arkadaşta görülen köpük balon oyuncağına özenip, bir bardağa bulaşık deterjanı koyup halı yıkama hortumundan bir parça kesip köpük balon yapmaya çalışmak. akabinde nefesi burundan almak gerektiğini unutup ağızdan almakla hatırı sayılır bir miktarda deterjanlı suyu yutmak. sonra kusmak... kusmak... kusarken burundan baloncuklar çıkartmak.
eskiden kömürlük denen evin yanında yapılmış tek katlı barakalar olurdu. orda oturmuş masum masum evcilik oynuyordum. derken ilerden komşumuzun dilsiz oğlu göründü ve bana kızdığını ifade eden bir iki hareket çekti. o kadar korkmuş ve panik yapmıştım ki yanımdaki şemşiyeyi açıp çatıdan aşağı atladım. o zamanlar barış mançonun klibindeki teyze uçuyorduya bende uçucağımı filan sandım yani bari hızımı kesseydi. ne acımıştı topuklarım.
rüyamda, kız olan sıra arkadaşımın poposuna cetvel sokup çıkardığımda üstüne bok görünce ağlayarak uyanmıştım. o zaman anladım ki kızlar da sıçıyor. sonra hiç eskisi kadar hayranlıkla bakamadım onlara. büyük travmaydı lan.
serhat isimli mahalleden arkadaşımın evlerine yanlış hatırlamıyorsam "şöhretler" isimli kart serisini almaya gitmiştik, yaşı müsait olanlar hatırlar "oya aydoğan'ın" memesinin açık olduğu bir kart da vardı içinde. bu kartların hepsinin numarası vardı, yere sırayla atıp son numarası aynı olunca yerdekilerin alındığı bir oyunu oynardık neyse mevzu bu değil, bahçeli, etrafı çitle çevrili bir evleri vardı ağaçların içinde, eve geldiğimizde bahçenin içinde bir taksi duruyordu, serhat bana " koş lan kesin teyzemler geldi, bir ton şeker çikolata falan getirmişlerdir" dedi. bir koşu içeri daldık, eve girdik iç odaların birinden sadece bağırma sesi geliyor " ahhhhhhhhh uhhhhhhhh kökleeee " vs. tabi ne olduğunu anlamadık, çocuktuk lan biz. ses gelen odaya serhatla beraber girdik, gördüğümüz 2 tane bacak havaya dikilmiş arasında da sırtı ayı gibi kıllı bir adam ve adamın kıçı açık, sürekli yukarı aşağı iniyor, indikçe serhat'ın annesi bağırıyor. bizim farkımızda bile değillerdi, serhat " anne ne oluyo, napıyonuz siz? " diye seslendi. bir anda durdular adam çarşafı yorganı önüne kapadı, annesi çıkın dışarıya diye bize bağırdı. korktuk, çıktık bahçeye. 5 dk sürmeden adam giyinmiş şekilde çıktı bir kez yüzümüze baktı ve arabaya binip gitti. annesi de hiç bişey yokmuş gibi geldi bize karnımızın aç olup olmadığını sordu. yok dedik, aslında ben açtım ama serhat yok diyince bende yok dedim. serhat'ın babası serhat 1 yaşında iken trafik kazasında ölmüş idi. sonra ne oldu? serhat annesine ne sordu? ne konuştu bilmiyorum, yıllar boyu da birbirimize bu mevzuyu asla açmadık ama o sahne gözümün önünden hala gitmez.
bakkaldan aldığım demir düdüğü yutmak oldu sanırım. nefesimi bir iceri, bir dısarı verir iken iceri cekilen kısmı biraz abartmış olmalıyım ki bi cekişte mideye indiriverdim. Sonrasında cıkarmakta cok zorlanmadım ama. *
Bir arkadaşımla elimizde kalınca bir halat, atlayacak üçüncü kişi yok. Mal mal birbirimize bakarken, iki motosiklet bize doğru yaklaştı. Saniyeler içinde birbirimizle göz göze geldik ve halatı gerdik. Bir anda her iki motorsikletli de yere savruldu biz eve kaçtık.Bahsi geçen olay Almanya'da oldu. Polislerin ambulansın gelmesi çok uzun sürmedi. Korkudan öldüğüm anlardan biriydi...
boncuklu tabanca türkiye de yeni modaydı o sıralar.bende heves etmiştim,almıştım.komşunun 3. kattaki evinin balkonundaydım ve kendimi polis kabul edip aşağıda yürüyen insanları da kötü adam ilan etmiştim.boncuklu tabancayı yürüyen insanlara sıkmaya başlamıştım.bir kaç kişiye sıktıktan sonra benden biraz büyük bir genç abiye sıkmıştım,kafasına geldi.genç abi 'laaaaaaynn' diye bir tepki verdi ve belinden mantar tabancası çıkarıp bana doğru sıkmaya başladı.sesi duyduktan sonra gerçek silah diye fazlaca tırsıp,dehşete kapılmıştım.o gün boncuklu tabancayla ilk ve son oynayışım olmuştur.
Dehşet verici değil ama o an öyleydi. Bizim evdeki yemek masasının sandalyeleri böyle ararlıklı aralıklıydı, parmaklık gibi. nerden aklıma geldiyse sandalyeye soktum kafamı. Sonra geri çıkaramadım. Uzunca bir zaman çıkaramadım boynumda sandalye asılı kaldı. Bir ayağa kalkıyorum sandalye de benimle kalkıyor. Sonra abim kahkahalar atarak annemi çağırdı. Bense hala boynumda sandalye ile duruyordum. Korkmuştum iyice. Annem de uzun süre çıkarmak için uğraştı. Bir taraftan da bağırıp çağırıyordu. Artık yorgun düşmüştü ve hala çıkaramamıştı kafamı sandalyeden. Çok sinirlenmiş olacak ki sandalyeye tekme attı ben de sandalye ile birlikte uçtum. Abim hala gülmeye devam ediyordu. Pislik. Sandalyenin tahtalarını kestilerde öyle kurtuldum.