kürt politikacıların ısrarla demuğğkırasi diye telaffuz ettiği ne olduğunu kimsenin bilmediği, herkesin kendi kafasındaki demokrasi diye dayatmaya çalıştığıdır.
bu demokrasi kedini ortadan kaldırma özgürlüğünü kimseye vermezmiş. neden ama? neyse çok takılmadım zaten.çok da sikindeydi milletin. hem demokrasinin en iyi yönetim biçimi olduğu konusunda neden herkes hem fikirdir hiç anlamam. neden evrimsel süreci durdurduk lan, neden tartışmıyoruz?? demokrasi bize hukuk devletini vaad etti, daha doğrusu hukuk önünde eşitliği. sonuç tırt. inanmıyorum kadeşim, inanmıyorum! kimse masal anlatmasın, maval okumasın! bana hukuk demeyin, kuku deyin!... şimdi adamın kendine ait hukuk bürosu var ben ise garibanım. adam geldi benim hakkımı gasp etti bir şekilde. yani en azından ben öyle düşünüyorum herhangi bir olay olsun işte. tavuğuma kışt dedi, olmadı kandırıp sikti.( beni değil lan tavuğu) ben de tuttum bu zengin pezevengi mahkmeye verdim. ama ne büyük bir hata yaptım. ikimizin de hayatı sikildi şimdi. olsun kendimi de siktim ama o da sikildi mi diyeceğim. ki muhtemelen dava onun lehine sonuçlanacak aradan 5-6 yıl geçince. adam en daşşaklı avukatlara, ağzı en tumturaklı laf yapan hukukçulara, profosyonel yalan makinelerine sahip. bana ise barodan sikindirik bir sabiyi verecekler. o da homur homur somurta somurta bakacak davaya, angarya görecek onca işin gücün arasında. bunun adı da hukuk önünde eşitlik olacak ben kendimi siktiğimle kalacağım.( bu sefer sikilen benim tavuk değil.) ye yarraaa alou diarra. ne boktan dava ama değil mi?
aslında düzensilikde ki düzendir. örneğin sadece beyazların yaşadığı bir yer ile beyaz, siyah, sarı, mor, lacivert ve bilimum renklerin birlikte yaşadığı bir yer kıyaslandığında, kuşkusuz farklılıkların daha fazla olduğu yerde işleyen demokrasi daha güçlü, daha yoğun ve daha anlamlıdır. homojenlik arttıkça yoğunluğu azalan bir kavramdır demokrasi, vahşi batıdan medeniyete giden yoldur demokrasi, belkide tekerlekten çok daha önemli bir icattır demokrasi.
Türkiye'nin dilden düşmeyen sancılı bir kelimesidir demokrasi. En demokratlıktan uzak olanların bile demokrasi nutukları çektikleri çok görülmüştür bu ülkede. Türk seçmeninin pek çoğu da ömrü hayatında bu yaşam biçimini görmediğinden midir bilinmez ama bu ucuz blöfleri hep görmüştür. Uzlaşma kültürü olmayan, liderlere inanan bir yönetim şeklini demokrasi bellemiş ve hatta ve hatta bunun sık sık darbelerle kesintiye uğramasını bile en azından haksız bulmamıştır. Peki esas soruya gelecek olursak: Gerçek demokrasiyi şu kısa cumhuriyet sürecinde bile kısmen yaşayabilen bir insanlar topluluğunda demokrasiyi kim ister?
Bana kalırsa halen yürütülmekte olan ağır aksak demokrasiyi bile (Avrupa'nın aksine) savaşarak, uğrunda kanlar dökerek kazanmayan bir ülkede sıradan vatandaşın demokrasiyi sahiplenmesi realist olmaz. Ayrıca ülke içerisince farklı kesimlerin sahiplendiği laiklik, ülke bütünlüğü veya dini yaşayış gibi konularda korku ve gerilim içerisinde olan, sürekli kaybetme korkusu aşılanarak gerilen, hoşgörüsü zayıflatılmış, bir tetikleyici etki ile aşırıya kaçmaya her daim hazır bir kitle için de demokrasi ancak hoş bir temenni olur.
Bunun sonucu olarak Türk insanı demokrasi sözünün devamında bir "ama" kullanmayı adet edinmiş durumda. Örneğin "Demokrasi olsun ama insanlar ahlaksız olmasın, erkekler küpe takmasın kızlar etek giymesin" şeklinde temel bir felsefeye sahip ciddi bir kitle var ülkemde. Hemen ardından da "Demokrasi tabii ki olmalı ama bak laiklik elden gidiyor. Bunlara demokrasi fazla. Önce bunlardan kurtulalım sonra çok güzel demokrasimiz olacak" düşüncesinde olanlar da hemen hemen aynı oranda mevcut.
Halbuki gerçek bir demokraside istisna ancak geçmişten gelen ağır bir ders olabilir. Örneğin Almanya'da Hitleri övemezsiniz. Almanya'da yeni açılacak olan Madame Tussauds müzesinde Adolf Hitler'in balmumu heykelinin bulunması bile tepkiyle karşılanmıştır. Almanya yasaları bir kez daha demokrasinin bir diktatör tarafından kullanılmasını engellemek adına her türlü ileri geri önlemi almıştır. Bu tür tekil istisnalar dışında demokrasi için pek de engel yoktur esasen.
Türkiye'de ise demokrasi hep arzulanan olmasına rağmen bulunduğumuz durumdan dolayı mecburen demokrasiye geçemiyormuşuz gibi bir hava var. Benim derdim ise kerhen isteyenleri değil, şartlı yaklaşımlarla gelenleri değil gerçekten demokrasi isteyenleri bulmak.
Siyasi iktidarlarından tamamına bakıldığında herkes kendine demokrat. Örneğin halen iktidarda olan Ak Parti 2002 yılında seçimlere girerken seçim sistemini değiştireceğini ve bu seçim sisteminin adil olmadığını beyan etmişti fakat alınan oyların ardından bu bir kez bile gündeme gelmedi. Bu demokrat bir yaklaşım mı?
Üniversitelere daha fazla özerklik verilmesini isteyen rektörlerin pek çoğu YÖK taraftarı. Neden? Üniversiteler özerk olsun ama diğer yandan birilerinin de düzen sağlaması gerekir. Peki diğer ülkeler nasıl sağlıyor? Belli değil.
Şiir okuduğu için tutuklananlar daha sonra çiftçiye ananı da al git demiyorlar mı? Güç kimdeyse demokrasi ondan mı yana? Hak hukuk ondan mı yana?
Bu kadar zamana göre değişken parametler, liderler ve insanlar varken sormakta haksız mıyım? Kim demokrasi ister?
Milletvekili dokunulmazlığı kalksın ister mi? Vatandaşa bugün git yarın gel diyen sıradan memur kendinden hesap sorulacak bir mekanizma ister mi? ihalelerini bağlayan tüccar bunları şeffaflaştırmak ister mi? Tuzla tersanelerinde iş kazaları sonucunda ölümler gerçekleşirken parmağını kıpırdatmayan kişiler demokrasinin herkesi sorgulayan, hak hukuk tanıyan yönünden hoşlanırlar mı? Herkesin her sözü özgürce söyleyebilmesini bu ülkede kim ister? Bunu gerçekten merak ediyorum.
tekerlekten çok daha büyük bir icattır, ancak iki otomobili dolayısıyla minimum sekiz tekerleği olan bir bireyin bu kelimeyi ezberlemekten anlamaya giden uzun ince yolda verdiği molalar çok ama çok ironiktir. milyonların tek basamaklı tam sayılara eşlenendiği toplumlarda matematiğe olan güven azalmasını önleyebilecek yegane kavramdır aynı zamanda.
üretim ilişkisinden koparıldığında ucubeye dönüşen ve ne idüğü bir kavram olan, günümüzün dokunulmazlık kazanmış fetişsel yönetim biçimi. liberalizmin kavramları karmaşa içine soktuğu ve bu düşünce tarzının bilincimiz her yanını sardığı günümüzde, demokrasi üretim ilişkisinden kopuk basit bir ifade özgürlüğü ya da hoşgörü kavramlarına indirgenmeye çalışıyor.
reel sosyalizmin yıkılışı ile beraber toplumsal mücadele alanının daralması ve mücadelenin sermaye egemenliğinde, onun ideolojik belirlenmelerine göre yapılması demokrasiyi "özgürlükler skalası" haline getiriyor. oysa ki; işin derininde daha fazla sömürüden başka bir şey gelmiyor. demokrasi başlı başına ""sömürü" gibi bir kavramın alanını kaplamamakta. fakat demokrasi alanını işgal eden mülk sahibi sınıfların elinde bu kavram gerçekliğinden uzaklaştırılmış, içi boşaltılmıştır. sınıflardan bağımsız bir demokrasi olamaz, o nedenle bugün demokrasi; sömürü özgürlüğü ve hakim mülk sahibi sınıfların kendi meşruiyet alanlarını yaratması anlamına geliyor.
emek hareketinin düşük yoğunlukta olduğu zamanlarda, mülk sahibi sınıflar, toplumun diğer kesimlerine kendi çıkarlarını uzlaşma ile kendi hakimiyetini devam ettirecek toplumsal damarlar bulur. işte bu dönemde hoşgörü, fikirlere saygı gibi muğlaklaştırılmış, özünden koparılmış kavramlar, hakim sınıfın toplumsal algıdaki elini güçlendiren bir kavrama denk düşüyor. "halk istedi oldu" gibi oy sayısı mantığına dayalı geçersiz görüşler, yalnızca sömürü düzeninin devamını sağlayacak bir safdillikten öte bir noktaya gitmiyor. bugün "turuncu devrimler" adı altında pazarlanan renkli devrimler, demokrasi ve özgürlük sloganları altında bağımlı ülkeleri tekrardan yapılandırmaya çalışan emperyalizmin meşruluk alanını güçlendirmekten, bağımsızlık gibi çok önemli bir kavramı ise ucubeleştiriyor. o nedenle bugün bu tarz bir çıkış sermaye sınıfının toplumdaki ağırlığını güçlendirmesi demektir.
sonuçta, demokrasi sınıflar dengesinden bağımsız olarak kavranamayacağı gibi, sınıf mücadelesinin dmokrasi uğruna yadsınması, sınıf işbirlikçiliğinin dolayısıyla mülk sahibi sınıfların çürüyen düzeninin toplumsal meşruiyet kaynaklarını desteklemektedir. o nedenle bugün demokrasi gibi muğlaklaştırılmış ve aklı bulandırılmış bir kavram, ilericiliğin alanını belirleyemez. ilericiliğin alanını belirleyecek olan şey; sınıflar dengesini mülk sahibi sınıfların aleyhine, emekçilerin lehine bozacak olan toplumsal hareketlerdir yani emekçilerin hızla sosyalizm mücadelesine kazandırılmasıdır. diğer tüm yollar ise mülk sahibi sınıfların yoluna çıkmaktadır.
demokrasi bizim için ne kadar doğru? yüzyıllarca karanlıkta kalan ve sadece hurafelerle dolu zihinlerin temsili, bugüne baktığımızda başka nasıl olabilir.. demokrasinin hali ortada. atatürk, halkı aydınlatma yoluna gitmiş, demokrasiyi bu şekilde işler hale getirmeye çalışmış; bu sefer de anlayışının jakobenizm olmasıyla suçlanmıştır.
yanılsamadır. şekerdir, muhallebidir, eldeki balon, gözdeki sürmedir. vercem denir , çok şey alınır. üçüncü dünyada uzaydan gelen mamadır. tanrılar çıldırmış olmalı'da kafalarına kola şişesi düşen yerliler kendilerini kaybetmişti. işte demokrasi bizim kafamıza hala düşmesi ihtimali olan kola şişesidir. ettirgen bir isimdir demokrasi. uğruna kelleler verdiğimiz. sonuçta bir bok kazanamadığımız. kandırgaçtır işte. birilerinin ellerinde kılıçlarıyla hala uğruna çığlıklar attığı elle tutulmaz, gözle görülmez , ama nedense hep göte kaçan bir kavramdır.
"üç kelime yeter hepinizi kandırmak için" demiş churchill.
Nicelik olarak fazla olmanın,nitelik olarak fazla olmadan daha değerli olduğu düşüncesinin etkisinde kalmış zihinler tarafından tüm paradigması iflas ettirilmiş,özü itibariyle önemsenmesi gereken tek sermayenin insan olmak olduğu ''dünya vatandaşlığı''
aslında bugün türkiye'de gördüğümüz şey yükselmekte olan demokrasi dalgalarına karşı avrupa devletlerinin karşı devrimci bir koalisyonudur, hükümetlerin bütün çabası, bütün büyük gazetelerin söylemleri bu gerçeği örtbas etmeye, kamuoyunu yanıltmaya ve sözde uygar avrupa uluslarının, uygralıkta geri, ama demokrasiye ulaşma çabası çok canlı ulusumuza karşı kurdukları karşı-devrimci koalisyonu, ikiyüzlü konuşmalar ve diplomatik dalaverelerle gözden saklamaya yönelmiştir...
tüm bunlar, avrupa hükümetlerinin gerici niteliğini geniş halk yığınlarına açıklamaktadır...
*BU ŞiiR; Savaşta annesi ve babası katledilen, işgal sırasında atılan bir bomba ile bacakları kopan IRAK'lı bir çocuğun, ABD emperyalizminin işgalini yöneten General Tommy FRANKS'e haykırışıdır.
demokrasi en kötü yönetim biçimidir, şimdiye kadar denenler hariç, demiştir yanlış hatırlamıyorsam churcill. çok doğrudur, demokrasi kendi içinde pek çok sorun taşır ve çok kolay kötüye kullanılabilecek bir sistemdir, ancak bilinen sistemler arasında daha iyi bir alternatifi yoktur.
kendi içinde ayrımları ve farklı tonları olan yönetim biçimi.
burjuva demokrasi si, sosyalist demokrasi, kısıtlı burjuva demokrasi si vb. gibi. uğruna onca kan dökülmesine rağmen yine de kuşkuyla bakılan bir yönetim biçimi. Daha iyisi olduğunu söyleyenler ne yazik ki daha iyisini henüz beceremediler.