bütün filmleri ile birlikte, özellikle; requiem for a dream ve the wrestler eserlerine bakıldığında ne kadar zeki bir yönetmen olduğunu da göstermiştir.
kendisinin cristopher nolan la çok fazla ortak yönü olduğunu düşündüğüm müthiş yönetmen.
ikisininde az ama öz ve müthiş filmleri var,
ikiside daha genç yönetmen,
ikiside son 10 15 yıl içinde en iyi film yapan yönetmenler arasında bence,
bu arada darren ağabeyin 2014te çıkacak filmi. http://www.imdb.com/title/tt1959490/
birbirinden şahane filmleriyle öne çıkan yönetmendir. adete her filmde kendini geliştiriyor. Henüz kötü film çekmedi umarım böyle devam eder. " Noah" filmini merakla bekliyorum.
Dün gece uyuyamadım..laptopu açarsam hiç uyuyamayacağımı bildiğimden, tv de zapinge başladım..kanaltürk denen dandik kanalda inanılmaz bir filme rastladım..izlemeye doyamayacağım...
ve yine o adamdı....
''Darren Aronofsky''
kelimelerle ablatılamaz bir zekaya ve düşgücüne sahip bu insanüstü varlık çektiği filmlerle insanları en dipsiz kuyulara atmaktadır..
bu şahsiyetin filmlerini her izleyişimde
''beden aklın hapishanesidir'' fikri beni iyiden iyiye rahatsız ediyor....
Requiem for a dream filmiyle şoka sokmadığı kaç insanevladı vardır ki? yada basit bir el kamerasıyla çektiği Pi ile ??
bu adamla hala tanışmadıysanız kendinizi şansız hissetmek inanılmaz bir iYiMSERLiKTiR....çünkü şansız değil %100 zavallısınızdır !!
yeni dönem hollywood sinemasının en yetenekli yönetmenlerinden birisi. sadece üç filmini seyrettim, benim için bir başyapıt düzeyinde olan black swan, the wrestler ve requiem for a dream seyrettiğim filmleri. bu üç filminde yaptığı en önemli şey; artık günümüzde hele de sinemada unutulmaya yüz tutmuş bir şeyi, insan bedenini tüm yanlarıyla, eksikleriyle, aksamalarıyla, güzelliği ve çirkinliğiyle perdeye yansıtması, bedeni sadece bir sinemasal obje olmaktan çıkarıp karakter yaratmanın temeline oturtması, ruhsal değişimlerin bedene yansımasını filmlerinde kullanıyor olmasıdır. insan ruhunun karanlık noktalarında gezinirken, uyuşturucu müptelalarının yaşadıklarını yahut eski bir güreşçinin eski bir şampiyonun ününü geri kazanmasını veya sanat hayatının en önemli işini yapmaya hazırlanan bir balerinin hikayesini anlatırken, anlattığı karakterlerin sadece ruh haline girmekle kalmamış, bütün bunların bu karakterlerin bedenlerindeki yansımasını da müthiş bir görsellik içinde sunmuştur. özellikle de black swan filminde baş karakterin bir yandan cinselikle olan imtihanı, bir taraftan annesiyle olan çekişmesi ve bir taraftan oyunun yönetmeniyle olan git gelli ilişkisini ve baleye olan tutkusunu sadece görüntülerle değil, karakterin bedeni üzerinde oynamalarla da anlatmıştır. aynı filmde uzun ve yorucu geçen çalışmalar sırasında deforme olmuş ayaklarını yahut annesiyle arasındaki sorunların temel kaynağı olan alerjik reaksiyonları, kaşınması, kanaması her haliyle beden karakterin sadece bir giysisi değil gerçekten de onun bir parçası olmuştur. sırf bedenin sadece güzel kızlar ve yakışıklı erkeklerin paketi olarak görüldüğü bu dönemde mickey rourke'un yahut natalie portman'ın bedenlerini bir paket olarak sunmak yerine onların bir parçası olduğunu hissettirmesi bile aronofsky'nin başlı başına iyi bir yönetmen olması için yeter de artar bile. umarım aronofsky film yapmaya devam eder ve insan bedenini susturduğumuz, karşılıklı konuşmayı bile hayatımızdan çıkarıp sadece ekranlarla iletişim kurduğumuz bu çağda bize insan bedeninin varlığını hatırlatmaya devam eder.
özellikle karakter betimlemeleri ve iç dünyalarının izleyenlere yansıtılması üzerine mükemmel işler çıkardığını düşündüğüm yönetmen.
requiem for a dream'de özellikle ellen burstyn'ın canlandırdığı kilolarından kendi kendine akıl bozukluğuna giden yolda ''sara goldfarb'', black swan'da kendini çözmeye çalışan ve yine kendi kendisini aşıp gelen nina* karakteri; the wrestler'da küllerinden doğmaya çalışan ''randy robinson''* ve özellikle iç dünyasında aradığı ölümsüzlük ile eşi ve hastalığı arasında mükemmel bir bağ kurduğu the fountain filminde mükemmel bir iş çıkartmış, hugh jackman ın canlandırdığı ''tomas'' karakteri.
son olarak noah filmi ile vizyonlarımıza konuk olacak. russel crowe ile yine mükemmel bir iç hesaplaşma karakter üzerinden film örme örneklemesi izleyeceğimizden şüphem yok.
Filmlerinden anladığım kadarıyla, kızlarda, kısa kahverengi saç,beyaz ben, düz saç, hafif kırılgan nazik tip seviyor. ayrıca bu adam küvette sevişmeyi de çok seviyor muhtemelen de haftasonları eşiyle beraber cıbıl cıbıl banyo keyfi yapıp içinde sevişiyorlardır. matematik,psikoloji ve mitolojiye ilgi duyuyor, ve filmlerinde rahatsız edici detaylar da çok var. dümdüz giden bir filmde mesela black swan olabilir bir anda gelen sahnelerle hee noluyor lan hee kız hasta hee falan oluyorsunuz. bir çok filminde bu var. onun dışında iyi adam hoş adam, kadında zevki bayağı iyi. şu gözlemlerimle kafamda eşini canlandırmışım ki tam da belirttiğim özellikle çıktı eşi. helal olsun.
the wrestler gibi sıradan bir filmi sanırım mickey rourke için çekti. yoksa başka bir izahı olamaz, ben hiç beğenmedim.
oysa pi ile gönüllerimize girip requiem ile kalplerimizi sarsmıştı.