denize düşen fesin fötr şapkaya dönüşmesi

entry4 galeri0
    ?.
  1. Efendim öncelikle;

    (bkz: Dalgaların sahile foşist foşist diye çarpması)

    Burada bahsi geçen fesin destanını anlatacağım sizlere.

    insanın sarığına bile fenalık geçirten bir olaydır.

    efendim,

    bundan bir zaman evvel, atalarımın ceng ettüğü her toprak kutsaldır felsefesiyle izmir'e hususimle yolum düştü. gitmeden evvel eş dost "abi karşıyaka'nın çiğdemi meşhurdur. yemeden gelme." dediler, sağolsunlar. izmir'in kızları harbiden meşhurmuş bre, deyip çiğdem hanımı görmek için yola koyuldum.lakin acı gerçekle karşılaşmam uzun sürmedi. trafio felç olmuştu. aracımı kenara çekip, ege'nin hırçın lodosuna kapılıp atalarımın atlarını koşturduğu memleketlere kadar uçmasın diye bir elimle fesimi, diğeriyle de üç hilalli osmanlı bayrağımı tutarak ağır ama aceleci adımlarla simit satan bir gence yöneldim.-delikanlı karşıyaka'ya hızlıca nasıl gidebilirim? çiğdem hanımla bir randevum vardı da, bu trafikte nasıl yapsak?+vapurla geçebilirsiniz bayım. -teşekkürler delikanlı, dedim ve bir simit istedim. onun adı simit değil dedi ve orada bir müddet zihin cengü ettük kendisiyle, lakin konumuz bu değil. her neyse, vapurun olduğu kıyıya yaklaştım. fatih'in karadan yürüttüğü gemileri hayal ederek ayağımı atacakken tökezdim. ama yine de vapura binmiştim. lakim bir tuhaflık vardı, bir eksiklik. bayrak elimdeydi. o tamamdı. lakin kafamda kavak yellerinin estiğini fark edip elimi atınca tuğra başıma yıkıldı. fesim, atalarımdan yadigar hoyrat giyim eşyam ege'nin serin sularına açılmış, viyana'ya doğru yüzmekteydi. atalarımızın yarım bıraktığı işi bitirmek ister gibiydi. mağrur bir gülümseme vardı yüzünde. gitme garip kalırsın yaban ellerde desem de gözden kaybolmuştu bile. o an feryadıma koşan yavuz bir izmir delikanlısı avusturya ile diplomatik bir krizin patlak vermesini önlemek istercesine, damat ferit kararlılığı ile suya atlamıştı bile. etraftakilerse sakinleşmem için beni bir banka oturtmuş, bir incelik göstererek kımız ikram etmişlerdi. teşekkür etmeye kalmadan üzerinden ege'nin hırçın suları damlayan yavuz sultan selim gibi kulağı küpeli delikanlı karşıma dikildi. "bayım, şapkanız..." deyip uzattı. ikinci bir gevrek vakası yaşamamak için "ilahi, şapka mı o fes o" dememek için atalarımdan gelen o özgürlük hissini zor zapt ettim. malum, mabad'a mabad diyen insanlarız en nihayetinde. yalnız bir tuhaflık vardı bu işte. delikanlının elinde fesim yerine üzerinde kuş tüyü olan fötr bir şapka vardı. cihan başıma yıkılmıştı. viyana'ya sefere diye yola koyulan fesim resmen frenklerin köpeği olmuştu. oracıkta fenalık geçirip bayılmıştım.

    rüyamda denizden çıkan bir fes benim göğsümde bitiyordu. ve fesin konduğu yerden büyük bir ağaç bitip, ağacın altından kımızlar akan nehirler geçiyordu. ağacın dallarından yeni fesler bitip bütün cihan bu fesleri toplamak için yere örtü serip ağacı çırparken gözlerimi bir hastahanede açmamla rüyalar aleminden sıyrılıp izmir'e dönüyordum.

    -hemşire hanım, fesimin durumu nasıl? 
    +pardon? 
    -fesim fesim. tedaviye yanıt veriyor mu?
    +şey, ben doktor beye haber vereyim. 

    doktorun da fesimle ilgilo soruları yanıtsız bırakması ve şeyh edebali ile iletişime geçip rüyamı nakletme isteklerimin de sonuçsuz kalması ile apar topar taburcu edilmiştim. devleti aliye'nin son zamanları misali hasta bir adamdım artık. bu moral bozukluğu ile çiğdem hanımı görmekten de vaz geçerek bilecik'e doğru gerisin geri yola koyuldum.
    4 ...
  2. 1.
  3. 2.
  4. 3.
© 2025 uludağ sözlük