dünyada hiçbir kıyafet bu kadar güzel kokuya sahip olamaz, olamıyacak da. huzurun kokusu var mı, güvenin kokusu olur mu?
vardı... bu geçmiş zaman kiplerinin amına koymak ister insan bazen. hele görülen geçmiş ise o zaman. gördüm. dedemi ellerimle toprağa verdiğimiz günü bu gözlerle gördüm. bikaç gün kör baktım, bir daha hiç göremeyeceğimi düşünerek gömdüm, ölerek yaşadım.
bir hazirandı. telefon çaldı. annem ağlamaya başladı. dedem yoktu artık. kanserdi uzun zamandır. hastalık bayağı ilerlemişti. kemoterapi, ışın tedavileri, dayanılmaz acılar... kanser çok pis bi illetmiş. insan hep başkalarının başında sanıyor hastalıkları. ölüm uzakta bir mahalle gibi. hiç oturulmaya gidilinmeyecemiş gibi. hiç beklenmedik bir an da, karanlık bir oda da, nereden geldiği bilinmeden çarpıyor insanın yüzüne tokat, espri yapıp güldüğün anda silahını ateşleyen psikopat katillere özenerek...
kıyafetleri kaldı dedemin. anladım ki huzur, güven duygusu kıyafetlerde değilmiş, beni çeken şey anlattığı masalların, bin bir türlü köylü hikayesinin sıcaklığıymış, bilemedim. ve o koku gün geçtikçe kayboluyor, sıcak içimde kesme şeker eriyor, zamanla hüzün en uç noktalarıma, görünmez yumuşak yerlerime nüfuz ediyor.
ölememek daha acısıymış. öldüğünü görmekmiş sevdiğinin, en büyük keder. "büyük insan"ı dinleyerek, bir yandan ağlayarak yazdım bunları. huzur içinde yat büyük insan, yanında götürdüğün huzur içinde...
cebine yıllanmış çukulataların bulunduğu, son kullanma tarihi martavallarının o çukulatanın samimiyetinden zerre kaybettirmediği kıyafetlerin kokusudur.
arko traş köpüğü , türk kahvesi ve hafif marlboro kokardı.. rahmetli sokakta şöyle bir yürüdümü bütün kafalar ona dönerdi selam vermek için ya da bu baba yiğit tavırları akılllarına kazımak için..
dede gider, kıyafetler kalır. ve sen senelerce görmediğin dedeni bu kokularla canlandıracaksındır kafanda. dedeye has bir kokudur o. bazen mis gibi zeytinyağlı sabun kokar bazen de çiğ ceviz gibi. asla unutulamayacak bir kokudur dedenin kıyafetlerinin kokusu.
balkonu vardır dedemin. meşhur balkon, ailede bilmeyen yok. kahvaltısını orada yapardı. öğle yemeğini, akşam yemeğini hep orada yerdi. biraz küçük bir balkondu, o yüzden en sevdiği torunu olarak beni alırdı yanına. ızgaranın üzerinde pişen köftelerin yanında ufak bir rakı açardı her hafta, cumartesi günü. bir iki kadeh içtikten sonra elini omzuma atar, öğüt vermeye başlardı. dinlerdim. gözlerimi kaçırdığımda kızardı. annem, babam, teyzem, halam beni ne kadar çocuk gördülerse, dedem o kadar büyük görürdü. arkadaş olurdu.
bugün cumartesi,
ve dedem 2 yıldan beri her cumartesi, her gün, her hafta toprak kokuyor.
köydeki evimizin oturma odasında, kapının arkasında asılı bir ceketi var rahmetlinin.. babaannem, vefat edince asmış oraya.. başkası görse yüzyıllardır orada zanneder.. ne vakit köye gitsem ceplerini karıştırırım, inceden bir nefes çekerim ciğerlerime.. hani olmaz da, hayal işte, bir gece gelir de giyer bize bir tutam kokusu kalır.. özlem işte, fena bi'şeydir arkadaş.. insanı sızlatır..