neler oldugunu degil de, nasil oldugu anlatilmis. bi solukta bitiyor evet, ortada bi gariplik de var evet... deli ediyor adami bu caresizlik evet. ama niye? herkes okusun, herseyi okusun. fikir edinsin.
he cok tarafsiz oldugunu da dusunmedigim bir kitap.
deniz'i, yusuf'u, hüseyin'i ve nice arkadaşlarını...
hava nasıl da puslu
bulutlar yumak yumak yığılmış ağaçlara
incecik boynundan süzülen ter
karışırken böğründen fışkıran kana
öyle derin öyle berrak ki
üstelik: çayır kuşlarının gözleri kadar
pusudan gövdene alçakça sokulmuşlar
dehşet aç kurtlar gibi ellerinde -sinsi ve kirli-
oysa
onların göremediği bir şey var
kanınla yıkadığın toprağa
kalbinden rüzgara usulca ilişerek
savrulan isyan filizleri
thko (türkiye halk kurtuluş ordusu) adlı devrimci örgütün önderlerinden deniz gezmiş, yusuf arslan ve hüseyin inan'ın dışarıda son günlerini ve yakalandıkları dönemi, asılmaya giden yolda yaşadıklarını ve idam süreçlerini anlatan nihat behram kitabıdır. defalarca, hatta o dönemlerde her gün dava ve toplatılma konusu olmuştur. bir çok kez toplatıldı ve yasaklandı. daha sonra aynı kitap, "yürekleri şafakta kıvılcımlar" adıyla yeniden yayınlandı ancak tekrar toplatılıp yasaklandı. uzun süre sonra kitap hakkında beraat kararı çıktı. yazarı nihat behram ise 17 yıl boyunca siyasi sürgün hayatıyla yurt dışında yaşadı.
33.baskı arka kapak
-Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!
1968'ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi.Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, Gerçekçi ol, imkansızı iste! diye haykırdığı günlerdi.
Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye'de yükseklere taşıdılar.ABD'ye, NATO'ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler.
Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, Asalım, asalım! çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalıştılar...-
delikanlım,
iyi bak yıldızlara.
onları belki bir daha göremezsin.
belki bir daha
yıldızların ışığında kollarını
ufuklar gibi açıp geremezsin.
...
delikanlım,
sen ki,ya bir köşe başında
kaşından kan sızarak gebereceksin.
ya da bir devrimci gibi darağacında
can vereceksin..
nihat behram'ın nitelikleri yukarıda verilen kitabıdır. mevcut yönetimden farklı düşünmek dışında aşikar bir suçları olmayan üç gencin ucuz, adi mahkeme oyunlarıyla nasıl katledildiğini anlatan, anlattıklarını delillere dayandıran etkileyici olmayan ama etkili olan bir kitaptır.
1998 yılında adı geçen kitaptan, senaryo düzenlemesi ve yönetmenliği reis çelik'e ait olan, hoşçakal yarın adlı bir film uyarlandı. film sadece bir uyarlama olarak kaldı ve kitabın verdiği heyecanı vermedi, yaşattığı duyguları yaşatamadı. başrollerini berhan şimşek, tuncel kurtiz, tuncer necmioğlu, mazlum çimen, bülent çolak, bedri baykam... gibi bilinen isimlerin paylaştığı filmde deniz gezmiş rolünü berhan şimşek oynamıştır. (daha doğrusu katletmiştir.)
film kitaba da sadık kalmamıştır. çeşitli kaygılardan ötürü, baş ağrıtacağı düşünülen bir çok ifade ya çıkarılmış ya da değiştirilmiştir. normalde oyunculuğu çok da kötü görülmeyen berhan şimşek muhtemelen deniz gezmiş olmanın ne demek olduğunu kavrayamadığı için çok kötü bir performans sergilemiştir. zannımca deniz gezmiş bir günlüğüne dünyaya geri gelip de filmi izleseydi ilk işi senaristi öldürmek, ikinci işi de berhan şimşeği dava etmek olurdu. çünkü kendisine ait olan birçok söz berhan şimşeğin yakışıksız sesi ve duruşuyla, değiştirilmiş olarak sunulmuştur filmde. (örneğin; deniz gezmiş kahrolsun emperyalist türkiye derken, filmde bu söz yaşasın demokratik türkiye olarak değiştirilmiştir.)
berhan şimşek ile ilgili bir diğer dikkat çekici unsur da şu anda milletvekili olduğu partinin (chp) o dönemde deniz gezmiş ve arkadaşlarının idamına büyük bir oy oranı ile onay vermiş olmasıdır. yani şöyle bir tablo çıkmıştır ortaya; önce astıran zihniyet, sonra çıkıp “neden astınız garipleri” diyerek kendilerince yiğitlik yapmakta, bir bakıma kendilerini, belki biraz da vicdanlarını tatmin etmektedirler.
aynı tablonun bir benzeri de yakın zamanda çizildi, aynı zihniyet tarafından. son birkaç seneden beridir onlarca insan f tipi ceza evleri ni protesto etmek amacıyla ölüm oruçları tutup ölürken aynı adamlardan hiç ses çıkmamıştır. (çıkan cızırtıları ben ses olarak değerlendirmiyorum. ona bakarsanız karıncalar da her gün birbirlerine bağırıp dururlar ama kendileri dışında hiçkimse onların sesini duymaz). bu güne kadar ses çıkmamıştır ama belli de olmaz, belki yıllar sonra berhan şimşek gibileri bu defa da döner ölüm orucu tutanların hayatlarını anlatan filmlerde oynarlar. gerçi onları oynamak kaba tabirle ifade etmek gerekirse biraz g. (kaba et) ister. yine de belli olmaz. orda da belki bir senaryo hilesi olur, 250 gün ölüm orucu tuttuğu halde hiç zayıflamamış, hiç kilo vermemiş, sadece basit bir makyajla yüzüne az buçuk bir yorgunluk ifadesi verdirilmiş olan bir berhan şimşek tipiyle (ya da tiplemesiyle) karşılaşabiliriz. bu rol, mücadelesi için ölüm orucu gibi her babayiğidin harcı olmayan bir eylemi gerçekleştiren kahraman ruhlu dava adamlarını ne kadar yansıtır, artık ona da ölüm oruçlarının, ölüm orucu tutanların yakın tanıkları karar versin.
Daha çok yazarın ( kendince haklı) duygusallığına yer veren ama döneme ilişkin bilgi konusunda biraz kısır kalmış kitaptır. döneme ve yaşananlara ilişkin bilgi daha kapsamlı almak isteyenlere turhan feyzioğlu'nun deniz adlı kitabını tavsiye ederim.
denizler yusuflar hüseyinle türkiye'de dervime ve devrimi korumaya çok önem vermiş liderlerdir.. halkın sadece( halkın yapacağı ) bir devrimle mutluluğa ve huzura ulaşacaklarına inanmışlardır..denizler atatürkçü'dür..ama marksizm ve leninizmi de benimsemişlerdir.. bu yolda epey yol katetmelerine rağmen faşist yönetim onları bizlerden almışdır.. ve deniz'in yusuf'un hüseyin'in ve diğer bu uğurda can verenlerin bizden istediği devrimi gerçekleştirmemizdir.. ve ben bir devrimci olarak söz veriyorum ki canımın pahasına da olsa devrimi gerçekleştireceğim.. bu sisteme köle olmaktansa darağacında ölmeyi tercih ederim..
--spoiler--
Biraz sonra asmaya götürecekler beni,
Biraz sonra dalımdan koparıp öldürecekler beni,
Hoşçakalın sevdiklerim;
Dört mevsim, yedi kıta, mavi gök...
Bütün doğa hoşçakalın...
Hoşçakalın sevdalılar,
Çocuklar, üniversiteliler, genç kızlar,
Sonsuz uzay, gezegenler ve yıldızlar,
Hoşçakalın...
Hoşçakalın senfoniler, oyun havaları,
Sevda türküleri ve şiirler.
Bildirilerimizin ve seslerimizin yankılandığı şehirler.
Dağlarında yürüdüğümüz toprak,
Yalınayak eylem adımlarıyla geçtiğimiz nehirler hoşçakalın...
Hoşçakalın ağız tatlarım;
Sıcak çorbam, çayım, sigaram...
Havalandırma sıram, banyo sıram, kelepçe sıram...
Parkamı, kazağımı, eldivenlerimi, ayakkabılarımı,
Ve kalemimi, ve saatimi,
Ve kavgamı bıraktığım sevgili dostlar
Hoşçakalın, hoşçakalın...
--spoiler--
lisedeyken okumaya çalıştığım kitap. yurt müdürü kitabıma el koymuştu hatta. kavga kıyamet geri almıştım kitabı.
neden okuyup kendi doğrularımızı bulmamız engellenir ki?