okuyanının zihninde çok net bir fotoğraf oluşturmayan, onun yerine okurun bir fotoğrafın negatifine bakar gibi esere bakmasına ve bir çok farklı anlam çıkarmasına neden olan franz kafka şaheseridir. okur, herhangi bir romanı bitirdiğinde siyah-beyaz, sepya, natural bir fotoğraf oluşur zihninde ya da başı sonu belli bir film izlemiş gibi olur. Dava'yı okuyanın zihninde bir film oluşacaksa, un chien andalou gibi olabilir. sürrealist yaklaşımlar, farklı metaforlar ile kitap her yoruma ve anlama açık bir derya gibidir.
bazısı, modern toplumda bireyin bürokrasi karşısındaki çaresizliği ve iktidar-birey çatışmasını işlediğini, bazısı aynı modern toplumdaki bireyin yalnızlığını, bazısıysa bastırılmış cinselliği bulur bu romanda.
kafka nın hayatını en çok etkileyen kişi kuşkusuz babası olmuştur. bu yüzden romanda baba otoritesinden dem vuranı da bulabilirsiniz. son olarak tanrının insana yüklediği -bireyin rızsı olmaksızın- görev ve sorumluluklardan bahsedilmiştir diyenler ki, bu yorum diğer görüşleri yok saymaksızın ve gözardı etmeksizin aslolan yorumdur diye düşünüyorum.hatta, bence roman baştan sona bu "varoluşsal sıkıntı"yı işlemektedir.
----spoiller----
josef k. bir sabah uyanır ve bir dava ile karşı karşıya olduğunu öğrenir. tutuksuz yargılanmakta ve gittiği her yerde gözetim altındadır, normal yaşantısını ise sürdürebilecektir. herkes bu davadan haberdardır ve josef k. bu davanın aslında asla bitmeyeceğini ve mahkeme ile uğraşanların bile sadece küçük rütbeli memurlara ulaşabileceğini öğrenir. asıl yüksek rütbeli -sistemi yaratan ve yönlendiren(ler)e- ise kimsenin ulaşamadığı gibi kendisinin de asla ulaşamayacağını anlar.
...
yargıçlar kendi resimlerini üstlerinin izniyle yaptırırlar ve her yargıç resminin kendisinden öncekiler gibi olmasını ister.
...
üç tür aklanma vardır: gerçek aklanma, sözde aklanma ve sürüncemede bırakma. gerçek aklanma en makbulü ancak sadece 1 kişi aklanmış ve onun hikayesi bir efsane. yani kuşkusuz olanaksız bir şey. k bu noktada : "bu, yargı konusundaki görüşümü doğruluyor. bu açıdan hiçbir şansım kalmadı. tek bir cellat, mahkemenin yerini tamamen doldurabilir." der.
diğer ikisi arasındaki farksa sözde aklanmanın büyük ama kısa süreli bir çaba, sürüncemede bırakmanın ise küçük ama devamlı bir çaba gerektirmesidir.
----spoiller----
insan dünyaya gelir belli bir süre kalır ve gider. bu böylece anlamsız bir varoluş olmamalıdır. bir nedeni bir anlamı olmalıdır. bu anlam arayışı bir noktada insanı tanrıya ulaştırır. o zaman bazı sorular cevap bulur, tanrının olduğunun ve bireyin kul olduğunun kabulüyle bir noktada anlamsızlık ortadan kalkar. (ya da albert camus gibi tanrıyı reddederek varoluşun anlamsızlığı ile absürd kavramını ortaya atar, başı göğe eğer ).
belki yeni bulunan yolda başka anlamsızlıklar çıkar fakat o zaman görev ve sorumluluklarla yüklenmiş kul olarak birey bu durumdan ne yaparsa yapsın kaçılamayacağını ve her daim her hareketinin yargılanacağını, ancak mahkeme gününe kadar eylemlerde özgür olduğunu bilir. ama her şeye rağmen insan olmanın getirdiği bir "ama niye" sorusu ile cebelleşmekten kendisini alamaz. öte yandan sartre ın dediği gibi "varolmak, susamadan içmek gibi bir şeydir" bir anlam da çıkabilir kitaptan.
kafka, eserlerini yayımlatmak için yazmamıştı. bu yüzden belki kendi sorularını kendi çıkmazlarını kimseye beğendirme, birilerince anlaşılma derdi olmaksızın kaleme almıştı, bir tür günlük gibi. eserlerindeki doğallık, samimiyet, karanlık, çıkmazlar ve bu kişisellik ve bu yüzdendir. Tamamen bir insan portresi çıkar karşımıza. iyi ki de böyle olmuştur.
franz kafka'nın dönüşümünden sonra okuduğum ikinci kitabı.
kitap o kadar kasvetli ve sürüncemede kalan bir yapıya sahiptir ki romanın ana karakteri josef k'ya yardım etme hissi uyandırır insanda.ama bu his sayfalar ilerledikçe daha da azalır ve josef k kaderine terk edilir,artık sembolik anlatımlarla ilişki kurarak insan kendisini düşünmeye başlar.
aslında yaşam ilerledikçe herkesin biraz daha josef k'nın durumuna düşme riski artar.sistemi,insanlar arasındaki ilişkileri,kendini sorgulamaya başlarsın ama aynı zamanda o sorguladığın şeylerle yaşamaya öyle alışırsın ki,akıl bir oraya bir buraya döner durur.hiçbir şey yerli yerine oturmaz,sanki herşey sürüncemede kalır.bir şeyle mücadele edersin ama onun ne olduğu başka ilişkiler,insanlar olaya müdahil oldukça,zaman geçtikçe öyle karmaşık hale gelir ki,sen de bir yerden sonra ona ayak uydurmak zorunda kalırsın.artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.iyi kötü o kadar karışmıştır ki,sıradan gelir herşey.başlangıçta isyan hali,zorunlu bir boyun eğmeye,daha sonraları ise artık tam anlamıyla kabullenilmiş bir sıradanlığa dönüşür.
kim bilir belki de son bir kurtuluştur.
sıradan bir kurguya sahip olduğunu düşünerek okumaya başladığınız, vay amına koyim ne oluyor lan diye devam ettiğiniz, kafanıza balyoz gibi inen bir sürü kallavi cümleden sonra hassiktir dediğiniz bir eserdir. kafka'nın özel biri olduğu benim keşfim değil ancak kafka'yı okuduktan sonra hissetiklerimin hepsi benim.
ntv yayınlarının "sıkıysa şimdi okumayın" mottosuyla çizgi romanlaştırdığı dünya klasiklerini okumak istemiştim, geçen hafta istiklal'e inince fırsat bu fırsat bi' yerden başlayayım dedim ve kafka'nın dava'sını aldım...
kendisi de bir memur olan kafka'nın çizdiği dünya, gerçek dünyasına eşdeğer. öyle ki, biraz fantastiğe de kaçarak yer yer abartılarla resmetmiş danışıklı dövüşün oynandığı dünyayı...
bay k, kendi halinde bir memurken bir sabah odası basılır... çalıştığı yerden tanıdığı iki adam, suçlu bulunduğuna dair bir şeyler söylerler, ancak net değildir hiçbir şey... bay k'nın kafası karışır... ve suçlaması olmayan davanın duruşmasına çağrılır...
dünya gözüne bir başka geliyordur artık. öyle ya, kendi halinde bir vatandaşken nereden çıkmıştır bu "dava"? mahkeme de bildiği mahkemelerden değildir üstelik, duruşmaya çıkınca anlar. ve itirazlarına başlar... avukat tutmayacağını bildirir ancak savunmasını yapabilmek için neyle suçlandığını da bilmesi gerekmektedir?
amcası ise, tam tersini düşünür... bu tarz "dava"ların adamı bir avukat arkadaşını tutar... ancak bay k'nın gördüğü gerçekler, avukatın müvekkillerini uşak gibi kullanması ve çözmüş olduğu bir tek "dava"nın olmaması, tekrar başa döndürür suçu söylenmeyen suçlumuzu...
ancak bu, bay k'nın boş durduğu anlamına gelmemektedir... sorgu yargıcını kandırabilmek için çevresindeki bir takım hizmetçi kızları veya başka kızları ayartmaktadır... suçu olmayan bir davayı çözebilmek için aşk suçları işler... sonrasında yolu bir kiliseye düşen bay k, adalet ve esaret, kanun ve uygulanması yönünde hayat dersi niteliği taşıyan şeyler dinler sırf kendisi için tahsis edilmiş papazdan...
son ise tam bir süpriz. açıkcası kafka, sonu sırf kitabın üzerinde düşünebilelim diye çok vurucu yapmış... karmaşık bir kitap, zira günlük hayatta pek sorgulamadığımız ve zaman zaman soyut kabul ettiğimiz kavramlar üzerinde dönüp duruyor... ve cidden sağlam salvolar atıyor, sağlam kroşeler... nakavt edemese bile, bay k'nın nezdinde kafka, puanla bu oyunu kazanıyor...
not:
iki usta: montellier mairowitz
'dava'nın çizgi romana uyarlama süreciyle ilgili iki önemli ustadan bahsetmek gerekiyor. ilki fransız sanatçı chantal montellier, diğeri ise bir kafka uzmanı david zane mairowitz.
chantal montellier fransa'nın önde gelen "bande dessinée" sanatçılarından. bir ressam ve öğretmenken karikatürist ve çizer olmak için "güzel sanatlar" kariyerini bırakan chantal montelliernin eserleri le monde, l'humanité, france nouvelle ve l'unité de dahil olmak üzere birçok gazetede yer buldu. chantal montellier fransada yaşıyor ve çalışıyor.
yazar david zane mairowitz ise aynı zamanda oyun yazarı, radyo yönetmeni ve çevirmen. 40 yıldır profesyonel olarak bağımsız yazarlık yapan mairowitz'in, 'introducing kafka' (roger crumb ile birlikte), 'introducing camus' ve 'wilhelm reich for beginners' da dahil olmak üzere birçok kitabı bulunuyor. tiyatro oyunları arasında kafkanın 'dava'sının eleştirmenlerden övgü almış bir uyarlaması da var. yazıları harper's, vogue, plays and players, village voice, the progressive ve sunday timesda yayımlandı. son 25 yıl boyunca 20den fazla ülkede ve bbc için radyo oyunları ve belgeseller yaptı ve çok sayıda uluslararası radyo ödülü aldı. david zane mariowitz fransada yaşıyor ve çalışıyor.
'bu lanet dünyada, ben de böyle kıstırılmış hissediyorum' dedirten muhteşem bir kafka eseri. oğuz atay'ın tutunamayanlar romanının esin kaynağı*. edebiyat severler max brod'a şükranlarını sunar.