delikanlılık öyle sanıldığı gibi elde tesbih, asabi bir yüz, sinirli tavırlar, psikopat hareketler bütünü değildir... garibe sahip çıkıyorsan, kimsenin karısına kızına bakmıyorsan, efendi efendi işinden evine, evinden işine gidiyorsan, hanımına saygı sevgi gösteriyorsan, kimseyi kırmıyorsan, alçak gönüllüysen, yüzünde herşeye rağmen ufak bir tebessüm varsa... işte sen delikanlısın.
danteconvito'sunda yaşamı böldüğü dört ülküsel aşamanın en verimlisi diye tanımlıyor yirmi beş yaşına kadar uzanan bu çağı. erdemleri de kendisi gibi vaat edici; itaat, tatlılık, utanca karşı duyarlılık ve gövdenin görkemi.
dante'nin asıl endişesi neydi bilemem ama uyarısını ciddiye almak erdemlerimden birine uyuyor: "bu yaşamın dolaşık ormanlarına giren delikanlı eğer büyüklerince gösterilmezse doğru yolu tutmayı bilemez."
dante dede belki de, gözünü traş bıçağından uzak kalmış kıllı erkekler arasında parıldayan yeniyetmelere diktiğinden, inferno'yu yazmak zorunda kalmıştır. yine de hocanın talkımına uyulmalı; ve yine kendi sınıflandırmasıyla "yetişkin"ler arasından doğru yolu tutturacaklar seçilmeli. ne olsa "cins-i latif"de dedenin tanımlamalarından.
delikanlılık çok eski yıllarda kaldı maalesef. örnek vermek gerekirse. bir kişiyle tartışıyorsun diyorsun ki yarın şurada buluşalım. ertesi gün tek başına oraya bir gidiyorsun oda ne? 10 kişi birden gelmişler. şimdi bunun neresi delikanlı şimdi ki gençler çok çabuk arkadaş satıyorlar. bir sırrını paylaşsan yarın aran bozulduğu anda sırrını tüm arkadaşlarına yayıyor. veya bir kaç kişiyle kavga etsen orada seni mal gibi bırakıp kaçan insanlar, delikanlıyım diyerek sokaklarda dolaşıyor. gençler arkadaşlık yaptığı kişileri çok iyi seçmesi lazım. her insandan arkadaş veya delikanlı çıkmıyor.