davranış dinin aynasıdır

entry10 galeri0
    1.
  1. ege cansen'in dün yazdığı yazının son sözüdür:

    http://www.sozcu.com.tr/2...erkes-zevk-aliyor-893513/

    malum, dinciler islam ülkelerinin ve orada yaşayan insanların bozuk halinin islam'a teşmil edilmesine şiddetle karşı çıkarlar. neymiş? "genelleştirmemek" lazımmış... "gerçek islam o değilmiş" filan falan...

    oysa her fikrin, her inancın gerçek değeri toplumda bulduğu karşılıktır... etkilediği toplum ne haldeyse o fikrin, o inancın değerinin o kadar olduğu kesin bir gerçektir.

    teorik düzeyde şunun şöyle, bunun böyle olduğunun iddia edilmesinin manası yoktur. bir kere o iddialar tartışmaya açıktır. ikincisi ve daha da önemlisi, tüm fikirler ve inançlar toplum içinde bir yer bulsun, bir işe yarasın diye ortaya atılır.

    eğer bir fikir veya inanç aradan bin dört yüz yıl geçtiği halde, genele baktığımızda iyi sonuçlar vermekten uzaksa muhakkak yanlıştır. teorik olarak ortaya koyduğu hedefleri yanlış olmasa bile (ki o hedeflerin ne derece doğru olduğu da tartışılır) pratik ve de işe yarar uygulanabilirliği olmadığı için yanlıştır.
    2 ...
  2. 2.
  3. doğrusu "davranış , dinin misyonudur " olan önerme.
    1 ...
  4. 3.
  5. Çünkü din nasihattir, samimiyettir.
    Peygamberimiz güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiştir.
    islamın temeli güzel ahlak, ahlakın özü bilgi, bilginin özü akıldır.
    - Hünkar Hacı Bektaş Veli.

    Bu demek ki din ölçüdür. Yine de dili, dini, ırkı ne olursa olsun iyiler iyidir.
    1 ...
  6. 4.
  7. ha birde yaptığın açıklama pragmatizm üzerinden, olaylara pragmatist bakmanın mutlak doğru olduğunu sana düşündüren nedir orasını anlamadım.
    1 ...
  8. 5.
  9. 6.
  10. "dinin tiyatro haline gelmesi" bireylerin değil, dinin suçudur.

    demek ki o din tesis edilirken, "tiyatro" haline gelmesini önleyecek mekanizmalar kurulmamıştır... yeteri kadar açık, net ve bağlayıcı olunamamıştır. bunun böyle olduğu dinler konusundaki bitmez tükenmez tartışmalardan da anlaşılabilir. konu ne olursa olsun, tartışan taraflara bir kulak verin, göreceksiniz ki iki taraf da tezlerini bir takım dini dayanaklara dayamışlardır ve o dayanakları doğru kabul edersek, iki taraf da haklıdır. çoğu zaman söz konusu dayanaklardan birini doğru, diğerini yanlış kabul etmek için yeterli dini dayanak da yoktur...

    oysa "aydınlanma" ile birlikte devreye giren hümanist fikir akımları, çok daha kısa süre içinde dinlerden çok daha başarılı olmuştur. söz konusu akımlardan etkilenen toplumların hali ortada, dinlerden hala yoğun olarak etkilenmekte olan toplumların hali de ortada...

    "pragmatizm" eleştirisine gelince... soruya soruyla karşılık vermeyi sevmem ama bu sefer kendimi tutamayacağım: olaylara pragmatist bakmanın yanlış olduğunu sana düşündüren nedir?
    1 ...
  11. 7.
  12. "yorumlama ihtiyacı" inançların olduğu kadar fikir akımlarının da bir sıkıntısıdır. her görüş veya inanç yorumlara açıktır doğal olarak... ne var ki konu din olduğunda, ortaya çıkan eser tatmin edici olmayınca suç hemen dini yorumlayanlara atılır...

    peki neden hümanist fikir akımları onca yoruma rağmen, istisnalar hariç, din gibi çığırından çıkıp, toplumları mutsuz edecek bir hale bürünmüyor? neden işlevini yerine getiremeyen fikir akımları tamamen veya kısmen bir kenara atılırken, dinin envai tür zararlı yorumları (ki o yorumların da kökeni yine dindir. hepten dayanaksız değiller yani...) yaşamayı ve halkları mutsuz etmeyi sürdürüyor. hümanist fikir akımları, aralarındaki başarısız olanlar da dahil, sonuçta insanlık tarihi boyunca eşi benzeri görülmemiş bir ilerlemeyi ve huzuru sağlayabiliyorlarken, dinler neden bunu bir türlü beceremiyor?

    velhasıl, insanlığın dinlere ihtiyacı yoktur. insan aklının ürünleri dinlerden bin kat daha hayırlıdır insanlar için...
    2 ...
  13. 8.
  14. kimisinin zaten dikkat çektiğim bir gerçeğe dikkat çekmesine vesile olan mevzudur.

    evet, aynen dinler gibi, hümanist fikir akımları da yoruma açıktır. doğru yorumlar yapanlar da oluyor, yanlış yorumlar yapanlar da... veya dün doğru sanılan bugün yanlış veya o zaman yanlış sayılan bugün doğru çıkabiliyor. aslında bir önceki cümlem meseleyi biraz karikatürize ederek ifade ediyor. durum 0 ve 1 gibi kesin doğru ve yanlışlarla, baş tacı etmekle veya komple çöpe atmakla açıklanacak kadar basit değil. kısaca fikirler fikirleri besliyor ve ihtiyaçları karşılama durumuna göre üretim sürüyor diye izah edebiliriz.

    ayrıca hümanist fikir akımları, dinlerden farklı olarak, doğrudan özlerine yönelik eleştirilere de açıktır ki güçlerinin ana kaynaklarından biri de budur.

    fakat sonuçta, hümanist fikir akımlarının türlü şekilde yorumlanması veya eleştirilmesi o akımların pozitif etkilerini azaltmadı, tam tersi arttırdı. sonuçta hümanist fikir akımları insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir zafere imza attılar. kullandığımız teknolojiyi, sağlık imkanlarını ve dünyanın en mutlu insanlarının huzur içinde, can ve mal emniyetiyle yaşadığı refah toplumlarını yarattılar çok kısa bir süre içinde... ortalama insan ömrünü uzattılar...

    yani söz konusu fikir akımları içinde yanlışı bol olanlar veya yorumlar sebebiyle çarpıtılanlar o akımların mutlak zaferine engel olamadılar...

    peki dinler ne sağladı? koca bir hiç!.. kan, gözyaşı, cehalet, yoksulluk, mutsuzluk... suç? asla ve kat'a dinlerin özünde değil, yorumlayanlarda!.. yersen...

    "müslümanların %90'ı kuran okumadığı için yanlış önermedir" tezine gelince... yahu batıdaki insanların %90'ı voltaire, jean jacques rousseau, montesquieu filan okudular mı? yapmayın.. olmuyor.. biraz daha düşünerek eleştiri yapmanızı öneririm...
    1 ...
  15. 9.
  16. kimisinin dincilerin son çaresi olan "efendim islam bilginleri zamanında şunları yapmıştı" diyerek muhalefet ettiği gerçektir. mesajım biraz uzun olacak ama kusura bakmayın. derin meselelerdeki, tarihi gerçeklere dayanan ciddi görüşler öyle yobazların yaptığı gibi iki kelimelik hap sloganlara indirgenerek ifade edilemez..

    bir kere islam'ın ilk dönemlerindeki bilimsel gelişmenin islam'la veya başka bir dinle alakası yoktur. söz konusu alimler bilgileri yunan ve hint kaynaklarından almış ve geliştirmişlerdir. çalışmalarının batı biliminin temellerini oluşturduğu ise gerçektir.

    islam'ın (veya başka bir dinin) bilimsel gelişmeyi teşvik ettiği, bilimsel gelişme için felsefi alt yapı oluşturduğu filan doğru değildir. bilimsel gelişmenin felsefi altyapısı yunan bilginlerinin dinlerden bağımsız olarak, insan aklını temel almak suretiyle yaptıkları çalışmalardır. islam bilginleri bilimsel çalışmaları için haklılık ve dini meşruiyet temeli oluşturmak için, yunan bilginlerinin oluşturduğu felsefi altyapıyı islam'a monte etmek için uğraşmışlar ve ancak kısa bir süre için başarılı olabilmişlerdi. bugün dincilerin "islam bilgini" diye sahip çıktığı ibni sina'lar, farabiler filan dünün mürtedleriydi o zamanki islamcıların gözünde... yunan bilginlerinin oluşturduğu felsefi altyapıyı islam'a monte etme gayretleri hoş karşılanmıyordu. mesela imam gazali ibni sina'yı tam 24 ayrı sebepten dolayı tekfir etmiştir.

    böylece bilimsel gelişmelere yol açan felsefi altyapının kaynağının dinler olmadığını anlamış oluyoruz. peki dinler bilimi teşvik etmişler midir? tabi ki de hayır.. bugün islam'ın bilimi teşvik ettiği yönündeki tezlerin dayanağı nedir? biri "düşünmez misiniz?", "görmüyor musunuz?", "bunda anlayanlar için çok deliller vardır" türünden ayetlerdir. söz konusu ayetlerin her birine bakıldığında görüyoruz ki aslında hiçbir şeyin araştırılması filan istenmiyor. mesela yıldırımlarla ilgili ayetlerde yıldırımların nedeninin araştırılması istenmiyor. onlara bakarak tanrının varlığı ve gücü konusundaki imanın muhkem hale getirilmesi isteniyor. zaten islam ülkeleri batı karşısında yenilgi alana kadar bu ayetler asla böyle anlaşılmadı. şimdi ileri sürülen tezler tamamen söz konusu yenilginin gerçek sebeplerini örtbas etmek için yakın çağda uydurulmuş tezlerdir. diğer dayanak ise kütüb-ül sitte'de geçmeyen, daha düne kadar sahih kabul edilmeyen "ilim çin'de de olsa alınız" hadisidir. eskiden lafı bile edilmezdi, şimdi moda oldu!... islam bilginleri o ayetlerden veya söz konusu hadisten feyz almış değillerdir. onlar yunan felsefesinden feyz aldılar.. söz konusu hadis ve ayetlerin bilimsel gelişme için yeterli alt yapı oluşturma gibi bir işlevi olamayacağının en açık ispatlarından biri, onlar yeni yorumlarıyla piyasaya sürüleli bayağı bir zaman geçtiği halde islam ülkelerindeki bilimde hiçbir kayda değer kıpırdanma olmamasıdır.

    zamanında ibn'i sina'ların biraz fırsatı olmasının sebebi dini hüccetler değildir. ortada bir çok sebep olmasına rağmen en önemlisini ortaya koymakla yetineyim: o dönemlerde iktidara dini sebepleri bahane ederek itiraz etmek mümkündü zira ehl'i sünnet ve'l cemaat anlayışı henüz toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenmiş ve devlet mekanizmasına eklemlenmiş değildi. dediğimin bir ispatı da ilk ehl'i sünnet alimlerinin yönetimlerden sıkı baskı yemiş olmasıdır. yönetimler din bahane edilerek üstlerine gelinmemesi için farklı fikirler üzerinde çalışılmasını ve o fikirlerin yayılmasını hoş görüyor ve hatta teşvik ediyordu. zamanla din adamları ve yönetimler arasında meş'um bir işbirliği mekanizması kuruldu. ne ki özel durumlar haricinde kimse "allah'ı ve dinini" hatırlatarak yönetimleri eleştirmeyecek, buna karşılık yönetimler de din adamlarının beslendiği vakıflara ve halk üzerindeki tahakkümlerine karışmayacak, onların hoş görmediği fikir akımlarını baskı altına alacaklardı. islam'ın ilk dönemlerindeki gelişmenin son bulmasının sebeplerinden en önemlisi budur.

    batı'da ise yönetimler bağımsızlığı konusunda hassas olan katolik kilisesinden kurtulmak için fırsat kolluyorlardı. aradıkları fırsatları önce rönesansın (ve haliyle hümanist fikir akımlarının), sonra protestanlığın ve daha sonra da aydınlanma dönemi fikir akımlarının ortaya çıkmasıyla yakaladılar. ne var ki (doğrusu, çok şükür ki!) o akımlar sayesinde katolik kilisesinin tahakkümünden kurtuldular kurtulmaya ama aynı akımlar mutlakiyet yönetimlerinin sonunu da getirdi zamanla...
    0 ...
  17. 10.
  18. ispat yükümlülüğü iddia sahibine ait olduğu için tanrı kavramına eleştiri getirmeye zahmet etmeyenlerin görüşüdür ki tanrı kavramı elbette eleştirilebilir ve eleştirilmiştir. fakat o konu bizi başlık kapsamının dışına çıkarır.

    "yobaz" burada efendi gibi görüşünü ifade eden imanlı insanlar için kullanılan bir tabir değildir.

    mevzu bahis ayetler bilimsel araştırmayı teşvik eden, onun için felsefi bir altyapı oluşturan ayetler değil, dini çarpıtanlara yönelik ayetlerdir. aradaki farka dikkat etmek gerekir... malum hadis konusundaki görüşümü ise daha önce ifade etmiştim.

    toparlarsak, eleştirimiz sadece islam'a yönelik değil, tüm dinlere yöneliktir. özetle, dinlerin hiçbir işe yaramadığını ve hatta insanların mutsuz olmasına sebep olduğunu, oysa insan aklının eserlerinin, insanlara hak ettikleri mutluluk, refah ve huzuru sağladığını söylüyoruz. ahlaklı davranmak için dine ihtiyaç olmadığını söylüyoruz. dediklerimize en açık kanıt olarak da dini etkilerden en fazla arınmış olan modern toplumların, günümüzün en mutlu, en huzurlu, en refah içindeki toplumları olduğu gerçeğini ileri sürüyoruz.

    bu teze karşı henüz sağlam bir cevap verilmiş değildir. görüleceği üzere "islam'ın ilk dönemlerindeki bilim" tezi geçerli bir tez değildir.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük