gerçek demek için bir şeyin ispatlanması gerekir. ölmüş bir insan arkasından ortaya sürülen, ispatlanamayacak iddialar ise iftiradan öte geçemez. iftira, özellikle bir kadının namusuna yöneltilen iftira ise zina kadar günahtır, bildiğim kadarıyla. dolayısıyla aldatma ve zinayı günah olarak görüp iftiradan çekinmeyen insanları anlamakta zorlanıyorum. bu kadıncağızın o evde neden, ne amaçla bulunduğunu hiçbir şekilde bilmiyoruz. belki kocasını aldatmak aklının ucundan bile geçmiyordu. hayatta herşey göründüğü gibi değildir. zira ben dışardan bakınca her olaya bu kadar düz mantıkla bakan herkesi de insan sanıyorum. ama öyle değil işte.
öyle ya da böyle kadın öldü. siz kendinizinkine bakın, onun bunun altına yatıp sonra da birşey yapmamış gibi yapıyorsa ya, ve siz bunu bilmeden hâlâ o kadının *kocasıysanız.
kocasının sustuğu yerde millete ne oluyor anlamıyorum. farkında değil kimse,ağzından salyalar akıtarak klavyelere basılıyor belli. ama bunun tamamen "çok özel" ve "çok hassas" bir konu olduğunun farkına ne zaman varılacak merak içindeyim. ortada bir taze fidan var. elinizi vicdanınıza koyun ve haddinizi aştığınızın farkına varın ey insanımsılar...
yeterin artık.
"kabir melekleri iş başında yine. "sana ne?" sorusu da gelir sonra "yoksam defne joy'un kocası sen misin? yoksa başka bir acı mı var?" neyse ölen ölür bize tartışmak düşer her zamanki gibi geçelim bunları da c.tesi içiyor muyuz?" şeklinde bir soru ile tatlıya bağlanacak önerme sıçmasıdır.