allahın yarattığı bu dünyayadaki sınava "amına koyim" diye cevap verme cüretinde bulunabilecek ateist olduğunu tahmin ettiğim (ateist olmasına saygım var ama allahın yarattığı bu dünya ve sınava küfür etmesiyle düşünce özgürlüğünün sınırlarını çoktan aşan) ve "tanrıya mektub" adlı entry'sine verdiğim cevapla oldukça kızdırmış olduğum yazardır.
zor bir anda, biriyle konuşmaya ihtiyacın olduğunda, kendini kötü hissettiğinde sana uzanan kızıl bir dost elidir defna. hem saçlarından hem de muhalif duruşundandır kızıl oluşu. bir çok yerde olduğu gibi sözlükte de az tepki almamıştır bu muhalifliği. hür fikre saygının olmadığı yerde,* biraz sivri dille yapılan karşı çıkışların tepkisiz bırakıldığı nerde görülmüştür ki... nitekim defna, #4902252 entrysiyle sözlüğü kasıp kavurmuş bir çok eleştiriye maruz kalmıştır. din tartışmalarının inanılmaz prim yaptığı şu günlerde saldırıya hazır bekleyen yazarlarımız da toplum baskısı olmuş yağmışlardır defna'nın üzerine. bu kısma kadar şaşırtıcı bir şey yok. en nihayetinde hepimizin alışık olduğu bir şey türkiye'de sorgulayıcı bakış açılarından hoşlanılmaması. ama bu kısımdan sonra benim de anlayamadığım bir şey var. acaba alaca'yla tanrı arasına girip tanrı'ya yazılmış bir mektuba cevap vermek hangi yazarın haddine?
not: yazarlarımız daha dikkatli okurlarsa mektubun defna'ya ait olmadığını, bir alıntı olduğunu ve entry'nin sonunda alaca'ya sevgi gönderildiğini farkedeceklerdir.
Defna, adını Antik Yunan Mitolojisi'ndeki "Daphne" den alır. Efsaneye göre, Defne, Apollon'un simgesidir. Yunan mitolojisi der ki; Apollon Daphne'ye aşık olur ama Daphne onu istemez ve ondan kaçar. Tam yakalanacağı sırada babası, nehir tanrısı Peneus onu bir defne ağacına dönüştürür. Ardından Apollon bu ağacı kendi ağacı ilan eder ardından galibiyet, şarkı ve şiirlere adar. Antik Yunanistan'da ve Roma'da şairler, ressamlar ve müzisyenler bu olayın anısına başlarına taç olarak defne yapraklarından yapılmış taçlar takarlar. Zafer kazanan insanlar kral tarafından defne tacı ile onurlandırılırlar. *
inanmıyorum dediği birine bu kadar suç atabilir mi insan. yani inanmıyosan yoksa, "hayatım çok boktan" cümlesinin ardından gelen suçlamalar için bir başka nesne, şey, varlık.. seçilmeli gibi geliyo. küfür ne kadar gereksizse de bu entryde, fikirlerimle zıtlıklar içermeine rağmen okutturdu kendini. yarıda bırakmadım. yazanı küfür edip ayrılmadım sayfadan mesela.
galiba inanıp, inandığı şeyin daha merhametli olduğunu istiyo, bazen düşünüyorum herşey mükemmel olsaydı herşey istediğin gibi, o zaman ne isterdin. çıldırırdık biz ve daha fazlasını da isterdik o fazlası her ne ise.
öyle bi haykırış baş kaldırı varki entry de inanmak isteyip de kızgınlıktan istediğini yapamamak gibi. babasının boynuna şöyle sımsıkı bi sarılsam deyip yapamayan aciz bir evlat gibi. yedirememk mi dersin, cesaret mi. adını her ne koyarsan o. sarılamazsın ya, işte öyle. inanmak istersin, ki inanmasan bişeye bü dünyayı çekemiyeceğini bilirsin, ama herkeste babasının boynuna atılamaz, dolayamaz kollarını öyle sıkı sıkı.
öyle işte, hayat acımasız, evet. adaletsiz, kesinlikle. dengesiz, düzensiz.. ama bu bi suçlu aramayı mı gerektirir, suçlu gerçekten bulunabilir mi, ya da olan biten bu kötülükler, mutsuzluklar bir suçlunun suçundan ötürü müdür bilinmez. inanan veya inanmayan veya bir inanıp bir inanmayan hepsi bildiği, doğru olduğu şeyi yaşıyacak, kimi küfür edicek kimi ibadet ama bitene kadar kim haklı kimse bilmeyecek. malesef bilemeyecek.
not: amaç bol keseden atmak ya da biri, ya da bir fikir üzerinden yorum yapmak deil, hissettiklerini sözlüğe dökmektir. arz ettim.