demirkırat

entry26 galeri0
    26.
  1. 10. bölüm- idam:

    yassıada duruşmaları, aylar süren bir hazırlık soruşturmasının ardından 14 ekim 1960'ta başladı. ilk olarak devrik cumhurbaşkanı celal bayar'ın yargılandığı, kamuoyunda "köpek davası" olarak anılan dava görüldü. davanın konusu, afganistan kralı tarafından bayar'a armağan edilen bir afgan tazısıydı. iddianameye göre bayar, bu hayvanı ederinin çok üstünde bir fiyatla alması için atatürk orman çiftliği'ne emir vermiş, gelen parayla bir köye çeşme yaptırmıştı. böylesine görkemli bir davanın bu kadar basit bir suçlamayla açılması dp'lileri rahatlatırken, karşı tarafta ise düş kırıklığına yol açmıştı. "dağ, fare doğurdu" diyenler oldu. bayar, bu davadan dört yıla mahkum oldu. adnan menderes'in payına ise bebek davası düşmüştü. menderes, evlilik dışı ilişkisinden doğan çocuğunu öldürtmekle suçlanıyordu. cemal gürsel, mahkemenin gizli biçimde görülmesini istese de bu reddedildi. ancak, beklenenin aksine bu dava, menderes'in aklandığı tek dava oldu. yüksek adalet divanı, başlangıçtaki köpek ve bebek davaları ile prim kaybetmişti. o kadar ki, devrik iktidar mensuplarının yargılanması gerektiğini savunan hukuk profesörleri bile "bu iş cıvıtıldı" diye dert yanıyorlardı. mahkeme heyeti ise kusuru soruşturma komisyonunda buluyordu. soruşturma komisyonu, kendilerine dört başı mamur bir anayasayı ihlal dosyası göndermemiş, bu nedenle öncelikle daha basit suçların davaları görülmüştü. 27 mayıs, başlangıçtaki köpek ve bebek davaları ile prim kaybederken, yeni bir kriz kapıdaydı.

    27 mayıs'tan kısa bir süre sonra oluşturulan milli birlik komitesi kaynıyordu. rastlantı sonucu bir araya gelen komutanlar birbirine düşmüş, cemal madanoğlu ve alparslan türkeş'in başını çektiği gruplar birbirleriyle kavgaya tutuşmuştu. darbecilerin kendilerine lider seçtikleri cemal gürsel, madanoğlu'na yakın duruyordu ama iş bununla bitmiyordu. türkeş'in başını çektiği grup, mbk'de çoğunluktaydı. ayrışmanın temelinde iktidarı sivillere devretme düşüncesi vardı. madanoğlu grubu, en kısa zamanda seçimleri yapıp iktidarı sivillere devretmeyi savunurken, türkeş ise askeri yönetimin bir süre daha devam etmesini ve sürecin sonunda partileşip seçimlere katılmanın doğru olduğu görüşündeydi. türkeş'e göre hemen seçimlere gitmek, iktidarı ismet inönü'ye altın tepside sunmak olacaktı.

    mbk içindeki bu gerginlik, kısa bir süre sonra her yere sıçradı. ağustos ayında, içlerinde genelkurmay başkanı ragıp gümüşpala'nın da olduğu 5000'e yakın subay emekli edildi. ardından sıra üniversitelere geldi. 147 üniversite hocası, mbk kararıyla üniversiteden uzaklaştırıldı. eleştiriler arttıkça basına kısıtlamalar konuldu. 27 mayısçılar, iktidarlarının tüm dayanaklarını birer birer karşısına alıyorlardı. artık durum büsbütün kontrolden çıkmıştı.

    en sonunda 27 mayıs'ın iki cemal paşası; orgeneral gürsel ve tümgeneral madanoğlu, mbk içindeki karşıtlarını tasfiye etmeye karar verdi. durum öylesine bir hal almıştı ki, albay türkeş'in mısır'daki cemal abdülnasır'ın eski yoldaşı general muhammed necib'e yaptığı gibi bir tasfiyeyi yaşama geçireceğine ilişkin söylentiler ortalığı kaplamıştı. gürsel ve madanoğlu, türkeş'ten önce harekete geçmişler, türkeş ve arkadaşlarını mbk'den uzaklaştırmışlardı. 13 kasım 1960 günü alınan bir kararla mbk feshedilerek yeniden oluşturulmuş, türkeş ve 13 arkadaşı ordudan emekliye ayrılmış ve yurtdışındaki çeşitli büyükelçiliklerdeki görevlendirmelerle türkiye'den uzaklaştırılmışlardı. böylece 14'ler dosyası kapanmış oldu. yeniden oluşturulan mbk 23 subaydan oluşturulurken, türkeş ve arkadaşları bu yeni mbk'de yer almadı. bu tasfiyede chp genel başkanı inönü'nün de önemli rolü vardı. emekli bir asker olan inönü, bazı mbk üyeleriyle birebir görüşmüş, bir an önce seçimlerin yapılmasına taraftar olduğunu ve buna karşı olan herkesle mücadele edeceğini söylemişti.

    mbk içindeki şahinlerin tasfiyesiyle birlikte ortam kısa süreliğine de olsa yumuşadı. kasım ayında eski dp'lilerin ailelerine görüş izni çıktı. bunu ocak ayında kurucu meclisin açılması izledi. kurucu meclis'te 27 mayıs öncesinin muhalefet partileri olan chp ve ckmp ile çeşitli toplum kesimlerinin temsilcileri bulunuyordu. askerler, bazı yetkilerini sivillere devretmeye başlamıştı. ardından yeni siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. adalet partisi, yeni türkiye partisi ve türkiye işçi partisi o günlerde kuruldu. en nihayetinde, 27 mayıs'ın üzerinden bir yıl geçtikten sonra 1961 anayasası, kurucu meclis'te kabul edildi. yeni anayasa, topluma yeni özgürlükler sunuyordu. 1961 anayasası, 9 temmuz 1961'deki halk oylamasında yüzde 61 ile kabul edildi.

    dışarıda bunlar yaşanırken, yassıada'da hava giderek sertleşiyordu. istanbul'da yenikapı sahilinden yassıada'ya tünel kazıp sanıkların kaçırılacağı türünden söylentiler ortalığı kaplamıştı. cemal gürsel, sert bir çıkış yaparak, "böyle bir şeye girişenler, orada et ve kemik yığınından başka bir şey bulamayacaklar" demişti. yassıada'da başlangıçtaki köpek ve bebek davalarının yerini anayasayı ihlal, örtülü ödenek, topkapı ve yeşilhisar olayları, 6-7 eylül pogromu gibi suçlamalar almıştı. dp'liler, bu yargılamalarda zorlu anlar yaşıyorlardı. suçlamalardan en büyük payı ise adnan menderes alıyordu. bayar'ın mahkemeye yukarıdan bakan ve vakur tavrının aksine menderes'in uzlaşmacı ve aşırı nazik yaklaşımı, kısa sürede onu baş hedef durumuna getirmişti.

    yassıada'da bunlar olurken ankara'da yassıada'ya dahi etki edecek bir kaynama yaşanıyordu. 14'lerin tasfiyesine karşın mbk'deki kaynama giderilememişti. seçimler tehlikeye girdiği gibi yassıada kararlarına müdahale tehlikesi de belirmişti. temel sorun, 27 mayıs'ın emir-komuta zinciri dışında yapılmasıydı. darbeyi başından sonuna dek bir grup kurmay subay yürütmüştü. mbk üyesi bir yarbayın genelkurmay başkanını yanına çağırması ile kıyamet kopuyordu. bu durumda ordu içinde mbk karşıtı bir eğilim, silahlı kuvvetler birliği (skb) adıyla örgütlendi. genelkurmay başkanı cevdet sunay'ın da içinde olduğu komutanlar, mbk üyesi komutanların ordudan ellerini çekip bütünüyle politikaya dahil olmalarını istiyordu. mbk'ye giremeyen talat aydemir gibi bazı subaylar da bu doğrultuda hareket ediyordu. mbk üyeleri ise güçlerini arkalarındaki silahlı güçten aldıklarının bilincindeydiler. bu yüzden ordudan ayrılmak istemiyorlardı. komutanlar arasındaki huzursuzluk, 6 haziran 1961'deki bir olayla su yüzüne çıktı. skb'nin önde gelen isimlerinden hava kuvvetleri komutanı irfan tansel, bakanlar kurulu kararıyla washington'a atandı. bunun üzerine hava kuvvetlerinin jetleri, çankaya köşkü üzerinde alçaktan uçuş yaptı. cemal gürsel, birkaç gün sonra tansel'i görevine iade etti. artık mbk'nin eski gücünde olmadığı açığa çıkmıştı.

    1961 yazı biterken yassıada mahkemelerinde de sona yaklaşılmıştı. son sözü mbk söyleyecekti. mbk'nin başında idamlara karşı olan cemal gürsel vardı. cemal gürsel'in her şeye egemen olduğu sanılıyordu ama durum sanıldığından çok farklıydı. cemal gürsel, mbk'ye söz geçiremeyeceğini görünce mahkemeyi uyarmayı düşündü. 2 ağustos 1961 günü, yanına mbk'den altı üyeyi de alarak istanbul'un florya semtinde mahkeme başkanı salim başol ile görüştü. gürsel, başol'a türkiye'nin içinden geçtiği sürecin hassasiyetini anlatmış, mahkemenin karar verirken bunları göz önünde bulundurmasını ve en önemlisi de hiçbir gücün mahkemeye baskı yapmasına izin vermemelerini söylemişti. açıkça söylemiyordu ama idamlara karşıydı. ancak, hesaba katmadığı bir şey vardı. artık ankara gibi yassıada da cemal gürsel'in kontrolünden çıkmıştı. duruşmalar sürerken marmara açıklarındaki bir başka adada, imralı adasında mezarlar kazılmaya başlanmıştı bile.

    eylül ayına girildiğinde geri sayım başlamıştı. artık idamlar kapıdaydı. 22 kişilik mbk'de 13 üye, tüm idamların yaşam boyu hapse çevrilmesini savunuyordu. idamların infaz edilmesini isteyen ise dokuz üye vardı. ancak, ortalık öylesine karışıktı ki bu dengeler her an bozulabilirdi. tam da o günlerde mbk üyelerinden suphi karaman ve ahmet yıldız, yanlarına eşlerini de alarak ismet inönü'yü ziyarete gittiler. kurtuluş savaşı komutanı olan ismet paşa'dan ordu üzerindeki prestijini kullanarak eski rakiplerini kurtarmasını istiyorlardı. darbeden bir süre önce inönü, dp'lilere hitaben "bu yolda devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam" demişti. oysa şimdi ondan istenen şey, dp'lileri kurtarmasıydı. inönü, dinlediklerinden hayrete düştü. 27 mayıs'tan 16 ay geçtikten sonra halen idamı savunan mbk üyelerinin olduğuna inanamıyordu. idamlar aleyhine bir açıklama yapması istense de bunun süren bir yargılamayı etkilemek olacağı düşünülerek vazgeçildi. inönü, gürsel'e hitaben sert bir mektup yazdı. mektupta türkiye'nin yakın zamanda seçime gideceği, tam da bu aşamada idamların gerçekleşmesinin ordu ile millet arasında deva bulmaz bir kırgınlık yaratacağı yazıyor, bu görüşlerinin mbk'nin öbür üyelerine de aktarılması isteniyordu. oysa idam eğilimi gittikçe ağırlık kazanıyordu. kimi anayasa hukukçuları bile mahkeme karar verdiği takdirde idamların gerçekleşmesi gerektiğini söylüyordu. kararların açıklanmasına iki gün kala mbk ile ordu komutanları bir toplantı yaptı. komutanlar sertlikten yanaydı. idamlar, ordunun gücünü gösterecekti, bu yüzden elzemdi. bu arada gürsel hükümetinin 14 bakanı, idamların olmaması için bir mektup yazdı ama yararı yoktu. artık hiçbirinin bir ağırlığı kalmamıştı.

    15 eylül 1961 günü karar günüydü. o gün adnan menderes, sabaha karşı intihara teşebbüs etmişti. durumu son anda fark eden nöbetçiler tarafından kurtarılmış, tedaviye alınmıştı. bu yüzden mahkemede yoktu. yüksek adalet divanı, 15 kişinin idamına hükmetti. 43 sanık ise yaşam boyu hapis cezasına mahkum oldu. mahkeme çıkışında idamlıklar ve müebbetlikler ayrıldı. idamlar konusunda son söz mbk'ye aitti. mbk'nin idamları onaylaması halinde cezalar infaz edilecekti.

    yassıada kararları, hemen bir kurye uçağıyla ankara'ya getirildi. saatler 18:00'i gösterirken 22 kişilik milli birlik komitesi, meclis binasında toplantı halindeydi. son derece gergin bir hava toplantı salonuna çökmüştü. başkan gürsel, toplantının uzaması halinde mbk üyelerinin birbirlerine saldırmalarından korkarak, "uzatmaya gerek yok. zaten hepiniz her şeyi biliyorsunuz" deyip görüşmelere geçti. bu arada amerikan başkanı kennedy'nin idamların yapılmaması için gönderdiği mektup, dışişleri bakanı selim sarper aracılığıyla iletildi. ama o gerginlik içinde hiç kimse, kennedy'ye kulak verecek durumda değildi. bir ara inönü'nün gürsel'e yazdığı mektubun okunması önerisi gelse de reddedildi. bunun üzerine gürsel, mektubu masanın üzerine bıraktı, "isteyen okusun" dedi. çoğunluk okumadı. mbk üyelerinin bir bölümü, tüm idamların infazından, bir bölümü ise tümünün yaşam boyu hapse çevrilmesinden yanaydı. bir diğer görüş ise idamların bazılarının infazı, bazılarının ise yaşam boyu hapse çevrilmesi yönündeydi. bu gerilim içinde oylamaya geçildi. gürsel, mbk üyelerine "hepsini müebbete mi çevirelim, yoksa idam olsun mu" diye sordu. başlangıçta 13 üye, idamların hepsinin müebbete çevrilmesinden yanaydı. ancak ne olmuşsa olmuş, dört üye son anda saf değiştirmişti. oylamanın sonucunda 13'e 9'la idamların olmasına karar verilmişti. ardından ikinci oylamaya geçildi. 15 idamın 11'i yaşam boyu hapse çevrilmişti. bu idamlar, oy çokluğuyla alınmış kararlardı. karşı oy da mevcuttu. celal bayar, adnan menderes, fatin rüştü zorlu ve hasan polatkan hakkındaki kararlar ise oy birliğiyle alınmıştı. mbk, bu dört idamı onadı. ancak, celal bayar'ın cezası, 65 yaşını geçtiği için müebbete çevrildi. günün sonunda menderes, zorlu ve polatkan'ın idamlarına hükmedilmişti. mbk'nin kararları, 15 eylül 1961 gecesi 23 haberleri ile türkiye'ye duyuruldu.

    16 eylül 1961 günü zorlu ve polatkan'ın idamları infaz edildi. menderes ise intihar teşebbüsünden sonra hastanede tedavi gördüğü için infazdan bir günlüğüne de olsa kurtulmuştu. bu fırsatı değerlendirmek isteyen ailesi, derhal harekete geçti. menderes'in idamı infaz edilmediğine göre kurtarmak için bir ümit vardı. adnan menderes'in eşi berrin menderes, önce ckmp lideri osman bölükbaşı'nı aradı. bölükbaşı üzündü. menderes'e "yapacak bir şey yok" dedi. menderes, bunun üzerine chp lideri ismet inönü'ye gitti. 16 eylül'de berrin menderes ve 15 yaşındaki oğlu aydın menderes, inönü'nün evinde paşa ile görüştü. inönü, berrin menderes'e 27 mayısçıları kast ederek "çok çılgın bir haldeler. bir türlü söz dinletemiyorum" dedi. görüşmenin ardından inönü, aceleyle gürsel'e gitti. zorlu ve polatkan'ın idamlarını orada öğrendi. hiç değilse menderes kurtarılabilirdi. ama yassıada ve imralı artık gürsel'in kontrolünde değildi. gürsel, ümitsiz bir çaba içinde orgeneral cemal tural'ı arattı ama bulamadı. ardından 66. tümen komutanı faruk güventürk'ü aradı. telefona güventürk'ün eşi çıktı. güventürk'ün eşi nezahat güventürk, derhal karargaha gidip faruk güventürk'ü bulmaya girişti ama karargahtaki hiçbir asker, faruk güventürk'ü bulmaya talip olmadı. gürsel, son bir ümitle yassıada komutanı yarbay tarık güryay'ı aradı ve "menderes'i hiçbir yere bırakma" dedi. oysa menderes, çoktan infaz edileceği imralı'ya doğru yola çıkmıştı. böylece menderes'in yaşaması için son umut kapısı da kapanmış oluyordu. adnan menderes, 17 eylül 1961 günü öğle saatlerinde marmara açıklarındaki imralı adasında idam edildi. artık türkiye cumhuriyeti'nin tarihinde idam edilmiş bir başbakan vardı.

    anlatanlar: altan öymen, uğur mumcu, burhan apaydın, hıfzı veldet velidedeoğlu, nahit saçlıoğlu, cemal madanoğlu, alparslan türkeş, metin toker, aydın menderes, mutahhara polatkan, nazlı ılıcak, mükerrem sarol, hüsamettin cindoruk, suphi karaman, ahmet acarol, baha akşit, hayrettin erkmen, kemal biberoğlu, george mc ghee, halil aydınoğlu, sevin özen, nezahat güventürk.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük