hey arnold'daki arnold'un odası gibi bir şey bekledim. ama bu daha çok kız odası gibi. geniş, süslü, pembiş bir oda.
paran varsa çocuğunu elbette masal aleminde yaşatacaksın. yaşı ufak bir kız için güzel bir oda gibi geldi bana. büyüyünce kendi dev ekran televizyonu, pleysteyşını, bilgisayar masası falan da olur.
Demet akalın Bir çocuk büyütmek için yeterli düşünceye ve anlayışa sahip değil malesef, bu fotoğraf da bunun kanıtı.
Sadece parası olan aklı olmayan insanların çocukları olduğun da genel olarak yaptıkları şey onların odalarını böyle bol bol abartılı şeylerle döşemek, saçmalamak. Sonra gün geliyor çocuk büyüdüğünde pervasız, bolluğa alışmış, ince bir anlayışa sahip olmayan, sadelikten uzak kalasın teki oluyor.
insanoğluna biraz sadelik lazım.
hira bebeğe acımamı sağlayan odadır. fark ederseniz her şey pembe, yemek takımı bulunuyor, bebek şeklinde oyuncaklar bulunuyor, koskoca bir gardolap bulunuyor. ama boyalar yok, fırçalar yok, bir çiçek saksısı yok, her hangi bir müzik çalar yok, zeka gelişimine faydalı olacak oyuncaklar yok, kitaplık da yok. resmen kızın geleceğini seçme özgürlüğünü elinden almışlar, bu cins insanlara çok sinirleniyorum. kendi hevesleri uğruna çocuklarını bastırıyorlar. belki de o kız senin dediğin gibi toplumun ona dayattığı şekilde bir " prenses" gibi yaşamak istemiyor, belki bir futbolcu olucak, belki sürrealist çalışan bir ressam, belki karikatürist, belki asker, belki bütün gününü yazarak ve okuyarak geçiren bir felsefeci... demet akalın o kızın içinden çıkacak olan cehveri onu böyle olması gerektiğine inandırarak yok ediyor, dolayısıyla ortaya annesinin babasının egosu yüzünden çok bir halt olduğu sanılan ama yalnızca aile baskısıyla üniversiteyi okuyup bitirmiş kendini ders kitaplarından başka bir şey okumaya asla yöneltmemiş, kürk mantolu madonnayı şarkıcı olan madonnayla alakalı sanan, kurslarla ingilizce öğrenme çabasına girip 2 laf edemeyince neden olmuyo diye zırlayan, bir spora başlasa düşüp bir yeri kanayınca annee diye ağlayan ve bir gün önce uğruna ölüp bittiği şeyi basit bir sakatlanma yüzünden bırakabilen, ailesinden ayrı kalamayan, tek emeli güzel görünmek ve toplumun onu takdir edeceği bir hayata sahip olmak olan fazlasıyla sorunlu ve hastalıklı bir insan topluluğu çıkıyor. nerdeyse daha anaokulunda bile saçlarının bozulmasından korkarak oyun oynamayan annesinin ona yağıştırdığı prenses etiketine katlanmak zorunda kalan çocuklar var. yazıktır. yapmayın etmeyin. bırakın çocuğunuz beyazıda görsün, kırmızıyıda görsün, maviyi de görsün, siyahıda görsün. ona dünyayı tek pembeden ibaret göstermeyin. çünkü sizin ona gösterdiğinizle mutlu olduğunu sanıyor olabilirsiniz ama diğerlerinin hepsini görmeden onu asıl mutlu eden rengi anlaması mümkün değil. yani bırakın çocuğunuz kendi rengini yaşasın, onu ancak bu mutlu edebilir. sizin ona dayattıklarınız değil.
Bu o kızın hayatında hiçbir yaratıcılığının, hayal gücünün olamayacağının göstergesidir. Yooo dostum yoo. Fakir avuntusu değil. Ben küçükken çamurdan tencere tava yapmış, kendi bebeklerini kendi örüp oynamış insanım. Parasızlık insanları yaratıcılığa sevk eder.
Edit: şöyle bakınca da bildiğin acıların çocuğunu oynamışım.