olguları yanlış anladığı sürece uzun mektupları işe yaramaz olan yazar.
öncelikle, ben ki, radikal feminist değil, sosyalistim. radikal feminist olamam zaten, teknik olarak imkansız. erkeğim çünkü. arkadaş, kadınlığın küfür edilerek yerilmediğini söylemiş. küfür de proleterya'nın ağzında bir çiçekmiş. lakin bizler sosyalizmi ve toplumsal sorunları can yücel'den değil, lenin'den ya da zubritski'den, clara zetkin'den öğrendik. can yücel'in, bu kişiler arasında pek sözü geçer mi bilemem.
evet, küfür ederek kadınlığı yermiyor, lakin içten içe parçası olduğu bu feodal topluma ne kadar uyumlu olduğunu gösteriyor.
gayet basit ve akıcı bir şekilde anlatmaya çalıştım, umarım bu sefer anlaşılmıştır.
(bkz: #14554061) yazdıkları içerik olarak doğru olsa da böyle söylendikten sonra sadece kendini kötü göstermeye yaramıştır. şahsen tanımadığım bir insana hatta nicke karşı bu kadar antipati duymamın başka bir açıklaması sanırım olamaz. tabirler o kadar iğrenç ki yani asıl yazdıklarıyla kadınlara olan saygım azaldı. delinin biri kuyuya taş atmış öbür deli de onu ciddiye almış aynı delilikte cevap vermiş durumu olmuş. ama ikisi de deli yani farkeden bir şey yok.
edit: deli ama böyle çok iyi bir deli. hani olur ya aslında deli değil de tek akıllı o dur ama kimse onu anlamaz. işte öyle bir deli.
konusu geçen entry ile alakalı bir şey demeye gerek yok tabi. fakat bitiriş cümlesi bana biraz çelişkili geldi.
--spoiler--
ve oglum ben bir salağım, tıpkı diğer kadınlar gibi. çünkü oturmuş burda sana laf anlatmaya çalışıyorum. zannediyorsun ki, kadınlar ne yaptıgının farkında degil. ne aptalsın be oglum!
--spoiler--
abi anlatma zaten. bahsettin kafa yapısındaki adam senin de dediğin gibi bunu nasıl anlayacak, algılayacak?
inanmıyorum dediği birine bu kadar suç atabilir mi insan. yani inanmıyosan yoksa, "hayatım çok boktan" cümlesinin ardından gelen suçlamalar için bir başka nesne, şey, varlık.. seçilmeli gibi geliyo. küfür ne kadar gereksizse de bu entryde, fikirlerimle zıtlıklar içermeine rağmen okutturdu kendini. yarıda bırakmadım. yazanı küfür edip ayrılmadım sayfadan mesela.
galiba inanıp, inandığı şeyin daha merhametli olduğunu istiyo, bazen düşünüyorum herşey mükemmel olsaydı herşey istediğin gibi, o zaman ne isterdin. çıldırırdık biz ve daha fazlasını da isterdik o fazlası her ne ise.
öyle bi haykırış baş kaldırı varki entry de inanmak isteyip de kızgınlıktan istediğini yapamamak gibi. babasının boynuna şöyle sımsıkı bi sarılsam deyip yapamayan aciz bir evlat gibi. yedirememk mi dersin, cesaret mi. adını her ne koyarsan o. sarılamazsın ya, işte öyle. inanmak istersin, ki inanmasan bişeye bü dünyayı çekemiyeceğini bilirsin, ama herkeste babasının boynuna atılamaz, dolayamaz kollarını öyle sıkı sıkı.
öyle işte, hayat acımasız, evet. adaletsiz, kesinlikle. dengesiz, düzensiz.. ama bu bi suçlu aramayı mı gerektirir, suçlu gerçekten bulunabilir mi, ya da olan biten bu kötülükler, mutsuzluklar bir suçlunun suçundan ötürü müdür bilinmez. inanan veya inanmayan veya bir inanıp bir inanmayan hepsi bildiği, doğru olduğu şeyi yaşıyacak, kimi küfür edicek kimi ibadet ama bitene kadar kim haklı kimse bilmeyecek. malesef bilemeyecek.
not: amaç bol keseden atmak ya da biri, ya da bir fikir üzerinden yorum yapmak deil, hissettiklerini sözlüğe dökmektir. arz ettim.
Defna, adını Antik Yunan Mitolojisi'ndeki "Daphne" den alır. Efsaneye göre, Defne, Apollon'un simgesidir. Yunan mitolojisi der ki; Apollon Daphne'ye aşık olur ama Daphne onu istemez ve ondan kaçar. Tam yakalanacağı sırada babası, nehir tanrısı Peneus onu bir defne ağacına dönüştürür. Ardından Apollon bu ağacı kendi ağacı ilan eder ardından galibiyet, şarkı ve şiirlere adar. Antik Yunanistan'da ve Roma'da şairler, ressamlar ve müzisyenler bu olayın anısına başlarına taç olarak defne yapraklarından yapılmış taçlar takarlar. Zafer kazanan insanlar kral tarafından defne tacı ile onurlandırılırlar. *