daüssıla

entry2 galeri0
    2.
  1. bugün de potsdam'dan süzerken potsdam'ı,
    yaktı yine içimi kimsesizliğin gamı.
    gözlerim inhinasiz uzayan caddelerde,
    dedim : bu soğuk şehir nerde, istanbul nerde?
    ve istedim birazcık size de dert yanmayı,
    hayalen memlekete doğru bir uzanmayı...

    burda tebessümün de günü,saati vardır;
    dükkanlar hep bir çeşit, evler hep bir karardır...
    gerçi bizim evlerden temizse de sokaklar,
    süslese de muhteşem meydanlarını taklar;
    ne yıkık surlar gibi bu şehrin bir süsü var
    ne de -ah sormayınız- ne de bir köprüsü var...

    köprü, bende bulmuştu serserinin hasını;
    şimdi hatırlamaz mı eski aşinasını?..
    ilk ışık belirmeden karsıki tepelerde,
    az mı gözümü açtım ıslak kanepelerde?..
    yorgundum, uykusuzdum, paraca tamtakırdım...
    ben orda bir simide bir ceket bırakırdım...
    bazı geceler köprüyü pek canım istemez de,
    gezerdim samatya'da, langa'da, etyemez'de..
    çoktu tel örgüleri tırmanarak girdiğim,
    uykuyu kimsesiz bir bahçede kestirdiğim..
    fakat yine herkese neşeli görünürdüm,
    çünkü hürdüm.. uçan kuşlardan daha hürdüm...
    köprü gerçi soğuktur, yattığım duba katı..
    bana bunlar hoş gelir.. size verdim rahatı... "
    4 ...
  2. 1.
  3. bir ahmet erhan şiiri:

    "nihat genç'e

    1
    hoşçakal şehrim, şehrim hoşçakal
    tüyübitmedik sevincim, tohuma kaçmış hezeyânım
    bir yağmur damlasına sığınmaya çalışarak
    kirden ve nemden örülmüş bir yatağa
    sinen yıllarım, oğlum, yalnızlığım
    bir metrekarelik alanlarda göçebe olarak
    aynı yüzler, aynı kinler, sonsuz kıskançlıklar
    içilen biranın buğusu parmak uçlarımda

    ayak basılmamış toprağım, dürülmüş göğüm
    yüzü karanlık bir kalabalık
    parmak basma ve bastırma yetkin
    üstgeçitler kurup, altgeçitlerde titreyen devrimci ruhum
    devletimin gri yüzü, bu kadar...
    bu kadarsa ayrılıklarla örülsün yünüm
    ankara, anakarası yaşamadım, diyebildiğim her şeyin
    yine de hoşçakal şehrim, şehrim hoşçakal
    sevgilin, oğlun, şairin... nankörün olayım.

    2
    dönerim belki bir gün, papazın bağı'nda martıların uçuştuğu bir gün
    oltamı kuğulu park'ta unuttuğum bir gün
    belki oğlum beni babalar günü’nde hatırlar
    sevinirim, akasya kokularına bürünürüm
    neyin meşhur? keçin. duydum da hiç görmedim
    sakarya'n, niyeyse hep sakarya'n
    içerim belki bir gün, behçet’in koluma girdiği bir gün
    neyin meşhur? hiç de nankör olmadıydım bu kadar
    belleğimin apışarasında oyuncak bir bentderesi maketi gibi kaldın
    salavat getirdi çıkrıkçılar yokuşu'n...

    istanbul'da bu moda: her şey küçük harfle başlar
    özellikle yer adları artık özel değildir
    devrimin evrildiği yerde bunu nasıl anlamadım
    kamudan yarattığım rengi gavurlara resmettirdim
    bol sıfırlı resmi plâkalar iliştirdim cüzdanıma
    devletim gülümsedi derin derin
    konur sokak'ta engürü kahvesinde nihat'ın ıstakasının tam ortasına düştü
    ben sıfırın altına düştüm, herkes ağladı

    çocuk sordu, sordu piç kurusu:
    - bu şiirde niye hiç büyük harf kullanmadın?
    - istanbulin giyindim, kendimden soyundum
    belki bir gün anadan üryan, babadan isyan kalır
    bir gün yürür, gider, adam olurum.

    3
    hoşçakal şehrim, şehrim hoşçakal
    an kara tahtam, yan kara yüzüm, son kara yolculuğum
    beni artık gökler, denizler paklar
    kâğıtlara dar gelen kalemler, kalemleri boğan kusmuklar
    nedir ki, neye varır ki, nereye varır dur'um, durağım
    seyrelir içimde rengini unuttuğum bir su
    bir şeyleri kaldırır kaldırır oturturum
    belleğimdeki tek kırıntı bu, ötesi serum
    her şeye varım, kabûsu türki, kâmusû ölüm
    ama o su, ama o su da olmasa
    bilmezler ki o zaman, anlamaz ki zaman
    bir hızar sesi kulak diplerimi ovalar

    hoşçakal şehrim, asıl şimdi, artık şimdi hoşçakal
    dünya hâlâ dönüyormuş- öyle diyorlar."
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük