depresif monologlar

entry6 galeri0
    1.
  1. soracak, söyleyecek kimse kalmadığından, kaldıysa da cevap alınamadığından; monolog halinde geçenlerdir... yalnız kalındığından da, depresif, karanlık olması kaçınılmazdır...

    Bilir misin?
    Denizler mavi değildir aslında!
    Güneştir yansıyıp onu mavi yapan;
    Ay da güzel değildir yine...
    Yine güneş yansır;
    Mavi gözlü ay yüzlüm unutma!
    Güzelliğin yansıma...

    Prenses...
    Yıkayınca saçlarını, kabarırdı; utanırdın ben bakınca! Yüzün kızarmadı hiç; beni piç gibi bırakınca! Her yüzde gülüşünü ararken ben, her bedende tenini ararken; beni kimlerde buldun sen! Sildin mi kokumu teninden? Sildin mi parmak izlerimi bedeninden!

    Yoruldum ve sıkıldım artık sen gittikten sonra başlayan bu oyundan. ismine yine hayat diyorlar ama ben alışamadım; ne ismine ne cismine... Ölmek de bana göre değil, ben olmazsam dönmez dünya. Kendi yarattığım küçük dağların üzerine çıkıp atlayamıyorum! Yaşamla ölüm arasında gidip geliyorum, arada kalmışlığın, bir yere ait olamamanın verdiği sancıyı yaşıyorum... Ağrı kesicilerle aram iyi değil, kesemiyorlar hiçbir şeyimi; oysa sen öyle miydin; bileklerimi ne de güzel kesmiştin...

    Soyutlaştıkça hayattan, somutlaşıyor daha önceden soyut olan, hiç aşina olmadığım kavramlar; kavramakta zorlanıyorum... Kalın geliyor, yutamıyorum, tırtıklı geliyor kelimeler konuşamıyorum... Sorular soruyorum kendime, kendim daha buraları işlemedik ki diyor kendime! Kendime sıfır verip oturtuyorum yine aslında hiç kalkmadığım yerin(m)e! Senden yine kalıyorum; hiç hak etmediğim halde...

    Gün geçtikçe, hani şehir merkezinden uzaklaşınca yolların asfaltları bozulur ya, işte öyle bozuluyorum artarak artan bir ivmeyle! Gitme demiştim, piç olurum demiştim, dinlemedin! Artık işleyeceğim günahların yarısı senin, bilmelisin... Söylediğim ve söyleyeceğim yalanların telifini gönderirim, ondan şüphen olmasın...

    Yeni sayfalar açmaya çalışıyorum tabir caizliğinin son noktasında; açtığım her sayfada, tükenmez kalemle yazılmış, normal silgiyle çıkarılmaya çalışılmış ya da üzeri karalanmış ismin çıkıyor... Yeni şeyler yazmaya çalıştıkça ya sayfa yırtılıyor ya da yazdığım isimler siliniyor kendiliğinden!


    Gidişin birkaç beden büyük geldi, ne kadar zaman geçti bak; hala oturmadı üzerime! Küçüklüğümde alınan ayakkabılar gibi, gerçeği; ayaklarım yeterince büyümeden parçalanırdı ayakkabılar...Hoş; şimdi de, ben büyüyene kadar parçalanıyor aşklar! Ve parçalanırken aşklar anlıyorum yavaş yavaş ''kimsede seni bulamayacağımı''

    Yüklemi korkak, öznesi utangaç, duygu tahribatı yüksek cümleler kurmaya çalışıyorum hala! Karaciğerimle ve akciğerimle inatlaşıyorum sonra, adını sayıklıyorum sızdığım zamanlarda... Bitmeyen bir düşüşteyim, düşüyorum düşüyorum çarpmıyorum bir yere... Sanırım çok yüksekteymişim, yeni anlıyorum...


    Düşümdün; düşümde düşümü düşürdün... Belki de bu yüzden korkuyorum uyumaya, düş görme korkusuna... Ve uyumadığım için, uyanamıyorum dolayısıyla; hala seni düşünüyorum baksana...

    Ama yine de;
    sen gittin...
    ben bittim...

    kalmadı benden bir şey...
    sakallarım batıyor işte yüzüme..
    kim görse,
    acıyor...
    yokluğunsa acıtıyor...

    sen gittin...
    hayat bitti, yol bitti...

    dönemiyorum gittiğim en uzak yerlerden
    kalmadı verecek yol param
    bir öğrenci diyorum
    yalnızlık öğrenci kabul etmiyor...

    sen gittin...
    güneşim dondu, çiçeğim soldu...

    menekşeler açmıyor artık..
    küsmüş..
    konuşmuyor benimle...
    sessiz ama bir o kadar hırçın
    kimsesiz ama bir o kadar onurlu
    susuz ama bir o kadar yakıcı
    özlemin dolaşıyor damarlarımda...

    ahh sen gittin...

    çıkmıyor kokun odamdan,
    oysa kaç paket sigara söndürdüm
    yalnızlığıma basıp...

    dudaklarım kanıyor,
    çatlamış soğuktan...
    durduramıyorum...
    yine de söylüyorum,
    ısırırken dudaklarımı, sıkarak dişlerimi
    yokluğunla deneme beni!
    10 ...
  2. 2.
  3. depresif olmayı, filmlerdeki şizofreni pohpohlamasını, hastalıkla karakter belirlemeyi sevmeyenler için sıkıcı monologlardır.
    0 ...
  4. 3.
  5. bazen bir şarkı dinlerken kendi kendinize konuşmanızdır...

    Prenses...

    Elime kalemi bu kadar çaresizken, bu kadar dipteyken almamıştım hiç. Aşina olmadığım kelimeler geçiyor aklımdan, kalemim yazamıyor; o da alışık değil karanlıkta yazmaya!

    Kenar süsü oldum hayatında
    Yani olmasam da olurdu...
    Kaza süsü de verirdim vefatıma
    Yokluğum boşluk yaratmazdı

    Ben daha farklı düşünmüştüm, yani bir zamanlar ben de düşünebiliyordum, garipseme o yüzden! Ben senin hayatında bir şeyleri kapattığımı bir şeyleri açtığımı, bir şeyleri değiştirdiğimi, bir şeylere değdiğimi, bir şeylerle karşılıklı kefeye konunca bir şeylerden ağır bastığımı, bir şeyleri düzelttiğimi, bir şeyleri... Olamamışım, şimdi görüyorum. Yani düşünmüştüm ki, ben yokken sende bir değişiklik olur, eksikliğimi hissedersin; her zaman olmasa da bir an için... Ne kadar acı biliyor musun? Olmasam da olurmuş meğer demek! Bu iç hesaplaşmayı yapabilmek için kaç kere sarhoş oldum biliyor musun! Kaç kere sarhoş olup kimseye söyleyemediğimi de biliyor musun! Ama bunları ayık kafayla yazıyorum, merak etme! Etmiyorsun ya, her neyse!
    En orijinal intiharlardan döndüm, ellerimi ayaklarımı kelepçeleyip yine de çıkabildim o küvetten! Sen de değmedin bir şeylere, bunu gördüm. Değmediğin hayatımdı, hayatımdan çaldıktan sonra anladım... Ama bir zahmet o kadar da uzun boylu olmasın! Altı en işlek köprülerden atlamayı da düşündüm, kaza süsü vermek için... Varlığım da yokluğum da bir; ben sıfır... Ne anladım ben bu matematikten?

    Seni aramamam sormamam Bakmadan uzaklaşmam
    Eminim; Çok hora geçti..
    Hurdaya çıktı içim, fark ettin mi hiçe döndüm
    Çürüye çürüye tükendim

    Gidişinden beri bir kez geldim şehrine, onu da sen istemiştin! Hemen de geri göndermiştin, onu da sen istemiştin! istemediğinde aramadım, istediğinde aradın; cevap verdim! içime attım her şeyi, söyleyemedim! Yazamadım bile! Utandım kalemimden, ikili oynadım her şeye ve herkese! Sen rahatsın tabi; her istediğinde ulaştığın, sen istemediğinde sana ulaşmayan bir ben var... Ne kadar zor biliyor musun, seni unutmuş taklidi yapmak! Altın portakal olmasa bile altından bir şeyler verirler bilseler! Keşfedilmeyen bir oyuncu gibi görmeye başladım kendimi; kimse seni unutmuşu böyle oynayamaz... Kendimden verdim, içime attım! Midemde garip bir baskı, hissedebildiğim tek şey acı! Tükendim...

    Rezil ettim kendimi
    Dağıttım, içtim, düştüm
    Ona buna ağladım
    içimden döküldüm
    Gülmeyi unuttum
    Kendimi dinlemekten;
    Hastalık hastası oldum
    Senin yüzünden...

    Kime ne anlattım bilmiyorum! Hatırlamıyorum, anlattım mı bilmiyorum! Herkese ve her şeye gülen ben, başkalarının herkesi ve her şeyi oldum; güldüler! Kiminle dertleştim bilmiyorum, dertleştiğimi de bilmiyorum aslında! Dedim ya seni unutmuşu oynuyorum diye; kimi zaman biten param, kimi zaman beynimdeki ur, kimi zaman vefat eden bir yakınım, kimi zaman... Olabilecek her şey oldun sen, anmadım ismini! Sarhoş oldum, kaçırmadım adını ağzımdan! Sen kaldın hep içimde; o en derinlerde, kimselerin inemediği inse bile göremediği görse bile erişemediği yerde! Çıksana oradan, ne olur...

    Bugün; seninle tanıştıktan sonraki rakamla 4. yazıyla dördüncü doğum günüm! Mutlu yıllar! Yeni yaşım kutlu olsun! Ne kadar da yaşlanmışım değil mi? Dört yıl bu kadar uzun mu gelirdi bir insana? Gelirmiş...
    Biliyorum ki; ne kadar önemsemediğim insan varsa hepsi arayacak, gün içinde hediyeler gelecek, kartlar, mesajlar ve sen yine aramayacaksın ilk üçünde olduğu gibi... Ve nedense ben sadece senin aramanı istiyorum! Lanet olsun... Bu saatte dışarıda olmam gerekiyordu, 4 sene öncesine kadar olduğu gibi, yeni yıla girer gibi girerdim yaşlarıma; bok varmış gibi! Ben inat ve ısrarla; ararsın ve ben seninle rahat konuşamam diye çıkmıyorum bir yere! Ne konuşacaksak bu saatten sonra... Oradaki bu saatten sonra; bunca olaydan sonra, yoksa saatte bir sorun yok! Ne zaman açmadım ki senin telefonunu, ne zaman cevap vermedim ki sana! Ne zaman hayır dedim ki sana! Neye kasıyorum ben; olmasam da olurmuş...

    Kenar süsü oldum hayatında!
    Yani olmasam da olurdu...
    2 ...
  6. 4.
  7. -bok gibisin oglum iste bok gibisin niye baksin o kiz sana...*
    0 ...
  8. 5.
  9. yaşanan diyaloglardan sonra; insanın kendi kendine kalmasıyla oluşan monologlardır. ve bilmesini istersiniz... bilmemesi gereken ne kadar kişi varsa bilir ama o bilmez... her şeyin boşuna olduğunu da kendinize yediremezsiniz... yuvarlanıp gitmemek için; bir dayanak gereklidir, kaleme tutunursunuz, dişleriniz birbirine sürtüp kıvılcım çıkartırken... ve parça parçadır bazen; her parçadan ayrı bir ses...

    prenses...

    bu kadar acı olmasaydı, bu kadar sıkıntı yaşamasaydık; kuruturdum gözyaşlarımla ıslattığım elbiselerimi güneşte! karanlıkta kala kala çıkamıyorum artık gün yüzüne!

    ben senden hayatıma girmeni değil, hayatım olmanı istedim! sen; acıyan gözlerle bakarak ve titreyen sesime aldırmayarak her şeyi reddettin!

    kim olabilirdi ki senden başka; beni kendine inandıracak? kim söyleyebilirdi ki sana körü körüne inanacağımı? kim; şimdi seni istemeyeceğimi bilebilir miydi?

    yaşarken ve öğrenirken teker yeker gerçekleri; yüzüme çarpıyor geçmişin yalanları! tozlu ve ağır geliyor! öksürüyorum, taşıyamıyorum! yardım istemeyi yediremiyorum! Senin söylediklerinden hiçbir yalanı kayırmamıştım, hepsini arkamdan ağlar diye...

    yetmeye çalışıyorum kendime sen geçtikten sonra benden ağır bir kış gibi, doldurmaya çalışıyorum bıraktığın boşluğu! Ve aslında bilmiyorum; geldiğinde doldurmuş muydun o boşluğu?

    Deviriyorum cümlelerimi, anlatım bozukluğuna getirip geçiştiriyorum yalanlarımı! yüklemi birinci tekil şahsa göre çekimlenmiş, öznesi gizli olan cümleler kuruyorum! utanmıyorum soyunurken ilk kez gördüğüm, tek suçu inanmak olan kadınların karşısında! bana değil; sana inanıyorlar! senin ruhumdan çıkıp gideceğine... Ve bir daha geri dönmeyeceğine... satıyorum kalbimi, kiralıyorum ruhumu her inanana tek geceliğine...
    --------------------- --------------------- ---------------------
    prenses...

    ya ikimiz de birbirimizi kandırıyoruz... ya da ikimiz de beni kandırıyoruz...
    her durumda ben yine kanıyorum sen yine kandırıyorsun! ben kanıyorum; sen saplıyorsun derinlere!

    titriyorum... üşümüyorum, titriyorum...
    terliyorum soğuk soğuk...

    sigaraya dayandım iyice, ciğerlerim ellerime gelecek! yapma!
    öldürme beni!
    biraz merhamet!
    ya çık hayatımdan tamamen! ya çık hayatımdan tamamen!
    bit artık! bitir artık! kes şah damarımı, kapat gözlerimi!
    istemiyorum artık inanmak! inandırma beni geleceğimize, geleceğine!
    --------------------- --------------------- ---------------------
    prenses...

    söyleme yap!
    beni unutmak çok kolaysa; teninden parmak izlerimi sil! kan çöker gözlerine başkasına bakınca! ama dilin utanmaz yalan söyleyince yüzün de kızarmaz seni seviyorum deyince! ben sana hevesimi çoktan aldırdım! acın kaldı, tadını unuttum! bilmezsin ki yaktığım fotoğraflarının küllerini kaç kere savurdum!

    nereye çevirirsen çevir gözlerini, silüetim çıkacak karşına! kaçmayı deneyeceksin bakmadan arkana!

    bundan böyle;
    ne ölüme ne ölüne! silindi artı sözlüğümden 'sen'!

    p.....
    2 ...
  10. 6.
  11. bazen tanım yapmak için ellerin titrememesi gereken...

    prenses...
    çok içtim bu akşam,anladım; gavur içkisi müslüman evladını bozuyor! ağzıma sürmeyeceğim bundan sonra viskiyi! tıpkı senin dudaklarını sürmeyeceğim gibi!

    her şey gülüşün içindi! her şey! şimdi sen gülerken, benim midem bulanıyor! kanımdaki alkolden değil! kanımdaki 'sen'den!

    halı sahada bile kaybetmeye tahammülüm yokken, seni kaybetmeye nasıl dayandığımı düşünür dururdum! ben seni kaybetmemişim, bunu farkettim! yani, seni kaybetmiş olmam için, senin benim olman gerekiyordu! benim hiç sen'im olmamışsa, nasıl kaybetmiş olurum seni? züğürt tesellisi değil bu! gerçek...

    bir elimde sigara, bi elimde kadeh! bir şeyleri yakacağım bu gece! karar veremiyorum; kalbimi mi yoksa aklımı mı yakacağıma... bu gidişle önce kalbim yanacak, beynim duman altında boğulacak!

    mideme oturdu gece gece! oysa her şey çok güzeldi! mutlu bir aile tablosundan çıkıp geldim yalnızlığıma! ısrar ettiler kal diye; senin olmadığın bi yerden yine senin olmadığın bi yere geldim! ve bundan sonra gideceğim hiçbir yerde sen olmayacaksın, ne acı!

    kaldıramıyorum ulan işte başkasının elini tutmanı! sen de yapıyorsun deme bana! ben seni unutmak için yaptım onu! tabakta kalan son makarna tanesi olmamak için! sense başkalarını-dertlerini unutmak için tuttun elimi! ve bunu bana söyleten de kanımdaki yüksek alkol, gururum değil! zaten gururum hep sana piç oluyor!

    her şeye rağmen çıkıp gelecektim şehrine! hatta oraya yerleşecektim! ne oldu şimdi? yine her şeyi berbat ettin! yetmedi mi soktuğun bıçaklar, yetmedi mi kanattığın yaralar! isteyerek ya da istemeyerek, bilerek ya da bilmeyerek bitiriyorsun beni!

    'ben çoktan kabullenmiştim aslında senin bana gel(e)meme mecburiyetini' ben sadece peri masallarında yaşamaya çalışıyordum! sen her hikayenin güzel bitmeyeceğini gösterdin! aslında merak ediyorum, arada bizim hikayemiz de kaynasaydı da mutlu olsaydık, ne olurdu diye! ama yok, senin o her şeyi baltalama merakın bırakmayacak peşimizi!

    yaşasak olmuyor değil mi? onca şeye rağmen kurduğım birinci çoğul şahıs çekimli cümlelere rağmen, yaşasak olmuyor değil mi? ikimize dar geliyor koca binalar, koca şehirler! ya ben sana geç kalıyorum ya da sen benim cenazeme yetişiyorsun!

    çok kadının sonu yalnızlıkmış; benim için değil bu söz! hepsi biliyordu seni! yemin ederim biliyordu! va hala biliyorlar aslında sadece senin olacağını! ama sen bilmiyorsun; benim senden başka gidecek yerim olmadığını! aslında biliyorsun da; sen de gidecek yerin olmadığında istiyorsun bu yolculuğu! işte ben buna kızıyorum ama ne söyleyebiliyorum ne de anlatabiliyorum!

    atsam atılmıyorsun, satsam satılmıyorsun... gömmeye çalışıyorum bi' yerlere, kaldırıp atamıyorum o çukura, dengemi kaybedip ben düşüyorum yine, o çıkılmayan en derinlere!

    sen istedin... ve bundan sonra canı yanacak herkesin günahı senin!
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük