23 Ocak 1930'da Küçük Antiller'e bağlı St. Lucia adasının Castries
kentinde doğmuş şair. Ada o sırada ingiliz sömürgesiydi. Doğum yeri, Afrika kökenli olması ve ingilizce'yi iyi kullanması Walcott'un karmaşık esinlerine kaynak oluşturdu. Walcott'un anne ve babası evleri kitap dolu öğretmenlerdi. Babası, bir yaşındayken öldü.
Batı Hint Adaları Üniversitesi'nde Fransızca, ispanyolca ve Latince öğrenimi gördü. Yirmi yedi yaşındayken Rockefeller Vakfı'nın bursuyla New York'ta yönetmenlik dersleri aldı. Trinidad'ta Tiyatro Atölyesi'ni kurdu, Antiller ve ingiltere'de oyunlarını sergiledi. Boston Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı.
Derek Walcott klasiklere, folklora ve tarihe beslediği sevgiyi evrensel terimlerle dile getirmiştir. Sömürgeci geçmişleriyle yüzleşen Antil yerlilerinin verdikleri mücadelelerden,
Afrikalı, Hollandalı ve ingiliz kanlarının karışımı olan kendi melez ırkına duyulan tepkilere, köleliğin acı gerçekliğinden kişinin doğum yerinin doğal yapısının etkisine kadar çok çeşitli konuları kapsayan şiir, yazı ve oyunlarında zengin bir dil kullanmıştır.
1992 'nobel edebiyat ödülü' sahibi 'saint lucia'lı yazar.
nobel edebiyat ödülü seçiciler kurulu şunları söylüyor, onu layık gördükleri ödüle gerekçe olarak;
" Tarihi bir vizyona sahip, çok kültürlülük vaadi içeren, fevkalade parlak şiirsel eserleri için."
*****
AĞIT
Hamağımız sallandı durdu iki Amerika arasında,
Özgürlük, özledik seni. Che'nin
yıkılıyor kurşun bilmecesi bedeni,
öldüler, Cumhuriyet yeniden doğması için
önce ölmeli, diye bağıranlar,
kafadan oy veriyor özgür doğan yurttaşlar.
Yine de istiyorlar
Amerika Güzeliyle yatmayı. Hem, insanlar,
ekmek yoksa, vişneli pasta yesin.
Ama örterken kar gibi beyaz kâğıtlar
soykırımı,
kalmadı artık ormanlarında kurt derinliğinde yaralı
koşmayı, ulumayı seçme hakkı;
saklayamaz hiçbir yüz
toplumsal, kişisel acısını,
beden gerilmesi, zaten yontulaştı.
Beynine yerleşmiş kırık bir ok başı
yerleştirir uluyan kara derili şarkıcıyı ayı tuzağına,
genç gözler parıldar deli parlaklığında,
süregelen hüznüyle yaşlıları yorar;
ve kapısında her yıl leylaklar açar,
vişne bahçesinin köpüklü dalgası
kör eder Washington'u ve fısıldar
kulağına, dayalı döşeli odasında suikastçının
ideal bir Amerika'da, göz kırpan ekranları
gösterir, yavaş ilerleyen sürüler halinde, Çeyen hayaletlerini
ayak sürürken kazıklar, tellerle çevrili ovalarda
fısıldayarak, ayakları bez sarılı,
bu arada Calvin'in azizleri gibi arkalarında Gotik kapıları
çiftçi çift, ısırıcı, yoksul, yararcı,
kavrayarak şeytanın yabasını;
dik dik bakıp dururlar ölümsüz buğdaya.