köydeki evimizin oturma odasında, kapının arkasında asılı bir ceketi var rahmetlinin.. babaannem, vefat edince asmış oraya.. başkası görse yüzyıllardır orada zanneder.. ne vakit köye gitsem ceplerini karıştırırım, inceden bir nefes çekerim ciğerlerime.. hani olmaz da, hayal işte, bir gece gelir de giyer bize bir tutam kokusu kalır.. özlem işte, fena bi'şeydir arkadaş.. insanı sızlatır..
balkonu vardır dedemin. meşhur balkon, ailede bilmeyen yok. kahvaltısını orada yapardı. öğle yemeğini, akşam yemeğini hep orada yerdi. biraz küçük bir balkondu, o yüzden en sevdiği torunu olarak beni alırdı yanına. ızgaranın üzerinde pişen köftelerin yanında ufak bir rakı açardı her hafta, cumartesi günü. bir iki kadeh içtikten sonra elini omzuma atar, öğüt vermeye başlardı. dinlerdim. gözlerimi kaçırdığımda kızardı. annem, babam, teyzem, halam beni ne kadar çocuk gördülerse, dedem o kadar büyük görürdü. arkadaş olurdu.
bugün cumartesi,
ve dedem 2 yıldan beri her cumartesi, her gün, her hafta toprak kokuyor.
dede gider, kıyafetler kalır. ve sen senelerce görmediğin dedeni bu kokularla canlandıracaksındır kafanda. dedeye has bir kokudur o. bazen mis gibi zeytinyağlı sabun kokar bazen de çiğ ceviz gibi. asla unutulamayacak bir kokudur dedenin kıyafetlerinin kokusu.
arko traş köpüğü , türk kahvesi ve hafif marlboro kokardı.. rahmetli sokakta şöyle bir yürüdümü bütün kafalar ona dönerdi selam vermek için ya da bu baba yiğit tavırları akılllarına kazımak için..