tepkisizliktir bi anlamda. cümle gibi devriktir. içinden bişey gelmez ya da onbinlerce şey birden gelir hiçbirini yapamazsın. ya rahat batar ya da batan herşey öyle bir büyür ki acıtmaz. nası söylesem hani suya girmişsin ya da her tarafın su. ya da uzay sarmış her yerini. artık nasıl hani ölmek bile korkutmaz, ölüme bile razısın ama o uzay boğmuyo, ya da ölmeye bile gücün yok, böyle nefes almaya da yok. böyle bi tepkisiz yani anlatmaya üşendiğim kadar bi üzülememe sevinememe durumu. hiç. evet evet tam olarak hiç bence ; vara yoğa, neden burda olduğuna ya da olmayacağına. neden yazıyorum, hem de sıkılıyorum, yoo yazmasam da mutlu değilim. hani kimsenin sevdiğinden fazla sevmiyoduk kendimizi zat buyurduydu. uyumak mı istiyosun marvelon? hayır hayır uyumak çok yorar şimdi, kalkıp paraşütle atlarken satranç masası kuralım diyicem. öyle bi güçsüzüm ki kilo kilo reçel yapasım da yok hazırdaki reçeli yiyesim de yok. hani böyle onbinlerce kiloluk bi yorganın altında yatmak gibi depresyon. yani uyuyamıyosun üstünde ton ton ağırlık, kalkamıyosun karabasan gibi çökmüş. ah bu havalar ; hava kapandı için daraldı marvelon. beni de daraltıyosun..
yıllardır hayatının odak noktası yaptığın, canını dişine taktığın, her an onu düşündüğün en büyük idealinin bir piç yüzünden gerçekleşemiyeceğini görmek, okul hayatındaki başarısızlıkla ve gelecek kaygısıyla harmanlanıp üstüne bir de reddedilmenin ve yanlızğın sosuyla birlikte içinde tarif edilemez bir boşluğun olmasıdır. her sabah kalkıyorsun ve uğruna yıllarını verdiğin, yaşam enerjini veren şeyi artık yapmayacağını yapamayacağını anlamak üstüne okulda tüm derslerden kalınması insanda nasıl bir boşluk yaratır bunu bir ben bir de allah bilir. kullandığın anti depresanların etkisiyle günde 12 saat uyumanın verdiği miskinlikte cabası. tek çare ya intihar ya da hayatında yep yeni tertemiz bir sayfa açmaktır.
yaşamayan "şımarıklık" der. öldüresiniz gelir.
alnınızın orta yerine bir üçüncü göz açar tedavi edilip geçene kadar yavaş yavaş, inceden inceden oyarak.
antidepresan kullanılmalı mı kullanılmamalı mı buna en iyi karar verecek olan bir psikiyatri doktordur.
tam olarak geçer evet, ama artık eskisi gibi değilsinizdir.
sizi alıp yeni baştan yoğurup geri bırakır dünyanıza. daha zırhlı, daha güçlü kuvvetli başlarsınız "yeni" hayatınıza.
alnınızın ortasına açılan üçüncü gözünüzle birlikte yaşamaya açılır bu illetin bitişi.
duygularınız değişmiştir biraz. siz yine aynı sizsinizdir ama bazı şeylerin pırıltısı sönmüştür.
benden özleme duygumu çaldı. daha az yaralanma yetisi verdi.
hayat işte. bir şeyi kaybedip başka bir şey kazanmaca...
Girildiğine dair belirtiler başladığı anca kaçınılmaz olduğunun farkına vardığınız durum. Bundan çıkmanın tek yolu size sevgi gösteren ilgi gösteren birisinin olmasıdır. Etrafınızda sizi seven sevgisini gösteren ve ilgilenen birisi varsa çok şanslısınız.
yalan yok öyle birşey.mutsuzluğa isim takmak moda oldu.işssize bol maaşlı iş ver, yalnıza anlayışlı dost ver, aşksıza sonsuz aşk ver bakalım nasıl mutlu olur insan.sorunlarla boğuşurken tabi ki umutsuzluğa kapılırız tabi ki hevesimiz kaçar.
büyük çoğunluğun kapısını çalan, kimine "bir arkadaşa bakıp çıkacağım", kimine ise "benim odam neresi?" diyerek hayatını belli/belirsiz bir süre zehrederek kendini gösteren ruhsal hastalık.
geçenlerde okuduğum bir yazıda şu şekilde anlatılmıştır.
----alıntı----
DEPRESYON YA DA KENDiNi YÜCELTMENiN FARKLI BiR YOLU
Klinik depresyon, çökkünlük, derin üzüntü duyguları ile yaşamı normal bir şekilde sürdürmeyi olanaksız kılar. Bu derin üzüntü ve çökkünlük haline fizyolojik işlevlerde yavaşlama, durgunlaşma ve güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık eşlik eder. Kişi daha önce zevk aldığı uğraşılardan artık zevk almama, ilgili duyduğu nesnelere karşı artık ilgi duymamaya başlar.
Her yaşta ve toplumun her kesiminde görülebilen bir hastalıktır.
Depresyonlu kişilerin insanlarla olan ilişkilerinde bozulmalar, cinsel isteksizlik, iş veriminde düşüşler olur. Yaşamdan aldığı doyum düştüğü için intihar düşüncesi bulunabilir.
Depresyonun tanı ve tedavisinde uzmalardan yardım alınmalıdır. Tedavisinde olarak sadece tıbbi yöntemler (ilaç) ya da sadece psikoterapi yöntemi kullanılabilir. En etkili tedavi yöntemi tıbbi yöntem (ilaç) + psikoterapi yöntemidir.
Depresyonun bir hastalık olarak rahatsız edici yanı kişiyi pek çok açıdan zorlamasıdır. Çökkün duygu durumu yaşam kalitesini düşürürken, enerjisizlik hayata karşı isteksizliği açığa çıkarır. Aşırı suçluluk hissi, herşeyde kendine olumsuz bir pay çıkararak vicdan azabını arttırır. Kişisel ilişkilerde, bireyin yaşadığı bu duygudurumu pek çok kez karşılıklı iletişimde engeller ve problemler yaratır, bireyde, "anlaşılmıyorum" düşüncesine sebep olabilir.
Bu yazıda felsefi bir açıdan değerlendirilecek olan depresyonun, benmerkezlilik çerçevesine vurgu yapılacaktır. Yaşamda yapılan eylemlerde birey, "Herşeyi gerçekleştiren benim" yanılgısına sıkça kapılmaktadır. "Her istediğime sahip oldum.", "Aklıma koyduğumu yaparım.", "Her şey benim yüzümden oldu.", "Çalışarak insan her istediğine sahip olabilir.", "Başarı sadece çalışarak elde edilir.", "Hayatta hep yanlış kararlar aldım, bu yüzden suçluyum.", "Mükemmel olmalıyım.", "Hata yapma lüksüm yok.", "Her şeyi düzeltmek benim elimde.","Her şeyi bu hale getiren benim." gibi tümceleri arttırmak mümkündür.
Bu ifadelerde egodaki "ben"e olan vurgu açıkça görülmektedir. Aynı zamanda bu vurguda kişiye atfedilen güç de ortaya çıkmaktadır. Yaratıcının bizlere bahşettiği güç ve yetenekleri yadsıyamayız. Ancak burada kast edilen kişinin benliğini belli bir güçten soyutlayarak sadece kendisinden kaynaklandığını zannetme yanılgısıdır. Başka bir deyişle birey kendini yaratıcıdan ayırarak ifade eder. Gücün kaynağının kendisi olduğunu zanneder. Bu bakış açısı aslında maddeyi, üretimi yüceltip, görünenin somut olanın önemsendiği materialist, positivist yaklaşımın bir ürünüdür. Bu bakış açısının egemen olmaya başladığı 18. yüzyıl sonrasında insana dair algılama da değişmeye başlamıştır. Görünüp deneysel olana verilen değer artarken, ilahi ve görünmeyene verilen değer düşürülmeye çalışılmıştır. Bu da aslında insandaki varoluşsal ana kaynağa yönelim ihtiyacını körelterek kendine yabancılaşmasına sebep olmuştur. insan kendisini güç kaynağı olarak görmüş ve hem doğayı, hem dini, hem diğer insanları ve insanlıkla ilgili değerleri ötekileştirerek kendinden ayırma eğilimine girmiştir. Depresyon da son yüzyılda tanımlanmış ve kişiler arasındaki yaygınlaşma oranı da artmıştır. Bu artışta değinilen anlayışın etkili bir rolü olduğu düşünülmektedir.
"Her şeyi gerçekleştiren benim" yerine "nasip olursa" demek, olayı kendi gücümüz dışında ilahi güçle bağlantılandırmak anlamına gelir. "Mükemmel olmalıyım" yerine "elimden geldiğince, Allah'ın izniyle.." demek yine sorumluluk duygumuzun dengelenmesine yardımcı olacaktır. "Her şey benim yüzümden oldu" yerine " Hatalarımı gözden geçirerek bana ders olmasını sağlamalıyım, daha dikkatli olabilirim, ben de insanım demek " insanın aciz olan yanını da kabul ederek gücünün sınırlarını görmesini sağlayabilir.
Her şeyin merkezinde kişinin kendisini görmesi hastalığı arttırır. Bu çocuklara özgü bir bakış açısıdır. Anne kendisi için vardır, baba sadece onun için çalışır. Uçak onun izlemesi için uçar. Köpek o sevdiği için havlar. insan büyüdükçe ben merkezli bu bakış açısı küçülmektedir. Çocuğun benmerkezliliği onun kendini"ben" olarak toplumda var edebilmeyi öğrenmesi için, kendi önemini kabul etmesi için önemli bir fonksiyondur. Ben aşaması geçilmeden, biz duygusu oluşamaz. Çocuk büyüdükçe benliğini biz içinde ifade ederek sağlıklı bir bütünlüğe ulaşabilir. Ancak "ben" in ifade edilmesi, bencillikle karıştırıldığında kişi benmerkezli kalma eğiliminde olacak ve sağlıksız bir ben ifadesi edinerek sosyal kabulünü gerçekleştiremeyecektir. Bu da depresyonu tetikleyici bir süreç olacaktır. Benin sağlıklı ortaya konulamaması, zamanında kişinin kendi önemini kabul edememesi, kendini gereğinden fazla yüceltmesi ve her şeyi kendine mal ederek aşırı hassasiyet kazanması yine hastalık oluşumunu ve gelişimini besleyecektir.
Geleneklerimiz maalesef zaman zaman bu hastalığı arttırıcı psikolojik baskılar oluşturabilmektedir. Mahremiyetimizle ilgilli sınırların konmasının hoş karşılanmaması yine benliğin biz için ihmal edilmesi neticesini doğurmaktadır.
Bazen dinin gereği olmadığı halde, din adına kişinin kendisine zarar vermesi mazur görülebilmektedir. Mesela her kapı çaldığında kapımızı açmalı mıyız? Peygamberimiz başkasının kapının üçten fazla çalınmamasını öğütlemektedir. Ya da anne baba olarak evlenip yetişkin bir insan haline gelen evladımızın evine çat kapı gitmek, hatta anahtarını alıp kendi evimizmiş gibi rahat davranmak uygun bir durum mudur. Ya da torunlarımız için anne babalarını yok sayıp kararlar almak, onlara kendi istediğimiz isimleri vererek anne babanın sorumluluğunda olan işlere müdahale etmek, kişi hakkını ihlale girmez mi?
Ben çok önemli bir mefhumdur. Ben bir bütüne ulaşmayı fark etmenin ik aşamasıdır. Ruhsal hastalıklar benin uygun ortaya konulamadığı durumlarda kaçınılmaz süreçlerdir. Depresyonda da aynı dinamikler etkindir. Kendini ölçüsüz şekilde yücelterek yaşama dair sorumluluğu aşırı üstlenmek ya da sorumluluğu üstlenmekten kaçınmak ruh sağlığı açısından değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
öğrenilmiş duygusal bozukluk diye tabir edilebilir öyle ki uzun süre suçluluk ve kendine acı çektirmeye çalışma sürecinden sonra girilen depresyon başta para olmak üzere hayata dair bildiğiniz bütün anlamları yıkmaya başlar acı çekmek rutinleşir ergenlik ve can sıkıntısıyla karşılaştırılması mantıksızlıktır.
bir ihtimaaal dahaaa var o daaa ölmeeeek mii derrssiiin, söylee caaanııım ne deeersin?
vuslllaaatın baaa$$$ka aaalem seeen biiir ömreee bedeeelsiiin....
yaşamamış olanın asla anlayamayacağı aşırı boktan bir durumdur. genelde, göte yakın ağızlara sahip insanlarda olma olasılığı yüksektir. sıçılacak ağız göte yakın olur çünkü... ama, her depresyond bu geçerli değildir. mis gibi hayat kokan ağız sahiplerinde de görülür.