kim ne derse desin aklı başında, kavrama yeteneği olan her bireyin rahatça idrak edebileceği bir gerçektir. eğer bir insan devlete karşı ayaklanabiliyor, mustafa kemal atatürk'ün kurduğu sistemi devirip yeni bir ideoloji çerçevesinde yönetim anlayışını destekliyorsa o bir vatan hainidir.
beyler bu adam elinde silahla dağa çıkarken yakalanmıştır. devletin kolluk güçlerine karşı baş kaldırmıştır. diyeceksiniz yok ülkenin bağımsızlığını savundu, amerikan emperyalizmide karşıydı vs. deniz gezmiş amerikan emperyalizmine karşıydı fakat rus emperyalizmine evet derdi. rus mandasına bile sıcak bakardı eminim. halk için savaştığını söylüyordu fakat halkın paralarını çalacak kadar gözü dönmüştü.
üniversiteleri işgal ederek gençlerimizin öğretim hakkını bile ellerinden almıştır. filistin'de kim bilir kimler tarafından türkice cumhuriyeti'ne karşı ayaklanması için eğitim aldı.
ne yazıkki günümüzde deniz gezmiş'e hayran binlerce genç var. lise çağlarında başlayan bu hayranlık üniversite hayatlarında tavan yapıyor. belki safca bir hayranlık olarak başlasada bugün birçok anarşik eylemde gördüğünüz yüzü kapalı, çevreye zarar veren, molotof atan gençde deniz gezmiş hayranı olarak başladılar.
deniz gezmiş vatan haini değil diyorsanız oldu olacak pkk'da ülkemizin refahı için çalışıyor diyin.
son olarak sözüm odur ki silahlı eylemlerle ülkenin rejimini değiştirmek isteyenler ve onun savunucuları hiçde masum değillerdir.
Kenan evren hayranlarında görünen embesil yüz ifadesi ve beyinsizlik kadar gerçekci olmayandır. atatürk'ün ordusuna komutanlık yaptı o, ülkeyi kaostan kurtardı diye kenan evren'i övenlereydi bu sözlerimiz.
vatan hainliğinin ne demek olduğunu idrak edemeyen bünyelerin düşüncesidir. deniz gezmiş bir tek insanı bile öldürmemesine rağmen, asılmıştır. eğer devletin başındakiler abd'nin kucağına oturmuşsa, mustafa kemal'in bursa nutkunda dediği gibi görev gençlere düşer. evet mustafa kemal sistemi kurmuştur ve yaşamı boyunca da ülkeyi kalkındırmıştır. fakat öldükten sonra gelen hükümetler ülkeyi abd'ye peşkeş çekmişlerdir. yani mustafa kemal'in tam bağımsızlık ideolojisi yerini amerikan himayesine bırakmıştır. bunun karşısında gençler haklı olarak ayaklanmış, bu uğurda tereddüt etmeden canlarını vermişlerdir. günümüzde bile abd onaylı olmayan bir parti iktidar olamıyor. ama rusya'nın ülkemiz üstünde hiç bir tehdit unsuru yoktur. bu da 40 senedir bunlar rus mandasını istiyolar diyenlere kapaktır zaten. deniz gezmiş gibi niceleri katledildiğinden hala abd'nin kucağında oturmaktayız. 12 eylül sonrası bizim çocuklar başardı lafının arkasında da rusya yoktur, abd vardır. ülkesinin peşkeş çekildiğini görüp devrimle ülkeyi tam bağımsızlığa kavuşturmak isteyen, fakat o zaman devletin başında olanları yerinden edeceğinden korkulduğu için idam edilen gençler vatan haini olamazlar, ve o zaman terörist olarak lanse edilen kişiler bugün halkın gözünde birer özgürlük savaşçısı olarak yer almaktadırlar. halkın gerçekleri 40 yıl sonra bile olsa görmesi tesadüf değildir. tıpkı nazım hikmet gibi. nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala...
asıl vatan hainleri, günlük çıkarları için devlet dalkavukçuluğu yaparak ülkenin geleceğini satanlardır.
deniz gezmiş in hakkını mhp liler dahi verdiyse söylenecek söz kalmamıştır. hangi halkın parası bankalar ne zaman halkındı ki? otur oturduğun yerde başlık sıçayım diye kasılıp kalma.
ruslar zararsızdır diyenlerin karşı çıktığı tezdir.* Ama rusların zararsız olmadığıda gerçektir. yüzyıllardır boğazlarda gözü olan bir ülkeyi savunmak en azından o ülkenin yanlısı olmak yanlıştır.*
deniz gezmişlerin samsundan ankaraya mustafa kemal yürüyüşü hakkında hiç bir bilgisi olmayan kişi söylemidir, uydurmasıdır.
mevzubahis yürüyüşü bildirgesi şu şekildedir;
büyük türk milleti!
atatürk için toplanalım!
mustafa kemal'in milli kurtuluş idealini yaşatmak için,
mustafa kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için,
milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için,
tam bağımsız geçekt-en demokratik türkiye için,
gazi mustafa kemal'in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım.!
yaşasın türkiye! yaşasın yarının bağımsız türkiyesi için mücadele!
not: deniz gezmiş, ulusal solcudur. yani nasyonel sosyalisttir. bugünün terörist, anarşistlerine sorduğunuzda "faşist"tir. mahir çayan vs gibi komünistlerle karıştırılmaması lazımdır. lakin kendi arkadaşları hatta sevgilisi (selda bağcan) tarafından davası satılmıştır. bunda 1980 darbesinin de önemi büyüktür. deniz gezmiş hakkında yazılmış komünist kitaplarını okursanız hepsinin başında "denizin yanlışları" yazar.
deniz; marksist veya leninist değil; kemalisttir. bunu babasına yazdığı mektupla açıkça belirtmiştir.
deniz gezmiş; "yaşasın kürt ve türk halklarının kardeşliği" gibi bir cümle de kurmamıştır. denizin hiç bir söyleminde, hiç bir yazısında, hiç bir şekilde "kürt" lafına rastlayamazsınız. 80 sonrası sindirilmiş ve türk milleti içerisinde destek bulamayan tkp lilerin kürtlere karşı popülist yaklaşımıdır.
"deniz gezmiş in haremi vardı" "deniz gezmiş ırkıçıdır" veya "deniz gezmiş ortadirek memur zihniyetlidir" gibi tespitlerin de yapıldığı bir ortamda çok da şaşılmaması gereken önermedir..
bu tip tespitleri destekleyenlerin milliyeçilik anlayışı, mehmet ali ağca denen sözde milli kahramanı adliye çıkışı alkışlayıp, yine bir adliye çıkışı başka bir vatan haini(?) orhan pamuk a yumurta atmaktan ibarettir.
buna mukabil 6. filoyu taşlayanların vatan hainliği konusunda da bir tespit beklenmektedir.
aşağıdaki spoiler ım sırf bu hainliği farkında olmadan, tamamen özenti olarak yapan yaş veya beyin olarak ergen takıma gelsin. diğerlerine söyleyecek sözüm yok.
lütfen üşenmeyip okuyunuz.
--spoiler--
Son günlerde bir moda tüm Türkiye'yi sardı. Bu modanın adı "Deniz Gezmiş" modasıdır. Herkes elinden geldiğince Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkarak onun yerine kan ve gözyaşı demek olan Marksist-Leninist bir düzen olan Komünizmi getirmeye çalışan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını aklama peşindedir. Üzerinde o kadar konuşuluyor ki hangisi gerçek hangisi yalan anlamak imkânsız. Kimine göre eline hiç silah almamış (!), kimine göre romantik ve isyankâr bir devrimci, kimine göre Türkiye'nin "Che Guevera"sı, kimine göre ise profesyonel bir ihtilalci...
işin içine son günlerde yazılan kitaplar ve bir de dizi film girince "Denizlerin" suçsuzluğu, boşuna asıldıkları, mahkeme heyetinin bile üzüldüğü, aslında mahkeme heyetine karşı biraz efendi davransalar idam edilmeyecekleri gerçeği (!) birer birer ortaya çıktı!
ibrişim kuşağı kadar meşhur olmasa da 68 kuşağı ve o dönem yaşananların 40.yılı münasebetiyle özel tartışma programları hazırlanmış, "Denizlerin" ağabeyi, arkadaşları vs. televizyonlarda boy göstererek bu kampanyadaki yerlerini aldılar. Yapılan gri propagandadan etkilenen bazı "ülkücü" liderler bile kendilerini kolay kolay çıkarılmadıkları televizyon ekranlarında bulmuş ve "Denizleri" aklama yarışına istemeden (!) ve farkında olmadan katılmışlardır.
Bunun arkası "Denizlere" iade-i itibar isteklerine kadar gider de kimsenin haberi olmaz. Dahası bu 68 kuşağının yaptığı her şey kutsanır haberiniz olsun. Belki Ruhi Kılıçkıran, Yusuf imamoğlu, Dursun Önkuzu, Süleyman Özmen ve diğer şehitlerimizin katilleri bile aklanır...
Aslında bu yazıyı yazmayacaktım. Zaten bu kişiler ve bu dönem hakkında yeri gelince yazıyorum. Fakat özellikle gençler arasında bu kişiler hakkında bir "yanlış" anlaşılma olduğunu gördüm. Dahası bu "yanlış" anlaşılmadan ne yazık ki "ülkücüler" de nasibini almıştı. Bazı ülkücüler "Denizleri" savunmaya başlamıştı bile. Üstelik "bizi de kullandılar, onları da..." diyerek...
Sanki o dönemlerde büyük Atatürk'ün de dediği gibi "Türklük âleminin en büyük düşmanı komünizm" değildi...
Bu dönemin en meşhur ismi hiç şüphesiz Deniz Gezmiş'tir. Deniz gezmiş aslen Rizelidir. Sülalesi yıllar önce Erzurum'a göçmüş, Deniz Gezmiş ise babasının işi gereği bulundukları Ayaş'da (Ankara) doğmuştur.
Lise yıllarında Marksist-Leninist fikirlerle tanışır ve bu fikirlerin yılmaz savunucusu olur. O yıllarda söylemeye başladığı "yaşasın
“Marksizm-Leninizm" sloganını ölürken bile ağzından düşürmemiştir.
Deniz Gezmiş 1969 yılında Filistin'deki El Fetih gerilla kamplarına gider. Burası bir izcilik kampı değildi. Burada adam öldürme, yaralama, sabotaj, suikast, bomba yapımı gibi korkunç şeyler öğretiliyordu. Deniz Gezmiş de iyi bir öğrenci idi. Hatta Türkiye'ye dönünce bu konuda eğitmenlik bile yapmıştı.
"Denizler" Filistin'de eğitim görüp Türkiye'ye gelmişler ve bugün PKK'nın yaptığı gibi kanlı terör faaliyetleri yürütmek istemişlerdir.
Deniz Gezmiş Filistin'den Türkiye'ye döndükten sonra ODTÜ'yü kendisine üs olarak seçmiş ve diğer terörist arkadaşlarıyla burada kandırdıkları gençlere terör dersi vermiştir. Hem teorik hem de pratik eğitim alan Deniz Gezmiş gerilla kamplarında öğrendiği adam öldürme, sabotaj, suikast ve diğer terör çeşitlerini ODTÜ arazisi içinde arkadaşlarına da öğretmiştir.
Beynelmilel komünizmin etkisinde kalarak kandırılan Deniz Gezmiş ve arkadaşları Türkiye cumhuriyeti devletine olan isyanlarını "Türkiye Amerikan emperyalizminin sermaye, askerî kontrol ve kısmen işgali altındadır"[1] sözleriyle dile getiriyorlardı. Siyasal iktidarı ele geçirmek için "politikleşmiş askerî güç" kullanılması taraftarı olan bu grup aynı zamanda, Türkiye'deki bütün olumsuzlukların sorumlusu olan siyasal iktidarlara karşı legal ve demokratik yollarla mücadele yolunun kapandığını iddia ederek silaha sarılmışlardır.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, uğruna öldükleri Marksist-Leninist düzeni kurmak için silahlı profesyonellerden oluşan bir örgüte ihtiyaç duymaktaydılar. Bu işi kendisi gibi Filistin El-Fetih gerillâ kamplarında eğitim gören Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Hüseyin inan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Nahit Töre tarafından kurulan THKO yapacaktır. THKO diğer Marksist-Leninist ihtilâlci sol örgütlerden farklı olarak, bir lider belirlememiş, liderin terörist eylemler esnasında kendiliğinden ortaya çıkmasını benimsemiştir. Kararların ortaklaşa alınmasını ve ortaklaşa uygulanması esasını kabul etmiştir. Şehir ve kır eşkıyalığını aynı anda benimseyerek bir arada yürüten THKO'nun şehirlerde banka soyma, fidye istemek için adam kaçırma gibi eylemleri "Deniz Gezmiş tarafından planlanıyordu."
[2]
Deniz Gezmiş tarafından planlanan bu hırsızlık olaylarından elde edilecek paralar Nurhak dağları başta olmak üzere kırsaldaki eşkıyaya gönderilecekti.
"Denizlerin" en takdir (!) edilen özellikleri "emperyalizme" (!) karşı olmalarıdır(!). ABD emperyalizmine düşman ancak Marksizm-Leninizm, Sosyalizm ve Komünizme (Rus ve Çin emperyalizmine) dost olmak, emperyalizme düşman olmak anlamına gelmez. Deniz Gezmiş lise yıllarından sonra bir an bile olsun ağzından düşürmediği "kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganını "ne ABD, ne Rusya, ne Çin, her şey milliyetçi Türkiye için" sloganı ile taçlandırılabilirdi. Fakat
bunu yapmayarak "yaşasın Marksizm-Leninizm, yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği..." diyerek son nefeslerini verdiler. Oysa o dönemin en acımasız emperyalist devletleri ABD'yle birlikte Rusya ve Çin'den başkası değildi.
"Türk ve Kürt halklarının" kardeşliğinden dem vuran ve aslında belki de bugünkü bölücülerin temel sloganı sayılan sözleri söyleyen, ABD emperyalizmi altında inim inim inlediğini iddia ettiği Vietnam, Küba, Kore, Kamboçya vs. için ağıtlar yakıp, Rusya ve Çin'i görmezden gelenler böyle yaparak emperyalizme düşman olunmayacağını bilmeliydiler. Eğer bugün kahraman yapılmaya çalışılan "Denizler" o yıllarda insanlık tarihinin gördüğü en barbar, en vahşi, en korkunç, en kanlı, en hayvansal vs. rejimi altında katledilen "esir Türkleri" de savunabilseydi, işte belki o zaman "Denizler" için antiemperyalist düşüncelerin yılmaz savunucularıydı denilebilirdi. Komünizm altında can çekişen Azerbaycan, Kırım, Kazak, Kırgız, Özbek ve tüm Asya Türkleri ile Irak ve Suriye gibi güdümlü ülkelerdeki Türk varlığı ağızlara alınmazken, ülkücüler bunları dile getiriyor ve "Denizler" tarafından "Faşistlikle" suçlanıyorlardı. Çin esareti altında "Çin işkencelerinin" en ölümcülleriyle tanışan Uygur Türkleri yok sayılırken, Sincan Özerk Bölgesi değil "Doğu Türkistan" dediğimizde yine bu kesim tarafından saldırılara uğruyorduk.
Hadi bütün bunları geçelim, oralar uzak, "Denizlerin" siyasi ufku oraları anlamaya yetmezdi diyelim. Peki, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının en önemli eylemlerinden biri olarak kabul edilen ve 30 Ekim 1968'de Samsun'dan başlatılan "2.Milli Kurtuluş Savaşı" adlı yürüyüşte meydana gelenlere ne diyeceğiz? Samsun'da Atatürk anıtına çelenk konulması ile başlayan bu yürüyüş 10 Kasım'da Anıtkabir'de sona erecekti. Yürüyüş güzergâhı olarak Atatürk'ün kurtuluş savaşında izlediği yol seçilmişti. Yürüyüşe 22 öğrenci ile 2 işçi katılıyordu.
Yürüyüş planlandığı gibi başlamıştı. Eylemciler hiçbir problemle karşılaşmadan Havza'ya kadar gelmişlerdi. Ancak Havza'da dinlenmek
için verdikleri molada aralarında bir tartışma çıkıyordu.
"Yürüyüşün geri kalan kısmında Türk bayrağı ile mi yoksa bayraksız mı devam edileceği" konusunda çıkan tartışmada antiemperyalist (!), Türkiye sevdalısı (!), Atatürkçü (!) Deniz Gezmiş'in dediği olmuş ve Türk bayrağı yürüyüşten çıkarılmıştı. [3]
işte size bir "asker kaçağı" [4] da olan antiemperyalist Deniz Gezmiş!
Emperyalizme karşı kazandığımız hürriyetimizin sembolü olan bayrağımıza bile tahammülü yok!
Deniz Gezmiş'in Türk bayrağına karşı takındığı tavır Yürüyüşçülerden bir kaçının tepki olarak yürüyüşü terk etmesine neden olmuş ancak yürüyüş buna rağmen devam etmiştir. Bazı yazarlar bu konuda ayrıntıya girmeden (belki de bu bayrak hazımsızlarını korumak ve deşifre etmemek için) "yürüyüşü düzenleyen örgütler arasında anlaşmazlıklar çıktı" [5] diyerek olayı örtbas etmişlerdir. "Denizlerin" bayrağımıza karşı takındıkları bu çirkin tutumu dile getirenler, bunları aklamaya çalışanlarca tepkiyle karşılanmış, reddedilmiştir. Hatta bazıları o yürüyüşte Deniz Gezmiş'in Türk bayrağı ile çekilmiş fotoğrafları olduğunu iddia etmiştir. Eğer bu doğruysa büyük bir ihtimalle yürüyüşün Havza'ya kadar olan kısmında çekilmiştir.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları kaçınılmaz sonlarına doğru hızla yol alırken onları ipe götürecek eylemlerden birini de dava arkadaşlarından Mahir Çayan ve ekibi gerçekleştiriyordu. Emperyalizme (sadece ABD emperyalizmine) düşman Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının iş bankası Emek (Ankara) şubesini soymaları THKP-C ve Mahir Çayan'a ilham kaynağı olmuştur. Bundan cesaret ve ilham alan Mahir Çayan ve arkadaşları da hemen bir çalışma yaparak soyabilecekleri korumasız bir banka aramaya koyulurlar. Aranan banka Ziraat Bankası Küçükesat (Ankara) şubesi idi. Yapılan plan gereği bu soygunu Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve özellikle Hüdai Arıkan'dan oluşan terör grubu gerçekleştirecekti. Bu soygunda Deniz Gezmiş'e benzemesi sebebi ile özellikle Hüdai Arıkan yer almıştır. Soygun saatini unutan (!) Mahir Çayan'ın katılmadığı bu eylem başarıyla tamamlanmış ve ertesi günkü gazetelere soyguncuların kimlikleri (!) açık seçik yansımıştı. Banka görevlilerinin ifadelerine göre vezneden parayı alan uzun boylu kişinin Deniz Gezmiş olduğu iddia ediliyordu.
Böylece gazetelere yansıdığı kadarıyla soygun Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının üzerine kalıyordu. Bu soygundan sonra üzerlerindeki baskıyı azaltmak ve dikkatleri başka tarafa çekmek isteyen Mahir Çayan ve ona bağlı olan terör grubu bu amacına ulaşmış ve boyu posu Deniz Gezmiş'e benzeyen Hüdai Arıkan sayesinde bu soygunu Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yaptığına herkes inanmıştı. Böylece bir devrimci (!) yaptığı hırsızlığı bir başka devrimcinin (!) üzerine atarak arkadaşının ipe bir adım daha yaklaşmasına sebep oluyorlardı. Bu durum her iki taraf için de kötü bir durumdur. Yapan ve başkasının üzerine atan grup yani Çayan ve arkadaşları, yaptıkları eylemleri sahiplenecek cesaretten yoksun kişilerdir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yapmadıkları eylemleri sahiplenerek sahte kahramanlık elde etmişlerdir. Ancak Mahir Çayan ve çetesinin Deniz Gezmiş'in idam edilmesine katkı sağladığı bir gerçektir. Yıllardır devleti ve başka odakları bu idamlarla ilgili olarak sürekli suçlayan ve baskı altında tutan çevreler artık çok sevdikleri (!) Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin inan'ın katillerini Mahir Çayan ve çetesi içinde aramalıdırlar. Bu konuda Necmettin Hacıeminoğlu bakın neler söylüyor:
"Ulaştırma bakanı Seyfi Öztürk i.Ü. Fen Fakültesinde bir konuşma yaparken Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından yuhalanır ve hakaret edilir. Olay mahkemeye intikal eder. Ancak bu çocuklar beraat eder.Suç işlenen yer üniversite, suç işleyenler de öğrenci olduğu için üniversite idaresinin ceza vermesi gerekirdi. O da olmadı. Aksine bir kısım öğretim üyesi ve basın mensubu Deniz Gezmiş'i alkışladı.
Daha sonra, i.Ü.Hukuk Fakültesi Dekanı Orhan Aldıkaçtı'ya makamında tabanca çeken Deniz Gezmiş polisler tarafından suçüstü yakalanmasına rağmen mahkemede beraat ettirildi. Böylece Deniz gazete sütunlarındaki şöhretli yerini alıyor, bazı öğretim üyeleri ondan Denizciğim diye bahsediyorlardı.
Bir başka sefer Deniz, Yıldız'da dürbünlü tüfekle yakalandı. Fakat
bu suçtan da ceza almadan kurtuldu.
Ankara'da ÖDTÜ'de karargâh kurdu. Rektör Erdal ile senli benli Arkadaş oldu... Artık yüksek tirajlı gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkıyordu...
Sosyete kadınları ona âşık olmaya başlamıştı. Binlerce insan Deniz Gezmiş bu gece de bizim evde saklansa diye iç geçiriyordu. Nitekim arandığı zamanlarda geceleri ünlülerin evinde kalıyordu. Bir kısım 12 Martta tutuklanan nice profesör, politikacı, artist ve subay Deniz'i
devletin güçlerine karşı aylarca saklamıştı...
Şimdi anlaşıldı mı Deniz'in katilleri."[6]
Deniz Gezmiş o dönemde kendisine gösterilen sahte sevgi ile coşuyor, coştukça şımarıyor ve fevri hareket ediyordu. Marksist-Leninist ideolojinin tek sözcüsü gibiydi. Kendisi gibi öne çıkanlardan hiç hoşlanmıyordu. Bunlar arasında TiKKO'nun kurucusu ibrahim Kaypakkaya
da bulunuyordu. Deniz Gezmiş ile ibrahim Kaypakkaya arasında yaşanan ve bu iki gruba bağlı militanların birbirlerinden nefret etmelerine de neden olan bu olay şöyle gelişmişti.
ibrahim Kaypakkaya, Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda meydana gelen bir olay nedeniyle tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevine konur. Deniz Gezmiş de aynı cezaevinde tutukludur. Deniz, Öğrenci hareketleri nedeniyle cezaevine gelen gençlerle sabahları spor, akşamları ise teorik eğitim yapmaktadır. Deniz 1.91 boyunda, ibo ise ondan daha küçüktür. ibrahim Kaypakkaya Fikirlerini belirtir. Fikirlerini belirttiği için karşı taraf rahatsızlıkla karşılar ve uyarı yapar. Uyarılara aldırmaz ve bir kaç kez aynı şekilde Fikirlerini belirtir. Vural Yıldırımoğlu, ibo'nun yanına gelerek, "Bak bunlar dev gibi, bunlarla tartışma. Eşit değilsiniz", der. Devamında Deniz ile ibrahim, "Sosyal emperyalizm konusunda tartışmaya girer. Deniz, "Sosyalizme soldan ihanet ediyorsunuz", der. ibo, "Sosyal emperyalizmi sosyalizm olarak gösterenlerdir sosyalizme asıl ihanet edenler", deyince, Deniz, sinirlenip ibo'ya bir yumruk atar.
Bir başka olay ise Deniz Gezmiş ve Perinçek grubu arasında yaşanır. Olay 5 Haziran 1970'de meydana gelir. PDA yandaşlarının yayım ve tutumlarından hoşlanmayan Deniz Gezmiş, PDA'nın istanbul'daki bürosunu basarak "devrimci şiddet" uygular. Bunun üzerine PDA bir bildiri yayımlayarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ağır bir dille eleştirir:
"Demokratik güçlerin birbirine karşı zor kullanmasını hiçbir gerekçe ile doğru göremeyiz. Halk içindeki çelişmeleri zorbalıkla çözmeye çabalamak devrimci bir davranış olamaz. Hele bu yolda kullanılan kaba kuvveti 'devrimci şiddet' olarak nitelemek, devrimci şiddet kavramını yozlaştırmak ve ona işçi sınıfı düşmanlarının istediği anlamı vermek olur."
Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile Doğu Perinçek ve arkadaşları
arasındaki bu husumet "Denizlerin" idamlarına kadar sürer. Hatta
"Denizleri" kurtarmak ve idamı engellemek için tüm örgütler
seferber olurken Doğu Perinçek ve arkadaşları idamları umursamaz tavırlarla 23
Mart 1971 tarihinde "Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş arkadaşlara Açık
Mektup" yazarak onların yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu
Kamuoyuna duyuruyordu. Açık mektupta "(...) Halkla sağlam devrimci bağları
olmayan, halk içinde erimeyen bir grup insan, ne kadar çok ve modern
silahlara sahip olursa olsun, ne kadar kişisel kahramanlık vasıfları
taşırsa taşısın devrim yolunda ilerleyemez. Devrimci gençliğin içinde
ve önünde yiğitçe savaştınız, halkımıza hizmet ettiniz. Bütün
devrimciler gibi, hatalar yaptınız. Son birkaç ay yaptığınız işler
ise, büyük hatalar taşımaktadır" denilerek yoğun bir eleştiri
yağmuruna tutulmuşlardır.
Yazılacak daha çok şey var...
Bir devir anlatılırken yanlı davranışlardan kaçınmalı ve gerçekçi
olunmaya gayret edilmelidir. Hele hele bunu yaparken "ülkücüleri"
karalamak ve "yaşasın Marksizm-Leninizm" diye son nefesini
verenleri
antiemperyalist ilan etmek akıllara ziyandır. Bu dönemin ülkücü
mücadelesi film olursa eminim ki birçok kahraman çıkacaktır. Ama kimse
"Denizlerden" bir kahraman çıkarmaya kalkmasın...
Vatan severlik ve devlet tapınıcılığı ve kemalizm ve de tabi milliyetçilik ve faşizm masum olmayan kavramlar olduğundan ve onu asan zihniyetin de aynı gerekçelerle astığı bilindiğine göre ideolojisi açısından herhangi mana taşımayan ve deniz gezmiş in ideolojik başkaldırısını kemalizme endekslemeye çalışan devlet sever solcuları(!) oltaya çekmek niyetiyle öne sürülmüş oksimoron bir önermedir.
Deniz Gezmiş hayranları denilen kesim, vatanın başında olsaydı, Vatan Araplara, amerikalılara, ingilizlere, Yunanlara, Fransızlara parsel parsel satılmazdı. Bağımsız, kendi kendine yetebilen bir Türkiye olarak kalırdı. Dolayısıyla baştaki Allah'çıların ekmeğine yağ sürülmezdi.
deniz gezmişi veya hayranlarını eleştirenlerin kabiliyetsizliği sonucu agresifleşmesi, agresifleşmesinin sonucu olayı hakarete döken başlık.
fakat bu başlıkta öyle bir adilik yapılıyor ki daha baştan, bu başlığa yazarsanız vatan hainliğini kabul ediyor veya vatan haini olmadığınızı ispatlamaya çalışacağınız karmaşık bir yazı yazmak zorunda kalıp ayrıntılarda kaybolup gidiyorsunuz.
kimin vatan haini olduğunu anlayabilmek için deniz gezmiş'e hayran olmak yeterli görülüyor. hangi somut kanıtları var bilemiyoruz. belki ellerinde bir sensör vardır. benim yazım deniz gezmiş hayranı olmadığım halde, yandaşı görüleceğinden kısır ve aptal bir tartışmayla uğraşmamak için vatan haini olduğumu kabullenerek insanlara cevap vermek yerine kendi yazımı yazmak istiyorum. evet ben bir vatan hainiyim. ama bir şey yapmıyorum. vatanı kurtarmaya çalışanlar gibi insanları öldürmüyor, darbe planlamıyorum.
ben vatanını sadece kendi gibi olanların sevdiğini zannedenleri "tehlikeli" bulurum. bu ülkeyi kurtaracağız diye kendini vatansever görenler faili meçhuller düzenlediler, günümüzden örnek verirsek çıkıp hrant dink'i yargısız infaz ettiler. ama bir insan kanunlarla öldürülmesi gerekiyorsa öldürülmeli. gerisi cinayettir. darbe düzenleyenler de vatansever olduklarını düşünüyorlar. hatta ergenekon nedeniyle hapse girenler neden orda olduklarını anlayamıyor. vatan hainleri bizi içeri attı diye düşündüklerine eminim. fakat insanların da kendilerini haksız görmelerini anlayabilmiş değiller. anarşi elinde güç olmayan 3-5 çocuğun eliyle yapılmışsa bunun etkisi düşük olur ama bunu devlet, basın veya yüksek mevkide, elinde güç olan kişiler yapıyorsa çok çok önemlidir. anarşi nedir bilmeyen arkadaşlara tanımını yapayım. özetle "kanun tanımazlık".
neyse kendi yazımı yazacağım desemde kimin vatansever olduğunu değişik bakış açılarıyla ortaya koymaya çalışarak vatan hainliği kavramını tartışmaya açtım. fakat bir yönden deniz gezmiş vatan haini midir ona da bir bakış atar.
deniz gezmiş ne yaptı. kendine göre vatanı kurtarmak için, halkı için birşeyler yaptığına inandı. aynen ogün samast gibi. böyle demekle deniz gezmiş hayranları bana da kızacaktır. ama fikir olarak söylüyorum. yaptıklarını karşılaştırmıyorum. birisi katildir, diğeri anarşist. bu ülke vatanı kurtaracağım diyenlerden çok çekti. herkes kendine göre en vatanperver. geçmişimiz bu vatanseverlerin hatalarıyla dolu. ittihat ve terakki partisinden insanlara kimse vatan haini diyemez. ama vatanı kurtaracağız, halkı kurtaracağız diyerek osmanlıyı yıkan ve 1.dünya savaşına sokup ülkemizin beşde dördünü kaybeden de onlar. demek ki üç beş gencin yarattığı olaylar çok büyük etkili olmuyor. elinde gücü olan devletin içindekiler veya devlet yandaşları daha tehlikeli. devletçi zihniyeti bırakıp halkçı olmak lazım.
--spoiler--
kim ne derse desin aklı başında, kavrama yeteneği olan her bireyin rahatça idrak edebileceği bir gerçektir. eğer bir insan devlete karşı ayaklanabiliyor, mustafa kemal atatürk'ün kurduğu sistemi devirip yeni bir ideoloji çerçevesinde yönetim anlayışını destekliyorsa o bir vatan hainidir.
beyler bu adam elinde silahla dağa çıkarken yakalanmıştır. devletin kolluk güçlerine karşı baş kaldırmıştır. diyeceksiniz yok ülkenin bağımsızlığını savundu, amerikan emperyalizmide karşıydı vs. deniz gezmiş amerikan emperyalizmine karşıydı fakat rus emperyalizmine evet derdi. rus mandasına bile sıcak bakardı eminim. halk için savaştığını söylüyordu fakat halkın paralarını çalacak kadar gözü dönmüştü.
üniversiteleri işgal ederek gençlerimizin öğretim hakkını bile ellerinden almıştır. filistin'de kim bilir kimler tarafından türkice cumhuriyeti'ne karşı ayaklanması için eğitim aldı.
ne yazıkki günümüzde deniz gezmiş'e hayran binlerce genç var. lise çağlarında başlayan bu hayranlık üniversite hayatlarında tavan yapıyor. belki safca bir hayranlık olarak başlasada bugün birçok anarşik eylemde gördüğünüz yüzü kapalı, çevreye zarar veren, molotof atan gençde deniz gezmiş hayranı olarak başladılar.
deniz gezmiş vatan haini değil diyorsanız oldu olacak pkk'da ülkemizin refahı için çalışıyor diyin.
son olarak sözüm odur ki silahlı eylemlerle ülkenin rejimini değiştirmek isteyenler ve onun savunucuları hiçde masum değillerdir.
--spoiler--
yazarlara cevap vermek adetim değildir. bu konuda entrylerin silindiğini bile bile yazara cevap vereceğim. yetersiz bilgi birikimi ve kültür, anlayış olmayınca böyle saçma yazılar çıkıyor. bu zihniyet ister sağcıdan gelsin ister solcudan ben karşı olurum. yazılara başkalarını "eğer bana karşı yazarsanız sizi vatan haini ilan ederim, aklı başında olmamakla, kavrama yeteneği olmayan salaklar olarak tesbitimi yaparım" diyen elitist bir anlayışla yazıya başlanmamalı. herkes fikirlerini yazmalı, yazdığı için suçlanmamalı.
sistemden hoşnut olmamak suç değildir. atatürk böyle kurdu diye sistemin değişimine karşı olmak atatürkçülük değildir. atatürkçülerde en önemli sorun da bu. atatürk'ü anladıklarını zannedip yanlış anlıyorlar. devrimcilik, demek sürekli sistemi iyiye götürecek devrimler yapıp değiştirmek demek. devlete karşı ayaklanmak ise her vatandaşın hakkıdır. çünkü devlet bir kurum olmaktan çıkıp bir taraf haline gelmişse halk ile arasına mesafe koymuş demektir. devlet taraf olamaz, devlet şahıs değildir, belirli bir zümreye ait dernek değildir.
diğer eleştirimde dağa çıkarken yakalandı meselesine. ne kadar abuk bir suçlama. ben de elime silah alıp ava gidiyorum. bunun için dağa çıkıyorum. basit anlatayım, niyetimi okuyamazsınız elimde silah var diye beni asamassınız, en fazla elimde silah ruhsatsız ise o yüzden ceza alırım. başkasının niyetini okuyacak kadar kabiliyetli bir falcı değilim. ama deniz gezmiş'in rus mandasını kabulleneceğini iddia eden falcı arkadaşlar var. belki müneccim şeysi yemiştir bilemem. üniversiteleri işgal etmiş demek ise ancak bilgisizliktir. bunun için açıklama yazmama değmez. gitsin okusun, öğrensin. filistin meselesine gelince şimdi filistine yardım etmek yeni akıllarına gelenler geçmişte deniz gezmiş'in filistin için savaşmasını hor görüyor. oraya eğitime gitmedi, israillilerle savaşmak için gitti. solcu değilim ama solcuların filistin hassasiyeti eskiden beri varken şimdi sağcıların hassasiyeti var, solcuların yok.
yazıda hak vereceğim şeyler son paragrafta. deniz gezmiş'e hayran olmak her liseli için normaldir. lisede anarşist ruhlu olmak gençliğin doğası. fakat büyüdükçe devlet/kanun düzeninin gereğini anlayıp vazgeçiyor. her deniz gezmiş hayranı anarşik olaylarda rol almıyor. zaten bunlar anarşik olay değil, terör olayı. terör; devlete olduğu kadar halka karşı yapılan sivil ölümlerin de olduğu eylemlerin adıdır. kendilerini deniz gezmiş'in ardına saklayanlar ancak deniz gezmiş'in adını kirletiyor. bir gün olsun sivillere zarar vermedi. chp'li milletvekilleri halkın toprağına zorla el koyarken onlarla kavgalara girdi. deniz gezmiş ile geçmiş veya günümüz solcularının gram alakası yoktur. biraz bilginiz olsaydı deniz gezmiş ekolünün solcularla hiç anlaşamadığını bilirdiniz. doğu perinçek ve onun gibileri deniz gezmiş ile karıştırmayın. deniz gezmiş devletin halka eziyetine karşıydı. doğu perinçek gibiler ise devleti ele geçirip bu eziyete devam etmek isteyenlerden oluşur.
deniz gezmiş ufak tefek olaylar dışında silahlı eylemlere girişmiş biri değildi. öyle olsa silahı elindeyken vururlardı. sıradan bir üniversite öğrencisiyken fikirleri taraftar buldu ve devlet onu anarşist ilan etti. devletin her dediğine yandaş olup koyun olmadığı için suçlayamazsınız. "halkın devleti" değil "devletin halkı" iseniz atatürk hiçbir şey değiştirememiş. hala devletine bağlı tebaa gibi düşünüyorsunuz.