Bugün sırf R.T.E denen zâta düşmanlığı için gidip teröristi meclise sokan zihniyet sayesinde; son 30 yılda 40bin şehidin kemikleri sızlamıştır. Önümüzdeki günlerde bu ülkenin namusu olan milli mecliste, sayın öcalan diye anons yapılacak. Öcalan soyadı meclise girdi...
Demokrasi denen şeyi oturup artık baştan yazmak gerekiyor. Demokrasi kelimesi kadar esnetilebilen başka bir kavram yok görüldüğü gibi. Şimdi görüldüğü gibi herkes kazandığını iddia ediyor. Herkes gövde gösterisi halinde. Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Unuttukları bir şey var. Sizi oraya halk çıkardı ve çıkardığı gibi indirebilir. Buna darbe teşebbüsü ya da demoxratiq haxlarımızı vermiyirlar diyemezsiniz. Asıl milli irade burada devreye girer. Savaş her zaman vardı, her zaman olacak. Gerek kanlı gerek kansız.
Aşağıda demokrasi için birkaç laf edilmiş üşenmeden okuyunuz:
"Demokrasiyi son çağ Osmanlıları “Hükümet-i avam” diye tercüme etmişlerdi. Avam hakimiyeti, daha Türkçesi “ayak takımı hakimiyeti” demektir. Demokrasinin geliştiği ülkelerde bu ayak takımını yine aydın bir zümre yönetir. Bundan başka gerçek demokrasilerdeki demokrasi uzun bir gelişme ve olgunlaşma çağından geçerek bugünkü noktaya yükselmiştir.
Demokrasinin bir çok nimetleri olduğu söz götürmez bir gerçektir. Fakat demokrasi için edebi rejimdir denilirse budalaca bir söz edilmiş olur. Çünkü demokrasi artık milletlere zarar vermeye başlamıştır. Çünkü artık fikir hürriyeti olmaktan çıkmış, kötü fikirlerin de hürriyeti olmaya başlamıştır." Nihal ATSIZ, Ötüken, 1967, Sayı: 40
Bu işin farklı bir boyutu da var; huylu huyundan vazgeçmez. Terörist her yerde teröristtir. Takım elbise giyiyor olsa da, bağlama tıngırdatıyor olsa da... Yukarıda dediğim gibi savaş her zaman vardı, her zaman olacak. Gerek kanlı gerek kansız.
Şu da yine Nihal Atsız'ın Davetiye şiirinden bir bölüm:
Buyursunlar... Bizim için şavaş düğündür;
Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türk'lüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
atsız beğ'in de tarif ettiği gibi gerçek mânada demokrasi, gelişmiş ve o kültürü oturtmuş topluluklar için geçerlidir. nereden baksanız bu seçimde oy kullanma hakkına sahip 7-8 milyon mezopotamya yaratığı vardı. bunların oy kullanma hakkı olduğu ülkede demokrasi olmaz, olamaz. yakın zamanda ülkede çıkacak kaos, huzursuzluk bunun ispatı olacaktır. nereye giderseniz gidin huzursuzluk çıkartan, toplum tarafından iğrenilen bir halk artık eskisinden daha tehlikelidir bu demokrasi düzeninde. bu sıkıntılı günlerden kurtulmanın yegane çözümü türklük şuurunun canlandırılmasıdır, gerekirse kan akıtılmasıdır. yakın zamanda tüm mezopotamya yaratıklarının ve diğer etnik döküntülerin köküne kibrit suyu dökme ümidi ile;
atsız der ki ne var canda,
yatarız taze çimende,
düşman adı her geçende,
gözlerime kan görünür.
"Demokrasi taraftarları diyecekler ki: “Demokrasinin ne günahı var? Demokrasi bu değildir. Suç onu anlamayanlardadır” doğru. Vitamin de çok iyi faydalı, hatta hayati bir şeydir. Fakat insanlar aptallaşıp da sağlık kazanalım diye avuç avuç vitamin yutmaya kalkarlarsa, doktorlar da ahlâksızlaşıp onlara bol bol vitamin reçetesi yazmaya başlarlarsa yapılacak tek şey, insanların vitaminden ölmelerini durdurmak için vitamini piyasadan kaldırmak olur. Demokrasi bu duruma gelmek üzeredir. Eskişehir gibi Türkiye’de cinayetlerin en az işlendiği, halkının başka illerden daha iyi olduğu bir yerde lise kızları bir gazeteye toplu bir mektup yazarak ne istediler biliyor musunuz? Mini etek giymek hürriyeti. Osmanlı tarihinde bir “söz ayağa düşmek” deyimi vardır. Bugün tam o durumdayız. Sözün ayağa düşmesi, her kafadan bir ses çıkması, yalnız çıkarların düşünülmesi toplum için kötü belirtilerdir. Bunlar ölümcül bir hastalığın görünüşleridir. Kesin bir müdahale olmazsa sonuç acıklı olacaktır."