insan bazen sınırları aramak, görmek, kendine en azından sınıra vardım demek ister. bu en güzel denizle olur. şehirde deniz olmadımı sersem tavuk gibi dönüp, dolaşsanda yine sersem kalırsın. abd de bile olsa denizi olmayan şehirde yaşayamam. hatta şehirdeki mevkimi bile deniz mesafesine göre seçerim. haliçim bile geceleri ne hoştur.
denizi olan kente gidildiğinde o kentin sakinlerinin aksine denizden zevk almak demektir. istanbul'daki bilmem ne vapurunda açık havada yolculuk eden şuursuzlar cep telefonlarını kurcalarken, denize bakıp okyanuslara açılmak demektir.
hiç dalga kıranlarda kırdırdınız mı göz yaşlarınızı?
üşümenin hasretini yaşadınız mı?
siz bir yaz akşamı, genciyle yaşlısıyla güle oynaya çekirdek çitlettiniz mi dalga sesinde?
gitar çalanınız oldu mu?
sahil yolunu takiben yazlık-şehir arası mekik dokudunuz mu?
kumsalda hiç öpüştünüz mü?
mutfağınızdan denizi görüp, üstündeki bulutlardan resim çizdiniz mi hiç?
çok şanslıyımki sahil kenarında olan bir şehirde büyüdüm, dilediğimce denize girdim, kumsalda top oynadım, yine kumsalda; kız tavladım, yazlık ortamını tattım, bisikletimle denize girip zincirlerini paslandırdım, terliklerden kale yapıp minyatür kale maç yaptım, bunları yaparken yine kız tavladım.
düşünemiyorum, acaba sahil ve deniz olmasaydı şu an neyi savunan, neyden hoşlanan, neyle büyümüş olan bi insan olurdum?
bu dingin adamın yerinde belkide aksi, saçma sapan biri olmuş olurdu?
dinginlik? dinlendirir deniz beni..
dağlar arasında bir şehir, havası kurak, su birikintisinden deniz tesellisi edinmiş bin kişi, akay'ından inerken "belki görürüm be" diye düşünen bünyenin yaşadığı hayal kırıklığı denize olan sevgisiyle. kocatepenin ihtişamı bile yatıştıramaz o özlemi..
denizi olmayan bir şehirde yaşamak, yağmurunda bile ıslanmamaya, yazında terlememeye, tutkuyla aşık olmamaya benzer..
denizi olmayan bir şehir, memesiz kadına benzer. ****
(daha önceden denizi olan bir şehirde yaşarken sonradan denizi olmayan bir şehire taşınmak çok daha acısıdır.)
yönünü bulamamaktır. şehrin haritasını bir türlü beyinde çizememektir. yollarda yürürken bir referans * belirleyememekten dolayı şehri tam olarak anlayamamaktır. o şehri benimseyememektir.
(bkz: şehrin ortasında yön bulmak için pusula kullanmak)
imkansızı anlatan entry. yaşamayan bilemez mutlaka ama alışanlar için o denizin kenarında oturmak, iyot kokusunu ciğerlerine çekmek, martıları izlemek insanın gerçekten yaşadığına dair ip uçları verir...yazı ayrı kışı ayrı güzeldir. bazen farklı illere gittiğimde göremeyeceğimi bilsem de gözlerim denizi arar. bu bir reflekstir. bilenler anlar...
denizi seven için devamlı koklamaya gitmenin eziyet olacağı durumdur sanırım. dönem dönem yaşadım bilirim ki, yosuna kokusuna, dalga sesine, suyun serinliğe hasret kalmışlığım vardır. ama bilirim ki o dönemlerde bile, 1 ayı denizsiz geçiremedim. özgürlüktür çünkü deniz uçsuz bucaksız...
hiçbir kaydı mevcut değildir yani hiçbir anlamı yoktur denize kıyısı olanla olmayan şehirde yaşamanın. senin içinde su olmadıkça ne anlamı var burnunun dibinde suyun olması. senin içinde denizler kabarmadıkça ne anlamı var ayaklarını soktuğun denizin. ya da senin içinde kabaran bir deniz oldukça ne gerek var denize. asıl içimizde bir yerlerde deniz olmasıdır. bazen sıkıldığımızda içine girip dertlerimizi suyunda erittiğimiz.
afedersin bok gibidir. (bu tanım.)
kendini kapana kıstırılmış gibi hissedersin. denizi olan kentlerdeki özgürlük duygusu - anlatamadım lan- nasıl diyeyim, şehrin bir ucunda uçsuz bucaksız suların olmasının verdigi garip hissiyat yok olmustur. bosluk yoktur. insanlar vardır, bi boka yaramazlar ama yine de vardırlar. soluk aldırmazlar. ve işin kötüsü o insanlar içine çekeceğin bi deniz kokusunu bile fazla görmüşlerdir sana.