Osmaniye üzerinden geçecektim köye... mesafeye parasına bakmadan bir taksiye binip. Aq tek osmaniye yolcusu benmişim adanadan direk antakyaya döndu otobüs. O şartlarda diretmek olmazdı tek yolcu, ben de kabul ettim.
Geçerken yürüme hızında iskenderun limanı yanıyordu... helikopterler uçaklar vs.
Ta iskenderun'dan antakya'ya kadar ilerlemedi trafik bi gıdım! Otobüsten yola inen sigara içip geri biniyordu otobanda!
Bir yanda yardım için şehre girmeye çalışan onca araç tır vs...bir yandan çıkmaya çalışan.
Gece yarısı zombi filmi sahnesine indim! Bi alan... herkes homeless veya zombi filmlerindeki gibi bi ateş başında, çer çöp uçuşuyor... otogar da yıkık!
3 gün buradan çıkamam! Dedim bir an. Ben ne bok yiyicem onu düşündüm!
Bi sigara yaktım... düşünürken bir sarı taksi gördüm.
Antep'den gönüllü getirmiş! Geri dönerse şanslı... mersin desem gitmeyecek yani! islahiye?! Dedim. 1000 tl dedi... 200 liraydı gözümde o an. 3 saatte çıkamadık antakya'dan gerisi yol ayrımı yol boştu. Nurdağ'dan antepe yol aynı böyle ... taa kilis üstü giderim dedi adam yolda.
(Part3)
Sabah 4 gibi vardım köye... ve eve.
Telefonun ışığı... anamı arıyorum! Evet anamı, annemi değil! Çocukken emmim seslendiğın köylü işi gelirdi ta o zamandan duymak, hele de memur çocuğu vs büyükşehirde büyüsen de 70lerde.
Alt damdaki bildiğin, kömürlükte... üstüne alıp çıktığı bi ince hırka ceket! Başında ısınmak için yaktığı ateşten yüzu gözü kapkara, altında minderden hallice bir yatak, üstüne serdiği battaniyevari bir yorgan!
(Yazarken ağlıyorum aq! Ha bunu da kendime yazıyorum bir yandan) artık biliyodu ki ben vardım lan! içinden "oğlum var yanımda diyebilecekti kadın".
Arkamdan bir ses seslendi tehditvari "kim o?/sen kimsin hesabı" komşunun oğluymuş ışığı görünce kontrole gelmiş. Üstüne teşekkür ettim kolladığı için.
Ev yıkılmamıştı! Aslanım benim! Başıma keper/yıkılır mı demedim... içerden yorgan battanie çıkarmaya çalıştım.
Hayatta yıkılmayacağına inandiğım altı, kolonları ve üstü bir ahşap oda vardı... bacası olan tek yer. Soba kurdum, uygun boru aradım. Ki 2-3 yerden duvar bildiğin çatlaktı güneşi belli edecek kadar.
Tahta yaktım... kardeşimin eski çamarşırlarını.
Üstüme tonla cash/nakitle geldim... bir taxide işime yaradı bir de sonrasında sigarA! Paran var ama bir boka yaramıyor!
Ne yardım... ne araç... ne alış-veriş ne şu ne bu!
Herkes kendi canının derdine düşmüş, kendi mateminin... yaramıyor yani!
40 çeşit plaka gördüm!
Ada aq! Göjçeada kamyonu var burada!
Herkes elinden geleni denemiş; gönderebildiği yarım ekmek tavuksa onu, tekstilciyse üstbaş battaniye... su ise su... biri kadın pedi, biri çocuklar için vs vs vs.
Bu hükümet değil aq! Ver beni cimere haysiyetsiz paralı troll... ben bunun hesabını veririm, şahidim. Senin ismini alırsam yaşım 52... anasını zikerim! Seçim senin!
insan tanımak için iyiymiş akraba da olsa!
Bizim köy yol üstü.. bölgeyi bilmeyen yardımsever durdu!
4. Gün kavga çıktı!
Lan buraya indirmeyin!! Su, yiyecek, battaniye vs indirmeyin... ihtoyacı olan yere götürün! Diye. Halkın %60-70 böyle ama bi %20-30 hamamböceği gibi.
Çok şükür gelirim yetiyor bana... ben de mağdurlarla yaşadım....
Aldığım "allah seni inandırsın 1 çift çörapla 1 tane don lan!" Hep içimden dediğim ben bi şekilde alırım!
Anneme aldığım battaniye sayılı idi.
Kul hakkı lan! Aq aktrolleri! insanlık başka bir şeydir din başka!
10 emir tutan bir hristiyan adventistim "başkasının şununa bununa göz dikmedim"....
Satmadım ruhumu!
yeryüzünün normal doğasında olan, olması gereken şey.
yağmur nasıl gökyüzünün normal bir davranışı ise, deprem de yeryüzünün normal davranışıdır. havada kara bulutlar toplanıyor ise, "yağmur yağacak galiba" dersin, şemsiyeni alırsın. hangi aylarda bu bölgeye yağmur yağıyor az buçuk kestirirsin. deprem de öyledir, bir yerde büyük deprem yaşanmışsa o yerde yine büyük deprem yaşanır. tam nerede, ne zaman, ne büyüklükte olacağını kestiremezsin ama "burada deprem olacak" diyebilirsin. nasıl "bugün yağmur yağabilir" deyip yanına şemsiyeni alıyorsan, "burada deprem olacak" deyip, önlemini alabilirsin...
amma velakin, almıyoruz aq, almıyoruz! "burada deprem olacak" diyenlere rağmen, kağıttan evler yapıyoruz. yeryüzünün üç plakasının kesiştiği bu ülkede, yıl olmuş 2023, depremlerde halen aynı manzaralar, aynı dramları yaşıyoruz.
aç google'ı, görsellerde "1939 erzincan depremi" yaz, arat, çıkan fotograflara bak. 2023 maraş depremindeki fotograflarla aynı olduğunu göreceksin. 84 yıl, hiçkimseye, hiçbir şey öğretmiyor. "cahiliz abi" demeyin. o binaları yapan mühendisler de bilmem ne okullarından mezun olmuş, bilmem kaç yıl tahsil yapmış, okumuş adamlar... "ahlaksızız abi" deyin. "açgözlüyüz, paraya, mala mülke, candan daha çok önem veriyoruz" deyin.
bu ahlaksızlık problemi çözülmedikçe de, başa kim gelirse gelsin, a partisi, b partisi, falanca ittifak, hiçbir şey değişmez. yıl olur 2123, "filan" şehrinde bir deprem olur, google görsellerde yine aratırsınız 1939 erzincan depremi" diye, 2123 yılındaki fotograflarla karşılaştırırsınız, "hiçbir şey değişmiyor aq" der, bir sözlük sitesine girer, "ahlaksızlık problemini çözmemiz lazım" gibisinden şeyler yazarsınız. bu böyle sürüp gider...
insanı en güvenli yerinde, yuvasından ve hayatından edebilen doğanın gazabıdır. ne yazık ki bütün uğraşlara rağmen depremleri önceden tahmin edebilmek imkansızdır. felaketten zararsız veya az zararla kurtulabilmenin tek çaresi binaları depreme dayanıklı olacak şekilde yapmaktır.
tabii afetler arasında en korkulanı ve en fazla can kaybına ve maddi ve manevi kayba yol açandır.
6 şubat maraş depremiyle başlayan depremler silsilesi etkisini azaltmış değil. bu depremlerin anlamı nedir tam olarak açıklayan bir hoca da yok. sadece artçılar devam edebilir diyorlar ama bunlar hakikaten artçı mı, yoksa başka bir olayların başlangıcı mı belli değil. bizi yoran da bu zaten. belirsizlik, ne olacağını bilememek.