Başından sonuna kadar nesnelliğini koruyan bir şaheser. Çoğu Hollywood filminden aşina olduğumuz öznelliği görmüyoruz ve bu beni mutlu ediyor. Bir diğer Alman filmi olan Das Boot filminde de aynı üslup mevcut.
Sadece Berlin'in çöküşünü anlatmakla kalmıyor film, ayrıca Hitler'in çöküşüne de güzelce değiniyor. Bunların yanı sıra atmosferi ve savaş ortamı bakımından da çok iyi. ikinci Dünya Savaşı ortamını saniyesi saniyesine alabilirsiniz. insanların psikolojisine de iyi odaklanılmış. Bir kesim Berlin'i umutsuzca savunmak isterken diğer bir kesim kurtulmanın yollarını arıyor. Peki Hitler'in intihar etmemesini isteyen o üç dört kişinin amacı ne? Aslında amaçları Hitler ile aynı düzeyde. Totalizm ve faşizmin peşinden yuvarlanıp gidiyorlar. Pek tabii ki böylece Hitler'in peşinden intihar ederek gittiler. Aslında Hitler Almanya'nın devlet başkanı değildi benim gözümde. Çünkü bu filmle birlikte görüyoruz ki Hitler Almanya'nın değil aslında egoizminin ve faşist karakterinin savunucusu konumda. Bu yüzden intihar ediyor. Bu da yetmiyor ona. Cesedinin bile yakılmasını istiyor.. Böyle bir son ne kadar da acıklı gözüküyor..
Hitler halkını hep sorumluluk yüklenebilecek ve ona itaat edecek köleler yaratmak istiyordu. Bakın filmde ki şu sözü çok açık. ''Bizi halk seçti. Tüm bunları onlar istedi. Sonuçlarına katlanmak zorundalar. Onlarla ne istersek yaparız.'' Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk ve islamın lideri olan Hz. Muhammed hep halkını ön planda tutmuştur. Hitler izin vermez buna. Çünkü gerçek bir lider değildir hiçbir zaman da olamamıştır. insanların düşüncelerini söylemeye korktukları birinden maalesef lider çıkmıyor.
Film bunları anlatırken biz de gerçeklere tanıklık ediyor ve Berlin'le birlikte çöküşe geçiyoruz kendi içimizde. insan filmi izlerken inanın iyi ki Atatürk gibi bir lider bizim başımızdaymış diyor.
Oyunculara da bir parantez açmak istiyorum. Bruno Ganz öyle bir oyunculuk sergilemiş ki dillere destan. Hitler mezarından kalkıp gelmiş gibiydi sanki. Hareketleri, mimikleri, bağrışmaları ve öfkesini öyle iyi yansıttı ki sormayın gitsin. Enfes bir oyunculuktu izlediğim. Alexandra Maria Lara'ya gelince zaten filmin başında ve sonunda gerçek karakter ile tanıştığımız için filmin içinde hep bizden biri olarak kalıyor. Güzelliği ve oyunculuğuyla harika bir oyunculuk örneği sergilemiş. Yan karakterlere de ayrı ayrı şapka çıkartıyorum. Oyunculuk en üst düzeydeydi filmde.
Filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. izlemeyi çok istiyordum, izledim ve çok mutluyum. Kaçırmayın bu tarihi nitelikte ki şaheseri...
-alman halkı bize yönetme yetkisi verdi. şimdi de sonuçlarına katlanmak zorundalar.
filmin en vurucu repliğiydi zannımca.. bütün dünya tarihini özetlemiş burada joseph goebbels.
nedense hitler\'in durumunu bizans\'ın son imparatorunun durumuna benzettim.
elinde kalan son karargahında adamlarına bilinçsizce emirler yağdırmakta, olmayan ordularla saldırılar planlamakta ve hala savaşın bittiğine inanmak istememektedir führer.. film bunlar hiç dallandırıp budaklandırmadan oldukça berrak bir şekilde anlatmış..
schindler'in listesini izledikten sonra kendi kendime 'acaba olaya almanların tarafından bakan bir film var mıdır?' diye düşündüğüm sırada karşıma çıkan filmdir.
savaşın son kısımlarını anlatan filmde insanların führerlerine olan bağlılığı gayet iyi bir şekide anlatılmış. bence bu filmin çekilme amacı da bu. hitler'i iyi göstermek değil.
faşist diktatörlerin peşine takılan halkların acı sonunu başarıyla resmeden ve hitler'in sekreterinin anılarına dayanması vesilesiyle oldukça gerçekçi detaylar içeren bir film. izlenesidir.
izlediğim en etkileyici filmlerden biridir. gözleriniz dolar, kanınız donar. hitler'e yeri gelir söversiniz, yeri gelir acırsınız ama genel olarak kendisi için üzülürsünüz.
masanın altında patlatılan el bombası, en iyi intihar şeklini tartışan bir koridor insan, göz kırpmadan öldürülen yakınlar...filmin bir noktasından sonra dik dik olan tüyleriniz film bittikten en az 2 saat sonra ancak eski haline gelebiliyor.
filmde hitlerin sekreteri olan Traudul isimli kız süperdi.filmin ilk sahneside sanki hitlere karı pazarlayan tavırda halbuki öyle değilmiş.ne kadar objektif bilemiyeceğim ama izlediğim çoğu filmde almanların kaybedişi üzerine kurulu senaryo var. Bir de şu rommel reyizin hayatını anlatsalar. afrikada yaptığı taktikleri anlatsalar anca general patton u anlatırlar. * adam ne kadar az ordu mühimmatla neler yapmış bir bakın ya sonra objektiflik deyin.
almanca izlendiginde insani o karargah anlarini sanki icerdeymiscesine yasatan, film ile birlikte biraz da belgesel havasinda gelen ve savasi, zulmu gostermeden sadece istatistiksel veriler ve alman bakis acisiyla olayi anlatan nadir filmlerdendir. guzelligi de bu ozelliklerinden gelir.
--spoiler--
acımak doğaya ihanettir derken, sebzeli makarna yiyen vejetaryen hitlerin epey güldürdğü ironili film. kendi çocuklarını zehirleyen anne sahnesi de sinirleri germiş,üzmüş küfrettirmiştir.
şimdiye kadar yahudi hollywood yönetmenleri sayesinde 2. dünya savaşını hep yahudilerin gözünden izlemiştim. aramızda kalsın filmlerdeki ölen çocuklar haricinde kimseye zerre kadar acımadım. acıyamadım. belki bu benim dezavantajım . siz nasıl düşünüzseniz düşünün. çünkü bugün aynılarını filistine yapıyorlar. bu film ise alman tarafından savaşa bakmıza olanak sağlamış. ve bence en az onlar kadar iyi bir psikoloji içinde anlatmış. şahsen ben almanların en önemli özelliklerinin disiplin olduğunu sanırdım, ama bu filmle bu özelliğinin yanına hırsıda katmışlar. ya savaşacağız ya da öleceğiz felsefesinde bir savaş çıkarmışlar. artık bir ara hitler filmde o kadar mala bağlamıştı ki, '' olsun şehirler yıkılsın , yıkılan şehri tekrar baştan yapmak daha kolaydır'' şeklinde bir söz sarfetmiştir. ayrıca ''gençler ölmek için vardır'' , '' halk bizi seçti ve şimdi ölüyorlar demek ki bu onların kaderinde var'' ... insan nasıl bir güruha bürünerek bu sözleri sarfetmiştir, anlamak gerçekten güç. filmin işleyişi hakkında daha fazla konuşup izlemek isteyenlerin seyir keyfini bozmak istemem. kısaca bir piyanisti bir Schindler's List i sevdiyseniz bu filmi de seversiniz. bundan eminim.
film dışı not; hani şu kahve ağzıyla '' savaşa girelim amk. yıkalım ortalığı, kara ordusunda türklerden iyisi yok '' tipinde saçma sapan şeyler diyenler (gerçi şu mantıklı ortamda onlardan bulunmaz ama) sizinde topunuzu ipeyim. savaş demek en son çare demektir. alfabedeki en son plan demektir. bir insan ben vatanım için canımı veririm diyorsa ( amenna) ondan önce vatana en iyi şekilde nasıl yararı olacağını düşünmelidir. çünkü can varmekde insan için en son plandır. tıpkı savaş gibi.
filmi kaçak göçek ilk izlediğimde ingilizce altyazılı almanca idi. hitler'in bu kadar çökük gösterilmesini seslendirme ile çözselerde amacı anlayamamıştım. ancak führer'in, tüm dünyanın haykırdığının aksine, azılı bir katil, bir psikopat değil, çağın gereklerini uygulayan demirden bir lider olarak yansıtılması bir nebze beni gerçekçiliğe itti. zaten gerçek konulu filmlerde tüm duyguları yansıtamazsanız epik bir masaldan öteye geçemezsiniz.
hitler konusunda kapitalist veya komünist propogandanın bize emrettiğinden farklı düşünüyorum. bakın henüz neo-nazi olmadım, sadece milyonlarca insanın ölümünü bir tek adama yüklenmesi beni şüphelendiriyor. ayrıca bu kadar dürüst, halkına düşkün, içki bile içmeyen, karısını aldatmayan ve yalan söylemeyen bir savaş kahramanının bu denli şeytani olmasını aklım kabul etmiyor. elbette nasyonal sosyalizm fikrinin sert ve radikal olması muhtemel. zaten hristiyanlığı bile bir bakıma kendilerine uyarlamış * alman ırkından; teutonic devirlerden beri avrupanın en kaba ırkından, beklenecek davranış da budur. askerlik, emekçilik ve milliyetçiliğin almanca dışa vurumu ancak nasyonal sosyalizm olabilirdi. bu doğadan bir celaleddin rumi'nin çıkması cidden zordur. alman ırkından çıkan filozof ve sanatçıların bile doğasında bir miktar hayvanlık mevcuttur **. sanat diyoruz altını çizelim.
aradan geçen yıllar fikirlerimi destekleyerek beni hafiften bir hitler meraklısına dönüştürdü. filmi de bu yüzden yeniden yorumlama ihtiyacı duyarak izledim. belki de bu filmin amacı dünyaya farklı gözle bakmamızı kolaylaştırmaktı. açıkçası bu konuda başarılı da oldu. ve şu aforizma ister istemez dilime dolandı.
--spoiler--
bize ısrarla söylenen şeyler genellikle daha doğru bir şeyi gizleme çabasıdır.
--spoiler--
ikinci dünya savaşı hakkında çekilen en iyi filmlerden biri. savaşı bir kahramanlık bir propaganda amacı olmadan tüm vahşiliği ve acımasızlığıyla işlediği için takdir edilmesi gereken bir yapıt ayrıca.
hitlerin son on gününü anlatan ve şaşırtıcı derecede gerçekçi olan film. propaganda yapacağız diye saçmalayan amerikan filmlerinin aksine hitleri, çevresini, savaşın yıkımını, gayet başarılı bir şekilde anlatılmıştır. hiç bi filmde gerçek hitlere bu kadar benzeyen bir aktör görmemiştik. işte kanıtı.https://galeri.uludagsozluk.com/r/207571/+
filmde hitlerin şeytani ve sapık görüşleri ile birlikte sonuçta bir insan olduğu vurgulanmış, gerilimleri, ihtirasları ve sapkınlığı gayet doğal verilmiş. almanlar için en kötü olan şudur ki bu şeytani ideolojiye o kadar kaptırmışlar ki şeytanlaştıklarının farkına bile varamamışlar. hitlerin merhamet, dinler, evrim ve doğanın kanunları üzerine olan görüşleri iblisin bile vah sana diyeceği görüşlerdir ki işin en acı olanı da nazilerin buna samimiyetle inanmalarıdır. hitlersiz ve nasyonel sosyalistsiz bir hayatın kendi çocukları için bile önemsiz olduğunu düşünen ve çocuklarını öldürenler, intihar üstüne intiharlar, bu manevi ve psikolojik yıkımın filmdeki en iyi örnekleri. yine alman olan stalingrad filmi ile birlikte türünün en başarılarından bence.
- führer'im. berlin'i terk etmelisiniz. biraz politikaya ihtiyacımız olacak.
+ politika? artık politikayla uğraşmıyorum. ben öldükten sonra politika yapmak için uzunca bir zamanınız olacak.
izlerken insanı berlin'de bir yeraltı sığınağındaymışçasına kapalı hallere sokan film. hani bir yerden sonra kızılordu haydi yetiş bitir şu esareti demeye başlıyorsunuz.