Anne PHILLIPS'in, orjinal adı engendering democracy olan kitabıdır.
Bu yüzyıla damgasını vuran liberal olsun, cumhuriyetçi olsun bütün demokrasi anlayışlarının temeli erkektir. Cinsiyetten arınmış gibi sunulan, 'insan' ve 'birey' kavramlar demokrasi kuramlarında da, pratikte de erkeğe işaret eder. Feminizm, bu büyük aldatmacaya karşı uzun süredir mücadele ediyor, politikanın alanı olarak kabul edilen kamusal alanla, politika dışı tutulan özel alanın arasına çekilen sınırları sorguluyor. Demokrasi, bir toplumsal cinsiyet olarak kadınları da içerecek şekilde nasıl dönüştürülebilir? Kadınların erkeklerde temsili eşitliği nasıl sağlanabilir? Farklı demokrasi anlayışları kadınları nasıl konumluyor? Seçim sistelerinde yapılacak değişikliklerle kadınların meclislerde daha fazla yer almaları sağlanabilir mi? Ve bu tür değişiklikler toplumsal eşitlik sağlamaya yeter mi? Feminizmin, kendi demokrasi geleneğine de eleştirel bir gözle bakan Anne Phillips, bütün bu tartışmaları yapmak zorundayız diyor; eğer demokrasiyi zenginleştirmek, kadınların bunca yıldır yaşadıkları dışlanmışlığı ve eşitsizliği gidermek istiyorsak: 'Heterojenliği ve farklılığı tanıyabilen ama her birimizi yalnızca bir yönle tanımlayan bir sözcülüğe teslim olmayan, yeni bir politik dil bulmak zorundayız.'
kaynak: http://www.deppo.com/shop...l?id=444495&pid=17646*
ilk cümlede;
''Bu yüzyıla damgasını vuran liberal olsun, cumhuriyetçi olsun bütün demokrasi anlayışlarının temeli erkektir'' diyerek , daha baştan okunmaz hale gelmiş kitaptır. olay bitti lan! erkekmiş işte...
(bkz: sonunu söyledin okumuyorum lan)
cinsiyetinden şüphe duymakla beraber mesleğinin türkiye'de fahişelik olduğu açıktır. her gelen hep ona sığınıp yeri geldiğinde de ırzına geçmekten kaçınmamıştır. birçok kez tecavüze uğraması, türkiye'de olmasıyla alakalıdır.
(bkz: 12 eylül)
doğum yapamayan erkeğin yaratma kıskançlığından söz eden psikanalistlere kulak verecek olursak:
demokrasi ve diğer bütün ideolojilerin tamamı (feminizm de dahil olmak üzere) erkek ürünüdür. her yaratının sınırlarını yaratanın belirlemesi, yarattığında kendini tekrar etmesi paradoksu bu ideolojilerde de kendini gösterir demek durumu özetler. (çok mu seksist oldu?)
ekim 1980 , ihtilalin ayak seslerinin hala daha taş duvarlarda yankılnadığı zamanlar.yeni evli bir öğretmen taş duvarların gerisinden durmaksizin akıp giden hayata , mahzun ama parıldayan gözleriyle bakmakta.
yaşadıklarından pişman mı? değil elbette sadece neden bu şekilde olmalı sorusu yanıtı peşinde yaşadıklarını düşünüyor. demokrasiye olan inancını nasıl devam ettireceği konusunda kendi içindeki ses ile tartışıyor. oğlu geliyor aklına onun geleceği ve ülkenin geleceği bu şartlar altında nasıl şekillenir nasıl devam eder diye kaygı duyuyor.
inanmak istiyor herşeyin daha iyi olacağına , demokratik bir hakkın kullanımının bu kadar acı veren bir olaya yol açacağını tahmin bile edemediği için kendine kızıyor.
genç öğretmen gözlerini tas duvarlardan yukarılara doğru kaldırdı ve öteleri görmeye hayal etmeye çalıştı.bir söz verdi kendi kendine ülkem için demokrasi için insan hakları için çocuklarımın geleceği için var gücümle ve bildigim her yolla demokrasiyi savunmaya devam edeceğim , demokrasi için yaşayacağım dedi.
bu taş duvarların ardından parıldayan gözlerle bakan kişi babamdı. ona sordum geçen gün "baba demokrasinin cinsiyeti nedir" diye durdu , bıyıkaltında hafif bir gülümseme ile bana bakarak "önemli olan cinsiyeti değil oğul , önemli olan nasıl yaşadığı ve yaşatıldığıdır , ne olduğudur" dedi.
haklıydı , bu gune kadar demokrasi ve insan hakları için sadece nutuk atan , slogan sallayan insanlardan başka ne gördü bu ülkenin aydınları.kendi içinde anlaşamayan fraksiyonlara bölünmüş bin bir grup mu doğru anlamda demokrasiyi yaşatacakti ki. onlar kendi bölünmüşlükleri içinde yok olup gitmeye mahkumdular.
hepimiz için geçerli olan bu durum , bizlerin demokrasinin ne olduğunun nasıl yaşanması gerektiğinin bilinmesi yazılması çizilmesi gerektiği halde o kadar sığ bir konuya düşmüşüz ki hayatın gerçekleri ve yaşananlar gözümüzün önünden yarı saydam bir şekilde akıp geçerken bile farketmiyoruz. yada farketsek bile tepki koymak işimize gelmiyor içimizden gelmiyor.
demokrasinin cinsiyeti mi nedir? ha kadın ha erkek olmayan birşeyin yaşamadığımız korumadığımız birşeyin cinsiyeti sanki çok mu önem arzeder.
bu kadar sozun üstüne tanım yapmamak da olmazdı zaten *hala daha merak edenler için demokrasi bir hermafrodit dir.
azıcık yoldan çıktığında ırzına geçilme ihtimali olduğundan dolayı kadın (bkz: eylul 1980) , iktidarın tek dikilitaşı ve dayanağı olması nedeniyle (bkz: iktidara ergi)erkektir.
bazilarinin demokrasi amac degil aractir mantigindan yola cikarak kendisini onu yok etmek icin kullandigi kavram.ozgurlugun temel taslarindan biri.halkin kendi kendini yonetmesi, halk idaresi anlamindadir.halkin kendini yonetmesidir.Türkiyede oldugu iddia edilsede gorunurde boyle bisey pek soz konusu degildir.bireylerin birbirlerine göre değişik eşitlik seviyelerinde olduğu bir ortamda yönetime katılma aracı halisünasyonu.Çok önem arz etmeyen bu kavram kişiden kişiye değişiklik göstermektedir..