yakın zaman başyapıtı. avrupa sinemasını ciddi mana da takip etmeyi boşa çıkartmayanlardan. los lunes al sol gibi. la vie revee des anges gibi ciddi iz bırakanlardan.
film, aklıma malum son sahnesiyle kazındı. kitabın hediye pakedi olup olmaması sorusuna verilen hayır bu bana olacak cevabıyla. iç geçirtiyor bu sahne derinliğiyle. fakat filmin asıl odaklandığı nokta kitabın zikredilişinden öte, ideolojik düşünce sisteminin baskıcılığının/ zorlayıcılığının ne olursa olsun insanı insan yapan sanata, hümanizmin derinlerine giremeyeceği. zaten bu argüman film boyu iyi bir insan olma sonatıyla göze sokuluyor. işte bu ideoloji- hümanizma ekseninde film sivrildikçe sivriliyor.
almanya'dan son dönem çıkmış good bye lenin, hakikaten başarılı bir filmdi. fakat, das leben der anderen daha da farklı işte! ciddi bir başyapıt, sinemaya dair izlenmesi şart olanlardan!
kaçırmayınız...
10 üzerinden 8.5!
lanet olası balık hafızama mı yanayım yoksa filme dair önemli cümleleri not aldığım kağıdı kaybetme mi yanayım? hoş, ikincisi de birincisinin bir sonucu. rezil bir hafızam var. ona yanayım.
soğuk savaş sovyetlerinde geçen filmde, doğu almanya ve batı almanya futbol takımı futbolcuları arasındaki örnek dostluk ne de güzel anlatılıyor, di mi? oha! bu kadar da rezil değil hafızam. tamam. şakayı kesiyorum.
"başkalarının hayatı"na burun sokmayı seviyoruz. insandaki en temel ve maalesef en rezil dürtülerden biri bu: meraklı melahat'lik. hele 21. yüzyılda... facebook, twitter, tv ile kuşatılmış her yan. kendini önemsemeler, hava atmalar, duyurmak, göstermek için yaşamalar filan. gerçekten tam bir rezillik. zaman zaman bu rezilliğin içinde bizzat yer almam ayrı bir rezillik. konudan saptık iyi mi? kötü.
başkalarının hayatına casus gibi müdahil olarak, gözetlemek, seyretmek, dinlemek ve tüm gözlenenler neticesinde iyilere, -görevinin tamamen zıttı olsa da- yardım etmek, kariyerini hiçe saymak, doğrunun peşinden ayrılmamak... "iyi"liği dosdoğru savunmak. bunlar 21. yüzyıl insanlarının kolay kolay kavrayıp, şiar edinemeyeceği şeyler... filmlerde filan görmek saçma bir umut veriyor işte...
bir de "bu müziği dinleyen-yapan kimse asla berbat işler, kötülük yapamaz" minvalinde bi cümle de vardı ama, nafile. tamamen sallıyor da olabilirim. yiyim hafızamı.
2.25 liraya hürriyet film klübünün bu hafta verdiği iki filmden biri. Filmin parasını verdikten sonra illa ki hürriyet gazetesi almak zorunda da değilmişiz ayrıca. onun yerine farklı bir gazete de alınabiliyormuş.
aşmış filmdir.
budur.
başkasının hayatını yaşamak sorunsalı zaten çok deli bir şeydir. bu delilik de böyle muhteşem sergilenince, yeme de yanında yat olur işte sinema.
Almanca dersinin sonunda izlemistir, gayet basarili bir film. Yanilmiyorsam sahne performansi ve kitabi da vardir. Duzgun bir seyler izlemek isteyenlere oneririm.
ulan ne güzel izliyorduk dediğim yegane filmdir.ayrıca stasi de çok iyi anlatılmıştır.beğendiğim filmler arasında o kadar oscarlık filmlere rağmen 1.sıradadır.1.sıradan ineceği günü merakla beklemekteyim.
kanaatimce filmdeki en sıkı eleştiri, bir rejim ne kadar sert ve acımasız olursa olsun insanın içindeki şefkat ve merhamet duygularının tamamına nüfuz edemez. nitekim "bu müziği bir kereliğine bile bütün kalbiyle dinleyen birisi artık kötü bir insan olamaz" repliği bu durumu net bir şekilde göstermektedir. ayrıca bu filmi ideoloji eleştirisi olarak görmemek lazım diyenlere bir tarafımla güldüğüm de kayıtlara geçsin lütfen.
batı almanyalı yönetmen donnersmarckın berlin duvarı yıkılmadan önceki bir tarihte kurguladığı filmi, 2007 en iyi yabancı film oskarına sahip.
ajan wiesler rolünde izlediğmiz ulrich mühe ise filmin tamamlanmasından kısa bir süre sonra henüz 54 yaşında iken mide kanseri sebebiyle aramızdan ayrıldı.
film insanların değişebileceği üzerine kurulmuş, pek zor olduğunu sansanız da...
çok güzel bir isme sahip olmasına rağmen, almanca'yı "biliyorum-bilmiyorum" arasındaki insanlar için "leben sensin anderen de sana girsin" tadında bir çağrışım yapmaktadır. ciddi söylüyorum, dediğim gözle bir bakın; ilk başta öyle bir anlama geldiğini düşünecekseniz. ne adamım lan.
sosyalizmi ağır bir sekilde elestiren bir film ve öyle bir yerden yakalamıslarki bolsevik ihtilalini yapanlar izleselerdi yok hacımm biz bu işe hiç girmeyelim bu yolun sonu b..ktur dönüsü yoktur dedirtebilecek bir film
sosyalizmin soğuk atmosferini çok iyi yansıtan sahne seçimleri ve kullanılan dekorlardan müziklere değin tam bir dönem filmi olmasını çabucak geçip beni etkileyen romantik yanlarına geçmek istiyorum. insan ruhunun her şeye rağmen kendisini "ben burdayım" diye hatırlatan inceliklerini ve tutkularını buz gibi diyaloglarda bile gözler önüne sermeyibaşarmış bir film. kadının sanat aşkı ve seyircileri için yapabileceklerinin sınırsızlığı ve gizli servis ajanının kendi hayatını mahvetmek pahasına, inandığı bir yazarı kollaması! düşüncenin bir yandan suç sayıldığı ama bir yandan da düşünen/düşünebilen entellektüel insanlara ve sanatçılara içten içe hayranlık duyulduğu bir dönem! berlin duvarı henüz yıkılmamışken başlıyor film ve bitmeden önce de o duvar yıkılmış oluyor. düşüncenin quantum sıçraması yaptığı kusursuz bir zaman dilimi ve makanı. bundan daha uygun bir mekan/zaman olamazdı filmin vermek istediği mesaj için ya da, o dönemi anlatabilecek en sade, akıcı ve vurgulu bir sanat filmi çekebilmek için ancak öyle bir dönem gerekli idi. hitler ve onun yaptığı yıkımla barışabilmiş, dünyaya kendilerini diğer alanlarda ispatlayabilmiş bir ırk olan germanlar için, kendi soğuk! ve karanlık dönemlerini bu kadar objektif yansıtabildikleri için ayrı bir önem arzetmiş ve de en iyi yabancı oscarı alarak bunu ödüllendirmişlerdir. kendi tarihimize ve yüzleşmek zorunda kaldığımız tonla olaya bakıp da " biz ne zaman böyle şeyler yapacağız" dedirtiyor insana. sonra tabi yanağımıza bir tokat atıp kendimize geliyoruz, zira şu an dinleniyor olabiliriz!
mutlaka izleyin diyecem ama, aranızda böyle şeyleri kafası almayacak olanlar da var, o yüzden mutlaka izleyin diyemiyorum. sadece entellektüeller izlesin.
iyi insanların filmidir. kalbi olan insanlar tarafından, kalbi olan insanlara yapılmıştır. film bitince, seyirci, hayatını ve kendisini gözden geçirme ihtiyacı hisseder. insanın bu ihtiyaca ihtiyacı vardır.
sosyalizmin neden çöktüğünün ya da çökmesi gerektiğini bambaşka iki taraf açısından ele almış filmdir. boşuna demiyorum almanlar her şeyi yapmış diye.
(bkz: sonate vom guten menschen)
kapalı kutu olan doğu almanya'nın içinde geçen sadece bir hikayeyi anlatmaktadır bu film. belkide sırf bu yüzden filmin başında sizi öyle derinden sarar, konunun sadece bir yazıya odaklanmayacağını düşünürsünüz ama konu bir yazıda kalakalır. ama o yazı ki kaç kişinin hayatını değiştirmiş hatta sonlandırmıştır. bunun uğruna mesleğini tehlikeye atan ve yıllarını boşa geçiren bir ulrich muhe karakteride mevcut. ancak içimde kalan bazı şeyleri yazmadan edemeyeceğim;
ben sadece o idam yazısını değil sonraki olaylarıda görmek istiyordum. bence sevgilisi ölüp ajan wiesler işinden uzaklaştırıldığında devamını görmek isterdim. birden 4 yıl 7 ay sonra duvar yıkılıyor, 2 yıl sonra tiyatro oyununda karşılaşıyoruz, yazarımız ajanı buluyor ama konuşuyor bile. insan teşekkür eder veya maddi destek sağlar. adam seni korumak için herşeyini kaybetti. tamam şerefli bir iş değildi ama emir kuluydu. sonra senin yüzünden 4 yıl mektup açıyor, 2 yılda reklam dergisi dağıtıyor. sende konuşmuyor, tamam roman yazıp adama ithaf ediyorsunda o kitabın 29.80'lik fiyatını bile adama ödetiyorsun bir kopyasını yollamadan. eh eşek!
bu kadar dertlenmemin sebeplerinden bir diğeride film öyle güzel ayrıntılı başlıyorki sanırsın tüm olayları ifşa edicekler. en azından bu olayın sebeplerini göreceğiz. ama film bu kadar uzun olmasına rağmen belkide daha uzatmamak adına sonu bir çırpıda bitiveriyor.
aklımda kalan birçok güzel söz içerisinde belkide bize en yakın olanını yazarak entry'me son veriyorum;
ulrich muhe diye bir adamı tanımama vesile olmuş güzel film. en son içimdeki deniz filminde bir oyuncuyu bu kadar başarılı bulduğumu hatırlıyorum. filmi iki farklı kişilikle tamamlayan oyuncu iki karakteri de öyle iyi aksettiriyor ki size, inanıyorsunuz ona.
filmin her anı, işte ben bu yüzden bu kadar ödül aldım diyor.
daha entrynin yazım aşamasında öldüğünü öğrendim ulrich muhe'nin. yer aldığı tüm filmleri izlemek, daha fazla filmde izleyemeceğim için hayıflanmak ve bu entryi bir duaya dönüştürmek şart oldu.