hiçbir şekilde tedavisi olmayan gerçekten bu hastalığa sahipseniz (ergen sendromlarından bahsetmiyorum) sizi sürüm sürüm süründüren illet. canınız hiçbir şey istemez öylece mal gibi durursunuz bir şey düşünmeden etrafı izlersiniz kimseyle konuşmazsınız iyice içine kapanırsın ama hiç kmse sizi bu halden kurtulamaz. ne yıllarca kullandığınız ilaçlar ne bir aşk ne bir arkadaşlık. bir ara geçtiğini hissedersiniz ama asla geçmez ve geri gelir o bütün sancılar. bazen ciddi bir ceza olduğunu düşünüyorum bu illetin geçmek bilmeyen hayatını bitiren.
sevgiliden ayrılınca, sevgili tekmeyi basınca, sevgiliyi başka hatunlarla basınca veyahut o askerdeyken siz onu aldatınca 'ben naptım hacı' diye başlayan cümlenin arkasından yaşanacak olan bilimum çöküntüler, enkazlar baylar bayanlar.
depresyon beynin ön lobundaki bir noktada kimyasalların özellikle serotonin salgılanmasıyla ilgili bir eksiklikten kaynaklanan, olumsuz duygulanımın güçlü ve uzun süreli ifadesi olan bir hastalıktır. dolayısıyla bunu yaşayan insanların diğer fiziki hastalıklarında yaptığı gibi iyileşmek için bu hastalığın doktoruna başvurmaları ve bu hastalığın tedavisini sağlayan ilaçları kullanmaları gerekir. hatta bunlar yeterli değildir. ayrıca bir psikoterapi tedavisiyle depresyonun kaynağı araştırılmalı ve düzeltilmelidir. depresyon ilaçlarının mantığı genelde vücutta eksikliği hissedilen serotonini dengelemek için demir emilimini azaltması ve serotonin salgısının yeniden kazanımını engelleme mantığına dayanır.
hayat cidden yük gelmeye başladığında beliren, bahsedildiği gibi mahvetmeyen ama yoran, beraber yaşamanın zor olduğu illetmiş. son bir aydır çekiyorum ve emarelerinin azalmaya başladığı şu günlerde, üzerimden ölü toprağı kalkıyor sanki. siktir git buradan depresyon.
depresyon; isteksizlik, keyif alamama, yorgunluk gibi belirtilerle devam eden, merkezi sinir sisteminde dopamin ve nöradrenalin azalması ile fizyolojisini gösteren, uzun sürdüğünde ise patolojik olan ve tedavi gerektiren bir hastalıktır. ırk, cinsiyet, yaş ayırt etmeyen bu durum, yoğun bir stres sonrası da ortaya çıkabilmektedir, özellikle o yoğun stres başarıya ulaşmamışsa. uzun süreli stres anında nöradrenalin ve dopamin depoları boşalır, stres faktörü ortadan kalktığında depresyon belirtileri görülür. bu depresyonu atlatabilmenin tek şartı mutlu olmaktır ki eğer olmazsa, major depresyona ilerleyebilir.
işte şu an içinde bulunduğum durumdur. isteksizlik, hayattan beklentinin olmaması, nefes almama isteği, keyif alamama... umarım major depresyona doğru ilerlemez.
sabah sırf vizesinden çaktığınız dersten kalmamak için okula gidiyorsanız,derste alakasız şeyler düşünüyor,dersle ilgilenen herkese ana avrat düz gitmek istiyorsanız,yemeği bile zevkle yiyemiyor sadece midenizi dolduruyorsanız,çok konuşan herkesten nefret ediyor,tıklım tıklım dolu metrobüslere tahammül edemiyorsanız,sigarayı sizi rahatlatan tek faktör olarak görüyorsanız depresyondasınızdır,gereksiz bir şeydir,ömrünüzün bir kısmını boşu boşuna tüketir.e peki ne yapılabilir?
(bkz: kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi)
depresyona girilir,çıkılmaz.sadece muhtelif uzunluklarda ( ya da kısalıklarda ) ara verilir,o kadar. aga,depresyondaydım,atlattım çok şükür diyene rastlarsanız eğer,inanmayın,ya yalan söylüyordur,ya da çok iyimserdir. dipsiz kuyudur,düştükçe düşülen boşluktur. derinlerinden bildirdim.
yıl olmuş 2014 editi: hala derinlerdeyim.
Günlerdir hastayım ve bu beni delirtiyor
Sürekli uykuyla uyanıklık arasında
Gidip gelip, gidip gelip, gidip gelip
Kırk derece yüksek ateş ve kıskançlık
Bu zayıflık anında
Bir aşkın komasında
Kıskançlık aktığında durmaksızın damarlarımda
Sen ilacımsın
Susuz yuttuğum
Bir türlü gitmeyen ne yapsamda bogazımda
düşülen dar ve derin çukurda, kenarlarda tutunacak nafile yer arayışları ve akabinde muvaffak olunamayarak nerede biterse orada dururum mantığına geçme hali. dibi yoktur aslında; yine bir tutunacak dal bulunur ve düşüş durur, ya da biri el atar ve yardım alarak durdurulur.
en kötü hali ise bütün ihtimallerin sona ermesi ve sonsuza kadar düşme halinde yaşamaya çalışmak.
(bkz: delirmek)
Babamla tartışıyorduk dün. Yine her zaman ki gibi bana sarmak için elinden geleni yapıyordu. Bir anda gözlerimin karardığını, şakaklarıma sıcak bir kan basıncının fırladığını anımsıyorum şimdi. Bir iki bağırmadan sonra bundan sonra bu evde benim olduğum yere girmemesini, beni görürse görmezden gelmesini, benim öyle yapacağımı söyledim. Bana; "Bu ev ikimizin birbirini görmemesi için fazla küçük, Bu evden ya sen gidersin, ya ben. O zaman birbirimizi görmeyiz". dedi. Bunu derken gözlerine baktım. Gözlerinin ortasında sanki alevleri gördüm. Yüz hatlarından nefreti dökülüyordu. Bir insan, kendi öz oğluna bu kadar nefretle bakabilir mi? Bunu düşündüm önce. Sonra kendi kendime farkettim aslında haklı olduğunu. O an içimden "bu dünya bile ikimizin birbirimizi görmemesi için fazla küçük" dedim kendi kendime...
Haklısın baba. inan ki bu evden, bu şehirden, bu ülkeden hatta bazen bu dünyadan defolup gitmeyi senden çok istiyorum. Onun içindi benim kaçış planlarım. Ben istediğin gibi olamadım baba! Ben senin olmamı istediğinden fazlasıydım! Ben kendi hayatımı yaşadım! Hatalarımla! Günahlarımla! Pişmanlıklarımla! Ama fazlası baba! 27 yaşımdayken, bana kendim bile hakim olamıyorken sen ne hakla benim üstümde irade kurmaya çalışıyorsun baba! Sen asli babalık görevlerini yaptığın için, beni 15 saniyelik zevk için değil de gerçekten doğamız gereği bu dünyaya getirdiğin için babalık görevini yaptığın için ek bir sevgi bekleme benden baba! Ben eksikte olsa senin bu çabana değer verdim! Ben seni bu güne kadar takdir ettim. Eğer olursa kendi çocuklarıma senin beşte birin babalık edebilirsem iyi bir baba olduğumu düşüneceğimi söyledim tanıdıklarıma baba! Ama şimdi farkediyorum. Geçmişte seninle yaşadığımız şeylerin sadece iyi kısımlarını aklıma koymaya çalışırken senin inatla benden nefret etmeyi sağlayacak şeylere odaklandığını şimdi anlıyorum... Ben her gün üç posta dayak yerken hala senin yanına gelebilmek için ümraniyeden kadıköy'e kadıköy'den taksim'e taksim'den sarıyer'e sarıyer'den istinye'ye gidişlerimi hatırlıyorum baba! Sırf senin yanına gelebimek için. Ben kafamı sehpanın altına sokup beni tekmelemeni değil, bana misina alıp balık tutturmanı ya da beni oyalamak için bırakmanı hatırlıyorum minnetle baba! Ben annemden duyduğum 2 aylıkken ağladığım zaman beni karların içine atmanı değil, bana iş yerinde bilgisayarla oynatmanı hatırlıyorum baba. Ben üstüme yorganları yığdığını değil, bize ayın 15 inden 15 ine her maaşı aldığında bir sefer aldığın ama bugün bile olması için canımı verebileceğim o 2,5 luk kolayı hatırlıyorum baba!.. Ama bu fazla artık! Kendime fazla. Dayanamıyorum.
Artık ilaç manyağı oldum... Senin korkundan. Depresyondayım! Epilepsi oldum! Midem rahatsız! Baş ağrısından ölüyorum, uyuyamıyorum şimdi. Hepsi için ilaç kullanıyorum günlük. Yolda yürürken dalıyorum. Dün seninle kavga ettikten sonra senden kurtulabilmek için kuzenimin halı saha maçına izlemek adetim olmasa da o yağmurda o rüzgarda gittim baba! Dün izlemedim maçı. Arabanın içinde oturdum 1 saat! Düşündüm baba!.. Ağlayamadım! Küçükken ne kolay ağlardım! Ağlayamadım baba. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Annem olmasa baba! Annem olmasa! O kadın olmasa!