meslekten öte yaşam tarzıdır, aylarca evden uzak olup denizi tek sırdaş olarak bellemektir. gemi güvertesinden başka gezicek yeriniz yoktur, oturup bir sigara yakarsınız ve hayaller kurup dahada efkarlanırsınız.
Daha gitmesine aylar varken, yanindayken bile özlersin.. dokunmaya bakmaya kıyamazsın..yanindayken zaman dursun diye dualar edersin.askini denizle paylasmaya razi olursun.o gemi sevdigin adami azad edene kadar beklersin. Aşkı,sabrı,
Sevmeyi sevilmeyi ögrenirsin böyle bir adamla.
öyle büyür ki askın ne denize sıgar ne gökyüzüne..
Herkese nasip olmaz öyle asklar. Yanindakini herkes sever ama beklemekte yaninda yokken de sevebilmektir asil marifet !
Herkes bekleyemez bir denizciyi .
*Doğumlara ve ölümlere geç kalan,
*"Her limanda bir sevgili." geyiğinden nefret eden,
*Özlem duyan ve duyulan,
*Denizin karadan seyredildiği gibi romantik olmadığının farkında olan insan.
sizin için sergüzeşt, eşi evlatları için sene de bir görünen güzel bir hayal, işin maddiyat boyutuyla ilgilenenler içinse kocaman bir dolar işareti...
ooo paranın altında kalıyor herifler yaaa...
danası anasını götürüyor güzel kardeşim. üç kuruş menfaati var evet. ama hayatından o kadar şey götürüyor ki o dolara endeksli kafan zor alır.
eşi hamileyken evinden ayrılıp evladını 3 yaşında gören ustam vardı benim. şimdi ki gibi imkan teknoloji çok iyi değildi.
bir telefon etmek için bile günlerce gözümüz receiver da sinyal beklerdik...
ben de mi böyle olacağım diye düşünürdüm hep. oğlum doğduktan 1 ay sonra kavga dövüş inebildim gemiden fransa da
şimdi 6 aylık ve ben yine kokusuna bile doyamadan yad ellerdeyim.
neyse anlatılmaz bir hadisedir.
etrafında dört duvar vardır denizcinin.
tepesinde de bir çatı...
altı mavi üstü mavi...
umudun rengidir mavi. o yüzden çatı da mavidir.
mesleğin olmazsa olmazı olan sıkıntı, zorluk, özlem, stres ise dört duvarıdır.
umudunuz kaybolur yani çatımız uçarsa birgün bilin ki o dört duvar üstümüze yıkılır. bu dört yükün altında eziliriz.
bizleri bu kadar sabırlı kılan allah'a hamdolsun.
gemiadamı da derler.
ne kadar sert ve bir o kadar gurur verici...
Çoğu kimsenin arayıp bulamayacağı manzaralara karşı rakısını yudumlayan ve ondan sonra da hesabındaki paralarla alamayacağı bir kaşarlı tosta sevinip küçük şeylerle mutlu olmayı alışkanlık edinmiş kişilerdir denizci.
dunyanin en zor meslegidir bana kalirsa. dusunsene, bismillah vira, 30 gun seyirdesin. gunde 8 saat calisiyorsun, 3-4 saatte ekstralara gitse 12 saat bomboşsun.. 7-8 gunde bir bi gemi goruyorsun onla da aranda 4-5 mil var, fenerlerini zor goruyorsun falan... kic tarafta olta atiyorsun, ilk baslarda torik, orkinos falan birseyler gelir sevinirsin ama sonra siradanlasiyor amk. stajimi verdigim su zamanlarda acaba siktir edip biraksam mi diye dusunuyorum.. sevdigim kadina bu kadar zulum olacagini bile bile nasil sevdigimi soyleyebilirim, nasil evlenirim !? grandada ais, arpa, vhf varken acaba kac yasindan sonra cocugum olmaz diye dusunmeden edemiyorum.. acaba kac yasindan sonra hayata gec kalmis olacam? tonarla para ugruna mi geldim bu dunyaya yoksa daha basit bi hayat mi yasamaliyim? bilemiyorum iste. yasiyorum su aralar sadece...
özgürlüğünü, ailesini, hayatının bir daha geri gelmeyecek yıllarını laz bir armatörün gemisinde for a few dollars more maksadıyla harcayan; genç yaşta zengin olma hayalleri kuran insanların vasfıdır.
herkes iyi para, sosyal statüden bahsediyor ama ilk fırtınadan sonra ne yaşadığınızı/yaşayacaklarından haberleri yok.
ayrılık yine bir nebze telafi ediliyor vsat sistemlerle. gemiden ayrıldığınızda karadaki hayatın ne kadar hızlı ve boş geçtiğini görüp yine mutsuz hissediyorsun. etrafın ne kadar kalabalık olduğunu düşüneceksin. tuzladan, ambarlıdan, zeytinburnundan en yakın durağa kadar yürürken istanbulun o klasık trafik halinden abd'den aldığın iphone ile fotoğraf çekip insta story'e atıyorsun . Ve üstünde eğik buruk bi yazı (bkz: hiç özlememişim).
en son gördüğün komşu çocuğunun şimdi senin boyunda olduğunu gördün, sen daha k*ç* boklu veletken elinde büyüdüğün sebahattin amcanın vefat etmiş olduğunu aylar sonra öğrenip "vay bee" çekiyorsun. evinin kedisi sütlaç'ın kalp krizi geçirip öldüğünü söylüyorlar keşke daha da sarılıp bi veda edebilseydim diyorsun... yüzüğü atıp yeni bir hayata başlayan eski nişanlının nikah şekerini görüyordün ama gözün bi kağıttaki yazıya takıldı; evleniyoruz..
karadasın artık, mutlu olmaya zorluyor kendini yine, askerliği verdin zaten, meslekte elinde... Ama film,dizilerdeki gibi ilk seferde kızı alamıyorsun, alsan da gözü korkuyor atıyor yüzüğü. aklına personel müdürünü aramak geldi.
"abi 6 hafta sonra döneyim gemiye. benim işim kalmamış karada".
6 haftanın ilk 3 haftası su gibi geçiyor. 2 hafta devlet işleri ve aile ile ilişkilere gidiyor. son hafta bavul toplama, arkadaş ziyareti derken yine lumbar ağzında 2. ye veriyorsun katılış ordinonu, gösteriyorsun cüzdanı. hadiii, yine aynı b*k. yine sinirli insanların yüzüne bakıyorsun.
kaptan köprüüstüne çıkıyor, neticede ilk günün, güvenemedi. ufak bi muhabbet, bi darbe de oradan, bırakıyor yorgun bir gözcüyle gecenin lanet kasvetinde. ingilizce muhabere* bilmeyen kaptanlarla orta yolu bulmaya çalışıyorsun...