26.
bir kadın'a
bir kadın gelir geceden
ayakları çıplak bembeyaz
gezinir bende elleri
kirli yatağım
olur ak pak
saçları,
süpürür tozumu.
bir kadın gelir geceden.
pardüsüsü sade
gömleği beyaz.
27.
bir şehir var orada
kalmış sık ormanların arasında
hani kuş uçmaz kervan geçmez
ıssızlığın tam ortasında.
bir şehir var biliyorum
gecelerde
ışıkları tepeleri süsleyen
akşamlarda
hanımeli kokulu
sabahlarda
taze çimen yeşili
bir şehir var
kuşatılmış aşklarla çevrili
bir şehir
biliyorum
var.
28.
hayyam'a
o;
eski bir kitap kokusu
bin yıllık serseri dost
kulpu kırık testi
ve içinde yıllanmış güzel şarap.
bir sevgilisi var
ama açsan içini
kırmızı bin taneli nar
ne güzel söyler yobaza
anladığı dilden tersten
hokkayı da yutturur.
bir abi bir veli bir sevgili
şarabın içinden çıkmış
sarhoş akıllı bir deli.
aklı sihirle buluşur.
yobazın etekleri
hemen de nasıl tutuşur?
o girdiğinde
dost meclislerinin
büyür kocaman kubbeleri.
bin yıllık dostum
unutma sakın
arada yokla beni.
29.
tırtıl'a
küçücük gözlerinle
kocaman bakarsın gökyüzüne.
sendeki bu
hep tırmanma telaşı.
sorsan sana;
yerçekimi hep tersine.
düşme tırtıl düşme.
ama düşersen
yine,
dene!
ağaçsam
karşı gelirim güneşe.
mevsimim kabuk bağlar
tutunursun.
ağaç heybetimi
unuturum.
30.
tırtıl'ın cevabı
sen;
heybetli bir ağaçsın
üstelik çatlakların da var
bazen korkarım ben
oralarda kaybolmaktan.
31.
tırtıl'a cevap
güneşe karşı gelmek
kabuk değiştirmek
çatlak mı bırakır gövdede?
hem, ben sen olmuşken
bende kaybolsan
daha ne?
iki kere iki
kendinsin.
32.
ağacın hesabı;
tırmanırken o
gözlerinde maviyi seyrederek,
tırtılın her geçişinde
biraz gıdıklanarak
biraz ürpererek
biraz da korunarak
dikey yan yana
kendi özüyle
tören çoşkusuyla
o'na pür neşe
katılmaktır.
33.
ket vurdum sana ket ket
unuttum artık adını
sen önce beni bi haket
tutamıyorum ya zamanı.
34.
ağacın son sözü müthiş bir alıntı... *
--spoiler --
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine. *
--spoiler --
ve her zaman yaşanır hayat
ağaç gibi tek ve hür.
bazen bir tırtıl gelir
bazen ise güzel bir kuş gelir
öter durmadan.
35.
beşiktaş üsküdar vapuru 1
telaşlı martılar
hep mi
aceleci
gözler arar
o zindan
gözleri...
zamanla yarıştır
zincirlere karşı,
cesaretle atlayan
o uzun
tek adımdır.
bir ayağın kara
bir ayağın mavi...
bu adımdır işte
kavuşturan
o çift gözleri.
36.
beşiktaş üsküdar vapuru 2
zindan gözler
aralanır
bir martı güverteden
işte o an
havalanır.
jelatin bir kanat sesi duyulur
incecik
ve şehir iki yana
mavi kızıl
yarılır.
boğaz ve güneş
selama durur
pırıltılı o çift gözlere.
37.
şiir formatının değişip değişmeyeceği merak edilen denden * kişisinin beklenen şiirleri. bir an önce aramıza dön denden. (#7667267 )
38.
ve denden * döndü. başına çanak düştü sanırsam. şaşırtacak galiba...
sardunya'ya
ahşap mavi pencere önünde
tuzlu bir toprak çanak
ve çizik bir taraça üstünde
merakla tepeden bakar
pempe kıvırcık sardunya.
açar gözlerini
gece yıldıza gündüz maviye
kısar gözlerini
ama hep kendine.
dünya dediğin yer
böyle bir taraça önü işte
sen herkese böyle tepeden
ıslık çalıp çalıp dalgacı
ulaşılmaz güvenle
ve pırıl pırıl bakarken,
başını sana dineltip
zahmetle yukarı bakan
bir dünya fanisi
bir dünya delisi
yok mudur?
olmaz mı
böyle de güzel
açılmaz ki!
39.
sardunya'nın cevabı
açıyorsam kendime
üstelik;
tuhaf yabancı
bundan sanane!
böyle kafana,
benim kıskanç kuzenim
itelediğim eski kısır çanağı
bir güzel yersin işte.
40.
sabah duyulan o neşeli sese;
bir bahar sabahı
açılan pencere ferahlığısın
taze havanın
içerlere sebepsiz hücümusun.
bir titrek mumun
pırlanta yüzünde asılı kalan
ışığındaki kızıllıksın.
iyi ki de varsın.
41.
arkadaşım hurrem 'e
her kahkahanda gizlenen hüzün
her kahkahanda gizleniyordu hüzün
dişlerinin arasında gıcırdıyordu
kalaylı bir neşe saçılıyordu
ve gözlerin
bir çalılığın
tam merkezinde toplanıyordu
öyle keskin
öyle derin
ve parlak
yörüngeli bir gezegen
oluyordu.
42.
leylak kokulu kıza:
sersem ağdalı bir bahar günü
seni gördüm açmıştın bahçede
büyümüş kocaman lila gözleriyle
ansızın girdi içime bir kız çocuğu.
küçük kız;
nedir elindeki diye sordum
cevap vermedi önce.
sonra dudak büktü omuz silkti
ve umarsız umarsız
gözlerini bana dikti.
hiç birşey konuşmadan
kayıtsız bir eda ile
çıkardı tek tek
içimdeki tüm mermileri
minik elinden diğer ak eliyle
tuttuğu kavonoza.
pıt... pıt...pıt...
sufi sesler yankılandı.
sadece renk değil ki leylak
kokusu artık liladan daha da mor.
delik deşik bedenimden içerlere
kokuyu taşıyan jokeylerle
yağız atlar hücüm etti.
izlerken onu öyle tepeden
artık düşünmeden de edemem.
içimde toplanan koku demetinin
ve güneşin son tayfısın sen.
*
* ayrıca: tayf
43.
bana anahtar kelimeyi veren'e: * *
senli benli şiir:
istanbulda sen
sandalların köpüklerinde bir martıydın
ve kıyılarda bekleyen seni ben.
gözlerin kocaman açılırdı rüzgarda
uzun saçlarında dağılan kederler.
ve gözlerimizdeki ışıktı
ben deniz fenerine seni bana getiren...
*
44.
rapunzel saçlı bir güzel'e:
ey güzel;
tel tel uzun uzun yarışan
katran karası saçlarını
at hadi pencerenden.
bir vahşi kısrak canlılığıyla
savur aşağı rüzgara
tutsun pamuk ellerim
ve suskunluğunu bozan bedenim
incitmeden
sana kanatlanırım ben
çünkü ayaklarımı
yerden kesen sen...
ellerim tutar mı dersin
merdiven saçlarından
ve havalanır mı ruhum
seni incitmeden?
*
45.
ota;
yeşil renklidirsin mi ki?
fotosentez yapar durursun.
dünyadan haberin yoktur,
ot geldin,
saman gitmektir en büyük başarın.
boka;
rengin türlü türlüdür,
kıvamın çeşit çeşit.
kimisi utanır gizler seni,
kimisi umursamaz arkasına bakmadan terkeder seni.
kokundan anlaşılır nerede olduğun,
üstüne basıldı mı çıktığın yere küfür edilir mutlaka.
46.
merdiven saçlıya:
saçları köpük köpük
merdiven saçlı güzel
lodos çıktımı sana
gözlerin süzülür ufka
dudakların kıpırdar
can havliyle bahara.
gülümseyişinde alay
seni alır götürür,
seni alır götürür
içindeki çocuğa.
tut ellerimden çocuk
tut...
ama bakma,
bakma bana.
durduk yerde
fırtına çıkarma.
*
47.
leylaklar açarken:
leylaklar açarken sevdim seni.
öyle sarhoş bir iklimdeyim
önce ayaklarım dolanır
sonra kollarım sarmalar
sırnaşık neşeyle seni.
senle gönüllü kavga ederim
okkalı bir dayak da yerim
ruhum mosmor kesilir
ve bedenim;
artık sersem olmuş lila
sonra aynada kendi halime
bakıp bakıp sırıtan,
dudaklarımdan incecik sızan kan
ve kan kırmızısı neşeme
kahkakayla gülen
ben serseri adam;
leylaklar açarken
sevdim
seni.
*
48.
versiyon 2; leylaklar açarken:
leylaklar açarken sevdim seni
sarhoşum, iklimindeyim.
leylak şarabımı
burnumla içiyorum artık.
bıkmak mı dersin
tıksırmak mı?
yok yok
öyle değil..
öyle kendinden
ve öyle naif.
sarhoşum
mor bir ölümüm sana
cennetine girerken
içimdeki nehir
artık güneşte
açılıp saçılan
vira vira akan
bir lila.
*
49.
uyuyan güzel'e;
bir sabah;
ağır uykusunda bir güzel.
habersiz bir tebüssüm yüzünde
açmamış tomurcuk dudağında
daha ilk sabahda ışığını bekleyen.
uzun merdiven saçları
yanağına yapışmış,
nerdeyse düz olmak için
ne kadar da hevesli?
bir çizgi çekmiş alnına
nar çiçeği rengi yastığı.
öpmüş öpmüş geceden
bir iz bırakmak istemiş
ıssırmış en azı dişi!
perdeden sızan güneşin
haince gerdanına sızdığı,
bütün bu habersiz
miskin uykucu halleri
ne kadar da sevimli?
seni görmek böylece,
tek gözlü bir korsanın
kılıcıyla gönlüme
sarhoş haliyle çizdiği
kanı kurumamış pıhtılı
yeni bir yara izi!
*
50.
uykulu ses'e;
uyanmak mı dersin
uyanmamak mı?
hafifmeşref uykusu
cennete girip çıkar gibi gebe.
sesi billur safkan beyaz at
kımıldanır tembelce.
azıcık aralanan dudağından
yayılır fısıltılı bir terane.
bu kendinden bestesiz şarkısı
bülbülden de ziyade.
bu mağrur uykulu sabahta
tar'lar çalar gönülde
ve tellerinden yayılır
billur akan pür neşe.
uyanmak mı dersin
uyanmamak mı?
hadi canım
sen bilirsin. *
(bkz: tar )