o zamanlar küçüktüm ve maçlara baştan aşağı sarı kırmızı giyerek gidiyordum. galatasaray' ın bologna ile deplasmanda oynadığı maçtı ve esnaf kahvesi baştan aşağı doluydu. sigara dumanından gözlerimiz kamaşmış, birkaç tane liseli gençtik ve hafiften gözlerimiz dolmaya başlamıştı. en önde edebiyat hocamız yerini almıştı, onun oturduğunu gördüğümüzde küfrün yasak olduğunun altını çizmiştik zaten.
maç başladı. karşılıklı ataklar yapıyorduk ama oyun kontrolünden kopmuyorduk, bu arada sağdan soldan yorumlar geliyordu.
' lan sert vursana ! '
' bizim oğlan daha iyi yükselir. '
' ulan yiycez şimdi ! '
heyecan dorukta izlerken bir karambol oldu ve golü yedik. ahlar vahlar arasında üzülürken, sihirli ana doğru ilerlediğimizin farkında değildik. dakikalar 80' e yakındı sanırım, arka direğe bir orta açtı ümit davala, hakan şükür yükseldi ve yaklaşık 30 saniye havada asılı kaldı. golle birlikte kendimizden geçmiştik. birbirimize sarılıp ' gol ! ' diye bağırmaya başladık. sağımda oturan ağabeyin deri montuna yapışıp onu sarstım ve elime bir parça geldi. ' eyvah ! ' dedim ama o heyecanda, herkes zafer sarhoşuyken bunu anlatmama imkan yoktu.
hala daha düşünürüm, acaba ceketinde bir parçanın eksik olduğunu görünce ne yaptı? pişman olmuştum ama artık çok geçti. o günden bu yana da deri ceket giyenlerin yanına, önüne ve arkasına oturmuyorum.
tanım kasarsak; deri ceketi zorlayarak yırtılmasına sebebiyet vermektir.