötürü özgürlüğünden alıkonulamaz"
e peki anne neden hapse girdi?
bu durumu da şu şekilde açıklamak mümkün;
"borçlunun ödeme taahhüdünü ihlali"
yani kadıncağız evine avukat gelince paniğe kapılıyor, konu komşuya evini haczettirdi diye rezil olmamak için evinden eşya kaldırtmamak için avukatın tuzağına düşüyor, o esnada hazırlıklı gelen avukat yanında bulunan taahhütnameyi bir şekilde kadına imzalattırıyor ve belli bir süre veriyor.
süre sona erdiğinde kadın muhtemelen avukat tarafından ödeme yapması konusunda baskı ve tacize maruz kalıyor, avukat son bir koz olarak "taahhüdü ihlal" suçundan(!) dolayı kadın hakkında suç duyurusunda bulunuyor ve yerel mahkeme suçu sabit görerek borçlu kadının 90 gün tayzik hapsine karar veriyor...
şimdi buradaki dersaneci değil asıl suçlu olan avukat ve türk hukuk sistemidir. kimse götünü başını bir yana oynatmasın.
meclisimizde ekim ayından beri görüşülmekte olan "borçlar kanunu" hala tamamlanamamıştır.
komedi gibi bir ülkede yaşıyoruz.
bakın biz hangi anlaşmaya imza atmışız;
avrupa insan hakları sözleşmesi ek4 no'lu protokolü madde 1;
"hiç kimse borcundan dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz"...
gayet açık ve net değil mi?
ve değerli hükümetimiz henüz geçen sene ab uyum yasaları çerçevesinde hangi taahhüde imza attılar dersiniz?
"türkiye'de ekonomik suçtan ötürü cezaevinde hiçbir hükümlü bulunmamaktadır"
bu ne peki?
bu kadın gasptan mı girdi cezaevine ey kuş beyinliler...
ben hukukçu değilim, hukuk fakültesi de okumadım, lakin fırsat buldukça anayasa'yı, tck'nu, diğer kanunları inceler araştırırım. zira bu ülkede insanın başına ne zaman ne geleceği belli olmaz;
(bkz: türkiye de gözaltına alınmayan insan kalmaması)
anladığım bu, yorumum bu...
şimdi soruyorum sizlere bu hukuk mu? adalet mi?
muhtemelen bu intihar eden gencin memleketinde bir dahaki seçimlerde akepe yine hatırı sayılır bir oy alacaktır.
değerli yargı mensupları;
sizler ki son günlerde kuyruğunuza basılınca ne kadar kendinizi acındırıyorsunuz bu millete,
(bkz: ilhan cihaner/@protest sanayici)
ama asıl sizler avukatların güdümünde oldukça hukuksuzluk yapıyor bu milletin ahını alıyorsunuz, şapkanızı önünüze koyup lütfen düşünün bunları...
bu kadın ve bunun gibi yüzlerce insan gasp yapmadı, hırsızlık yapmadı, devleti soymadı. aldığınız kararlardan, soldurduğunuz fidanlardan, parçaladığınız ailelerden utanın. utanmazsanız da elbet bir gün bunun hesabını siz de verirsiniz unutmayın!!
bir de değerli moderasyonumuza;
şahsım bu girinin her türlü hukuksal ve götümüze girebilir tarzı saçmalıklarından sorumludur. lütfen silmeyin. silmeyin ki bir gencin hayatı nasıl karartılır bu ülkede. nasıl bir hukuk devletine sahibiz bu ülkede herkes görsün.
en kötü intihar sebeplerinden biridir. burada suçlanacak olan borçlu anne veya dersaneye gitmek zorunda kalan çocuk değildir; zira "şu dönemde borcu olmayan kaç kişi var?", "dersaneye gitmeyen kaç öğrenci var?" sorularının cevabı gayet net. suçlanması gereken, her zamanki gibi, eğitim sistemidir, tabii adaleti de unutmamak lazım. yargının hükümleri kesindir, bir davranışın cezası da bellidir, eyvallah; fakat sen bir hırsızı yakalayıp da hapse atmıyorsan, serbest dolaşmasına izin veriyorsan, buna adalet denmez, iki yüzlülük veya çifte standart denir.
Yazıktır günahtır. insan hayatının değeri bu kadarmıdır. Bir yıldız kayıp gittikten sonra, çareler bulmanın ne kadar anlamı vardır. Napolyon gibi sadece para, para, para diyen dershanelerden bunca öğrenciyi, öğrenci ailelerini kim nasıl koruyacaktır. Ateş düştüğü yeri yakmış, bir annenin yüreği kanamaya başlamıştır. Bu duruma ilaç varmıdır??