sene doksan dokuz mevsiz güz. henüz lisede okuyan sabiyim. ölüm nedir ne hissettirir hiç bilmem. o kadar küçüğüm ki anlamıyorum ne olduğunu. okuldan geldim. evde kimse yok. telefonun dibinde bir not var babam yazmış: "gümüşbaban ağırlaşmış memelekete gidiyoruz merak etme." hemen aradım babamı nasıl neyi var gümüşbabamın merak ediyorum. konuşurken sesi titriyor babamın. "yatıyor" diyor ama arkadan ağlama sesleri geliyor kulağıma. baba doğru söyle diyorum küçücük yüreğim yerinden çıkacak. "kaybettik" diyor, telefon elmimden düşüyor. kalakalıyorum olduğum yerde. idrak etmeye çalışıyorum ölüm denen laneti. ikinci kez başıma geliyor lakin ilkinde çok ama çok küçüğüm. bir müddet sonra gözümde yaşlar ile çıkıyorum evden. hava kararmış, inceden yağmur yağıyor. teyzemde kalıyor kardeşim iki gündür. hemen yanına gidiyorum. şehrin bir ucundan diğeri. daha ondört yaşındayım, karanlık, korkuyorum. varıyorum eve. "hadi gidiyoruz gümüşbabam ölmüş" diyorum kocaman adam edasıyla. tutuyorum kardeşimin elinden çıkıyoruz yola. araç arıyoruz gecenin bir vakti aydınlık kavşağında. otobüs yok yarım saate yakın bekliyoruz. bir servis yaklaşıyor ve yalvar yakar atıyoruz kendimizi içerisine. o yol bitmek bilmiyor sanki fizana gidiyoruz. şoföre bağırıyorum biraz daha hızlı git diye. ufacık bir şey dese boğacağım oracıkta. gözümden yaş hiç dinmiyor. 1,5 saatlik yolculuktan sonra varıyoruz memlekete. eve gitmeye paramız kalmamış. o sıkıntıda ne evden para almışım ne teyzemden istemişim. çok şükür ki harçlığım yol paramızı karşılamış. şoföre yalvarıyorum biraz daha yakına götür diye. sağ olsun çok olmasa da yakında bir yerde indiriyor. koşa koşa gidiyoruz eve kadar. saat çok geç yağmur dinmemiş. bahçeye giriyorum kimseye aldırmadan. direk salona koşuyorum babaanneme sarılıyorum. "gümüşbaban a noldu eser" diyor. bütün kadınlar feryat figan. en sevdiği torunu en sevdiğim gümüşbabam. yalvarıyorum son kez görmek için babama. sağ olsun yok demiyor. köy evlerinde vefat eden insanları soğuk tutabilmek amacı ile vantilatör çalışan bir odada tutuyorlar cenaze aracı gelene kadar. bir gece vakti melek olup uçan gümüşbabamın yattığı odaya giriyor kapıyı kapatıyorum. iki tane vantilatör buz gibi esiyor ama kanım donmuş soğuğu hissetmiyorum. yere battaniye sermişler üzerinde gümüşbabam çenesi bağlanmış baş parmakları birbirine bağlanmış tam göbeğinin üzerinde ekmek bıçağı. üşümüş. kanı çekilmiş gözlerinin altı morarmış kar beyaz yüzü nurlanmış parlıyor. yatıyorum yanına korkmadan. gözlerinden öpüyor buz gibi bedenini ısıtabilmek için çalışıyorum. göz yaşlarımı, beni hep yanında taşısın diye hatıra bırakıyorum yanaklarına.