geçenlerde arkadaşla konuşuyoruz...
daha doğrusu ben hazırlanıyorum, sınav var...
o da almış cep telefonunu eline bulutları çekiyor. küçüklüğünden beri hayaliymiş, öyle söyledi.
birden kendini bilmediği sokaklarda bulmak ile birinciliği paylaşıyormuş bu hayali.
benim de acelem var. bu durdu, lan insan gözü zoom yapamıyor lan, dedi... siklemedim, güldüm geçtim. biraz önce dışardayken, kafamı yukarı kaldırıp bulutları görünce hatırladım, bu sefer sikledim ama.
ulan düşünsene kaç megapiksel bu göz; ama zoom yapamıyor, dedim. değişik, gerçekten hayret bir şey.
hayret bir şey kalıbını çok sevdiğimi, üç saniye sonra bu kalıptan tiksindiğimi farkettim. sonra mesela bi yedi saniye sonra tekrar sevebilirim ama. bilemiyorum. böyle değişik kalıplar var, çok değişikler...
mesela durduk yerde, sen siktir lan demek de çok değişik. ama durduk yerde...
sonra bunları düşünürken, deli olmanın tanımını düşündüm.
hatta gece, yetkili merciileri arayıp tedavi olmak istediğimi söyleyecektim, son anda vazgeçtim.
ha ha ha diye güldüm böyle salak salak. ibineye bak dedim kendi kendime...
ibine deyince aklıma geldi, gencin biri metroya yatmış. yani metroya derken, ad aktarması yaptım. salaklar varsa aramızda anlasın diye söylüyorum, aslında metronun üstünden geçtiği o raylar var ya, hah işte, onların arasına yatmış işte. tam üstünden metro geçecek şekilde. geçmiş de nitekim. ne diyim kardeşim helal olsun. ama ilk başta hemen, montaj o montaj, diyesim geldi bir klişe olarak. sonra baktım, ibine yatmış işte gayet de. bir dahaki sefere tüpünü de alıp geminin altında beklemesini istek atraksiyon olarak peçeteme yazıp yolluyorum şimdiden kendisine. onu da yapsın, sonrasına bakarız.
masamda bi tuzluk var, ulan biz mi hiç tuz kullanmıyoruz, yoksa o tuz değil mi acaba? anlamadım. 2 senedir bitmedi piç. nasıl bir şeyse. küçük de bişi. hani şöyle bir parmak uzunluğunda kola şişesi modelinde bir şey. ne değişik. aslında bir bok yok bunda değişik diyecek, öyle takıldım bu mevzuya. bitmiyor göt. inat ettim, sigara içerken bile kullanıcam tuz, bitiricem onu.
tuz deyince aklıma geldi, sınavım var yarın. arkadaş başka bir okulda. aynı dersin notlarına baktım. bizimkinin yarısından bile az. nasıl iş anlamadım. ya bizim hoca küçükken çok dışlanmış, ya da gözlerim bozulmuş. gözlerim zaten bozuk da, hani, daha da bozulmuş heralde. ama mesela şimdi, bunun böyle olması durumu değiştiriyor mu? hayır. bana giren çıkan yine aynı olacak mı? evet. o zaman dedim, siktiret.
tuz deyince aklıma geldi... ben şimdi mesela bişiler karalıyorum işte, ne bileyim mal mal şeyler yazıyorum. bak aslında burda, kendimle dalga geçebiliyorum, komplekssizim havası var... bak sen ibineye... göt bu ya. ama harbi komplekssizim ben aslında. zaten kompleksliyim desem de komplekssizim desem de kompleksli olduğumu düşüneceksiniz. yani çok da fifi. bu çok da fifi lafını da çok seviyorum bazen, sonra 3 saniye sonra tiksinti duyuyorum. neyse, laf lafı açıyor. ne diyordum? hah tuz. tuzdan karalamaya gittim. tamam. şimdi mesela bu başlığın adı deli yazılar. heeeyt be. deli yazılar! tamam abi, ne istiyorsan al. bi cep telefonum var yanımda, bir de 20 kağıt. bir nevi gata demek gibi bir şey bu başlığı okumak. zor anlarımda, bu sözü söyleyeceğim. mesela polis geldi, beni tutuklayacaklar. diyeceğim ki, deli yazılar! akıllı olun lan! sonra sıkıyorsa tutuklasınlar.
bi ayakkabı aldım, böyle beyaz. bi yerlerden de araba anahtarı bulucam ben. sonra beyaz da bi tişört de aldım. sonra şey yapıcam şey...
alıcam anahtarı, cüzdanı, telefonu, bi de marlboro'yu elime, öyle yürüyeceğim. hiçbirini cebime koymayacağım. kati suretle koymayacağım. küpem de var. ha bir de durmadan serdar ortaç dinleyeceğim. uydurma hikayeler anlatacağım. "baba geçen caddede, basıyoruz..." diye. sonra gör bak... gerçi marlboro pek sevmem. hatta hiç içmem. olsun içine camel ya da winston ya da anadolu koyarım, markanın yazdığı yeri de görünmeyecek şekilde parmağımla kapatırım. ondan sonra artık tanımam hiç bi yuserı falan... yaa, ayakkabı insanı nasıl değiştiriyormuş.
ha bir de böyle kızların içinde, şey yapıcam. telefonu sessize alıp ki böylece mustafa sandal olmayalım, bi kız beni aramış gibi davranacağım. sonra tersleyip kapatacağım. yalancıktan tabi. ah ayakkabı ah...
aşkı memnu diye bir kitap varmış. pardon bir dizi varmış. hiç iş güç gibi dertleri yokmuş. oha lan. ne yapıyorsunuz siz? yuh lan? orda o yakışıklı eleman var diye, onun için o kitabı okuyan, pardon o diziyi izleyen kızlar var ya, işte öyle... bak şimdi o kızlardan bahsedince karnım acıktı, kaşarlı sucuklu tost mu yesem gidip.
aslında hep kendimi zorladım. en iyi ben olayım. hiç formata aykırı yazmayayım. kimseyi kızdırmayayım diye. sormayın, geceleri nasıl aklımda uçurulmak korkusu. derin bir girdap, bir beyaz ölüm. bıçak keser soluğu, uçurulduğum an. an gelir, yankaleyegolatankaleci uçurulur... şeklinde dizeler döktürdüm geceler boyu...
mesela, bir de geceleyin uyanık kalıp, bira içerek tv izlemek var ya, onu özledim. çok hem de. şimdi dünyada kaç tane piç göt göt gerçekleştirebiliyordur bunu. eğer onlardan biri gelip de sigara isterse, vermeyeceğim.
ha bir de, yarın sınavdaki sorular zor olursa, "deli yazılar" çıkacağım...