2001 yapımlı sosyolojik alman filmi.stanford hapishanesi deneyi olarak da sosyolojide geçen ve kontrolsüz güç güç değildir platformunda denek gardiyan-denek mahkumları inceler.kalitedir,izlemeyenlere tavsiye.
ım juli ve taking sides 'tan tanıdığımız moritz bleibtreu 'nun müthiş bir performans sergilediği filmdir...son derece rahatsız edici bir filmdir aynı zamanda,izlediğiniz şeylerin gerçekliği ,uzun bir zaman zihninizi kurcalamaya devam eder
stanford hapishane deneyi*, yada zimbardo deneyi olarak bilinen, stanford universitesinde, unlu sosyal psikoloji profesoru phillip g. zimbardo ve ogrencileri tarafindan gerceklestirilen calismadan yola cikilarak yapilmis dillere destan film.
business channel'da şu an gösterilen, 4.000 mark karşılığı hapishaneye gidip mahkum-gardiyan olmayı kabul deney insanlarının hayatlarının içine nasıl girdiğinizi anlayamadığınız, sizi hırpalayan bir film. tekrar yayınlarlar diye düşünüyorum.
insanlarin 11 gunde nasil insanliktan cikabileceklerini kanitlayan deneyi konu alan film. lakin schuttel ve bosch haricinde diger karakterler ya cok siradisi (eh o zaman film olmazdi zaten) ya da cok sonuk kalmis. zira filmde yansitilan ortamdan daha gerdirici ortamlarda 11 gunden cok daha fazla duran bir kisiyseniz filmdeki karakterlere kicinizla gulebilirsiniz. aslinda dikkatli incelendiginde nerdeyse cogumuz hayati bu film tadinda yasamaktayiz da pek farkinda degiliz.
--spoiler--
filmde tarek'in tek gecelik iliskisinin romantiklesmesi gibi sacmaliklar keske olmasaymis. artik her filme romatizm koymanin modasinin coktan gectigini anlamalari lazim. keske o bolumler yerine schuttel'le ilgili bi kac biseyler yapsalarmis.
--spoiler--
başlangıçta ne kadar psikolojik testler yapıldıysada insanların günlük hayatta gerçekleştiremedikleri hırs ve iktidar arzularının kendilerine bir olanak sunulduğunda nasıl coşkulu bir hal aldığını gösteren bir deneydir bir filmdir hoş bir filmdir..
çöküş filmini de yöneten oliver hirschbiegel'in yönettiği moritz bleibtreu, christian berkel, oliver stokowski, wotan wilke möhring, justus von dohnanyi ve maren eggert adlı oyuncuların oynadığı 2001 yapımı psikolojik gerilim türünde bir sinema filmi.
(bkz: requiem for a dream) altında bilmem ne kaç sayfa entry burda 17 tane görünce düşündüren film olmuştur..gerçi sanatçı ya da sanattan anlayan bi kimse değilim..ama nacizane ,biri dış etkilerle mahvolan yaşamları anlatırken * diğeri sende , bende , ayşe'de , annemde , çocuğunda olan en ilke güdüyü "kontrol etme hırsını" darwin'in deyimiyle "doğal seleksiyona karşı en güçlü olma yarışını" anlatıyor..belki de , ikincisi insanın sürekli törpülemek ya da unutmak istediği bi güdü olduğundan film kimilerince requiem for a dream kadar tutulmamış..oysa dışarıdan vucuda sokulan bi maddenin , beyni etkileyip bilinç dışı şeyler yaptırmasından çok daha acı verici bence , insanın doğası gereği güç sahibi olunca canavarlaşması..
autumnblaze nin dediği gibi insan oğluna geçici ve sahte bile olsa bir mevki verdiğiniz zaman alttaki insanları nasıl ezebildiğini gösteren müthiş film . türünün en iyilerinden .kesinlikle izlenmeli . gercekler neden rahatsız etsin.
çok etkileyici bir film. hayır mükemmel çekilmiş, konu mükemmel işlenmiş değil ama filmin konusu çok etkileyici ve deyim yerindeyse 'titre ve kendine gel' der cinsten bir film.
bana göre filmde asıl işlenen konu korkudur; korkunun nelere sebep olacağıdır. aslında durmadan 'yanlış' dediğimiz, 'insanları köleleştiriyorlar, özgürlüğünü elinden alıyorlar' dediğimiz sistemin simülasyonu gibidir filmin konusu olan deney. ayrıca korkunun: korku vermek isteyen, otorite sahibi olmak isteyen kişide kibir, bencillik, liderlik gibi hisleri tetiklediği; korkuyla yönetilen kişilerde ise düşünememek ve bununla dolaylı olarak akılı engellemek, köle olmak, gerek maddi gerek manevi acı çekmek gibi şeylere sebep olduğu görülmektedir. ve biraz daha derine inersek aslında korku salmak isteyen kişilerin, yani otorite sahibi olmak isteyen kişilerin de korku saldığı kişiler gibi olmaktan korktuğu için o kişilere eziyet çektirmektedir, onlara korku salmaktadır. yani kişiye korku aşılandığı için, o da başka bir insanın kölesi olmaktan korktuğu için, başka insanları kendisinin kölesi yapmaya çalışıyor. yani korku eşittir insafsız bir yaşam ama ne yazık ki sistem bunun üzerine kurulu. ve sen korkacaksın, senden sonrakiler de korkacak. bir süre sonra korktuğun için kimseye yardım edemeyeceksin ve insanlık ölecek. işte o zaman biyolojik robotların verdiği savaşı izleyebileceğiz, ne yazık ki!
son olarak diyeceğim şudur ki: ayık ol arkadaş! düzenin farkında ol! ister istemez düzenin bir parçasısın ama bunu farkında ol. kendini gözlemle, sık sık düşün ulan. ben niye böyle oluyorum? neden böyle bir sistem var? neden insanlık ölüyor? neden sevgi yerini gerek fiziksel, gerek duygusal savaşlara bırakıyor? düşün bunları arkadaş! farkında ol! sen bunları düşündükçe korkudan uzaklaşacaksın, korkmayacaksın. ayrı bir gayrete gerek yok arkadaş, sadece düşün; sadece kendini ve çevreni gözlemle. başta ne dedik 'korku düşünmeyi ve akılı engeller' sen düşünürsen korkmayacaksın, insan gibi yaşayacaksın. en önemlisi insan olacaksın ulan, insan!
insanların sadece 14 gün(cük!) sürecek rollerine ne kadar sürede uyum sağlayıp, kişilik değiştirdiklerini görebileceğimiz filmdir.
deney başlamadan önce birlikte sigara içip sohbet eden adamların daha ikinci günden itibaren agresifleştiklerini, toplumda * sınıflandıramadığı varlıklarını, başka birinin yönlendirmesiyle somut bir kişiliğin içine oturttuklarında bunu ne kadar kolay benimsediklerini, ve 6 günde bu denli zıvanadan çıkmalarını * hayretle seyrettim.
--- spoiler ---
filmin bence tek saçma tarafı tarek' in küçük bir araba kazası sonucu başlayan tuhaf ilişkisinin olayın içine girme şekliydi. ikisinin arasındaki ilişkinin tam anlatılmamasından mıdır nedir, kızın adamın peşine bu denli düşüp o son gece deney alanına gelmesi ve finale kadar olayın içinde olması gereksiz bir ayrıntıydı.
--- spoiler ---
stanford prison experment olarak da bilinen deneyi inceleyen film. gerçek deneyle filmdeki hemen hemen aynıdır. iyi yada kötünün sonradan kazanılmadığı, o eski mistik eşitliği bozmanın psikosomatik tahlilleri falan filan argümanları var işte. beklediğim kadar sinir bozucu değildi. ama yine de başarılı film. im juli' den hatırladığım moritz bleibtreu apayrı bir rolde güzel durmuş. yönetmen ise resmen düz adam. filmi dümdüz çekmiş. ya da ben dümdüz izledim. ne zorlama entry oldu be. neyse vasat üzeri...
çok mükemmel bir film değil, ama kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden birisi.
bir kere konu çok orijinal. gerçek hayatta yapılmış olan deneyden yola çıkılarak çekilmiş bir film.
işleyiş biraz basit kalsa da yine de zevkle izlenebilecek bir film.