9.
-
"delil yokluğu, yokluğun delili değildir." *
6.
-
Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş,
Burhan arardım aslıma, aslım bana burhan imiş!..
Sağı solu gözler idim, DOST yüzün görsem deyu,
Ben taşrada arar idim, ol can içinde CAN imiş!..
Öyle sanırdım, ayrıyam; DOST ayrıdır, ben gayriyam
Benden görüp işiteni, bildim ki ol canan imiş!..
Savm-u salat hac ile sanma biter zahid işin,
iNSAN-I KAMiL olmaya, lazım olan iRFAN imiş...
Mürşid gerektir bildire, Hak'kı sana hakk-el yakın
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş
Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kamil olanın yolu gayet asan imiş.
işit Niyazi'nin sözün, bir nesne örtmez Hak yüzün
Hak'tan açık bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiş!
Niyazi Mısri
burhan: delil
savm-u salat: oruç, namaz
zahid: çok ibadet eden
güman: zan, þüphe
dil: gönül
asan: yüce, açık, ferahlatıcı
pinhan: gizli
2.
-
polislerin suçluları içeri tıkmak için gözünü kırpmadan aradıkları şey.
7.
-
şüpheleri daha da artıran şey...
3.
-
Meçhûlü keşfetmekte ve malumun sıhhatını isbat etmekte vasıta ve âlet ittihaz olunan husus
11.
-
tankurt manas'In bir parçasıdır.
4.
-
ispatı gerekli olan vakıaların vuku buldukları veya bulmadıkları hususunda hakimde kanaat yaratmak için başvurulan araçtır.
11.
-
Kimsenin * inkâr edemeyeceği alâmet, işâret, nişan.