bir yarım adada doğup büyüdüm. parfüm kokularından çok, yosun kokusunun olduğu, en kuzeydeki şehir..
hangi köşesinden bakarsan bak o sonsuzlugu görüyordum şehrimde. Hiç bilmedim gökyüzüne dahi sınır koyan kahverenginin insanı boğabilme gücünü.
sonra ilk evden ayrılısımda anlamıştım bu hissi, Bolu dağı arasında...
yağan karla avunmaktır ankara'ya hapsolduğun kış günlerinde. demir demirkan'ın gümüş isimli şarkısını dinleyip bi kere bile yağmurun denize çiselediğini görmediğine üzülmektir.
mahkumiyet. dünyanın 4'te 3'ü sularla kaplı oluğu varsayımından hareketle bir akıl yürütecek olursak dünya nüfusunun 4'te 1'i gönüllü mahkumiyet çekmektedir.
bu insanların bir çoğu elinde olmayan nedenlerden ötürü bu hayatı yaşarken, bir çoğu da hala deniz'in ne muhteşem bir olgu, duygu, düşüce ve eylem olduğundan bihaberdir.
oysa, denizi gördüğüm gün inanmıştım tanrı'ya. bir yaratıcının olması gerektiği gerçeğini denizi gördüğüm gün kabul etmiştim. büyülenmiş ve felç olmuştum.
saatlerce kendisini izleyip, bir kızım olursa ismini deniz koyacağıma dair yemin etmiştim.