esnafspor'un son maçında soyuma odasında, santrafor serkan mızıkçılık yapar. kendince haklı olarak, amatörde şampiyon olduklarında o takımdan kimse kalmayacağından maça çıkmak istemez. o anda torba suat, çocuklarına anlatacağı bir hikayesi olacağından, hatta o anda orda bulunan çocuğun çakmak gözleri için çıkıp şampiyon olalım, yemişim profesyonelliği gibisinden bir konuşma yapar ve bunlar çıkar maçı kazanırlar. ertesi sene serkan yedek kulübesine, takımın geri kalanı mahalle kahvesine gider tabi, ama artık anlatacakları bir hikayeleri vardır... yıllar sonra bu sefer gerçek hayatta, aynı şehrin takımı süper ligde devrim yapar ve bizans efsanesini yıkar. yüzmilyon euroluk kadroları, beşte bir bütçesiyle dize getirir. bursaspor bu sene küme de düşse, şampiyonlar liginde herkesten sekiz tane de yese, artık hepimizin çocuklarımıza anlatacağı bir hikayesi vardır. bu yüzden filmde de dediği gibi futbol fena halde hayata benzer.
yeni sinamacılar olarak başlayan serdar akar imzalı türk filmidir.
hacı karakteri ders olarak okutulacak bir karakter. oyuncu kadrosu kaliteli 2000 yapımı film.
points: 7.6
bu akşam iyice futbolu ve hayatı ne kadar güzel anlattığı anlaşılmıştır.
abdürrahim albayrak'ın sözlerine, taraftarın nefretine ve kazım'ın yedek klübesindeki yüzüne baktım... aklıma rafet el roman'ın oynadığı iznikli serkan karakterinin son maçta soyunma odasında ettiği laf geldi:
''şampiyon olsak ne olacak? cem klübü alacak her şey bitecek! takım ölüyor! mahalle bitiyor! anlamıyor musunuz?''
''şu göbeğinize bakın lan! sizi tutarlar mı bu takımda zannediyorsunuz? hepinizi kovacaklar! sizi de hocam, sizi de...''
demem o ki galatasaray kazansaydı da olan olacaktı. ancak galatasaray bir esnafspor kadar olamadı.
Hayatta bazı güzel şeyleri az sayıda insan keşfeder,bu film de onlardandır işte..
Üç kuruşluk filmlerin gişe rekoru kırmasına karşı sessiz sedasız bi şekilde efsaneler arasına ismini yazdırmış bir başyapıt, belki de budur bu filmi bu kadar özel yapan...
Zira "hayat fena halde futbola benzer" diyaloğunu bugün hatırlayıp kullanan insanlara dikkat ettiğinizde bu kişilerin hayata farklı bakanlar olduğunu farketmeniz zor değildir.
--spoiler--
antremanda serkan'ın her şutu zımba gibi kale çizgisini süratle geçmekte. kalecinin yapacağı hiçbir şey yok golleri yemekten başka. serkan, kendisini futbol kalitesini ispatlarcasına mağrur bakışlar atmakta sağa sola! işte o sıra, suat'ın kaleye koşar adımlarla değil tam manasıyla koşarak geçmesi ve o zımba şutlarınla golü bana atamazsın bakışı akıldan çıkmaz efendim. nitekim suat'ın kaleye geçerken ki koşmaları boşuna olmuş, serkan bir vücut çalımı atıp karşı kaleye doğru ilerlemiştir. bu suat için hayata dair iç burkan bir detay gibidir.
hacı'nın hayat kokan felsefik çıkarımları kadar, aynur'un hep ulaşılamaz zor kadını oynadığını ifadelerken ki gerçekçi tavırları dikkate değerdi. bu argüman kadın-erkek ilişkilerindeki etki-tepki yetisine vurup vuruşturan haliyle göz kamaştırdı.yani bir nebze hacı, hayat kokan felsefik ruh haliyle duygusallığın ağır bastığı bir insanken aynur kendisini ulaşılmaz kılıp gizleyen birisiydi. açık insan olmakla açık insan olmamak arasındaki fark iki usta oyuncuyla hayat buldu.
--spoiler--
erkan can 'ın özellikle de savaş dinçel 'in harbi oyunculuğuna tanık olmak akılda güzel şeyler bırakıyor.
+kim yedi lan benim çikolatalı gofretimi
-ben bilmiyorum ahmete sor
-ben nerden biliyim en son mehmet vardı evde
-ben giderken ali içerdeydi
-yok oğlum salihgil geldi onlar girdi odana ben hiç girmedim
-ben girdiğimde gofret yoktu
+şimdi ziktim ebeni sen yedin demi lan
-benim pas atacağım kimse kalmadı diye mi benim başıma kaldı lan suç. **
- niye böyle oldu be abi? ben çok sevmiştim be abi...
o kadar mektup gönderdim, insan bi cevap yazar... benim günahım ne be abi?
- bak koçum, belli olmuyor ama benim bir tek kulağımın arkası kaldı.
artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. sevgililer, bizim
olanlar ya da olmayanlar hepsi iz bırakır! bu izler şimdi seninki gibi çok derinini çiziyor,
hepsi kalır! ama inan, yeni izler de olacak. yaşlıları düşün! sanki herşeyi bilirlermiş
gibidirler, ama öyle değil. ne kadar acı çekersen çek şunu hiç unutma çizilicek bi yer hep
vardır ve çizecek bi yer. ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya, ya da
resim olurlar senin gibi kazına kazına...
...o artık yok! belki de hiç yoktu... hadi sil gözlerini; bu kadar diyet yeter!
--spoiler--
Yeni Sinemacılar ortaya çıktıkları 90ların ikinci yarısından itibaren, her filmlerinde, toplumda oluşan her türlü dönüşümü, oluşturduğu güçlü ve gerçekçi karakterler ve onların yine gerçekçi diyalogları ile önümüze sermeye çalıştı. Kısaca edinilmek zorunda kalınmış dertleri, kendi kameralarıyla nasıl gösterebiliyorsa öylece gösterdiler. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar da, şimdilerde akımdan ayrılmış olsa da Yeni Sinemacıların ortaya çıktıkları dönemde akımın başını çeken Serdar Akarın 2000 yapımı ikinci filmi.
Filmi özelinde değerlendirmeden önce biraz akımın dertlerine bakmak daha sorunsuz bir bakış açısı edinmemizi sağlayacaktır hem bu film hem de diğer filmleri okumak açısından. Akım her filminde toplumda kendine göre bir yer edinmiş bir katmanı ele alıyor. Örneğin ilk filmleri olan Gemidede kum işçilerinin, Lalelide Bir Azize filminde Laleli gecelerinde hayatlarını devam ettiren insanların hayatlarını, bir özgün olay üzerinden genel kesitler vererek anlatmaya çalışıyor. Son olarak ise Çoğunluk filminde toplumun çoğunluğunu oluşturan orta sınıf bir Türk-Sünni aileden yola çıkarak bu katmanın kendinden olmayanlara bakışını ortaya seriyor. Akım genel sinema anlayışına zıt bir profil çiziyor. Perdeye, insanların görmek istediği gerçekliği pek olmayan olay örgülerinin yerine, hepimizin bir şekilde tanıklık ettiği veya edilebileceklerini yansıtıyor. Argo dili ve cinselliği gerçek hayatta ne kadar kullanılıyorsa o kadar gösteriyor. Diyaloglar orada burada karşılaşabileceğimiz cinsten. Karakterlere insan olmalarının üstünde bir misyon yüklemiyor.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, 12 Eylül sonrası ülkedeki türlü kurumların geçirmek zorunda kaldığı profesyonelleşme sürecinin Bursada bir mahalledeki yansımasını ortaya koyuyor. Fakat filmde asla bağıran bir darbe sonrası mevcut değil, çok daha ince işlenmiş bu durum. Elbette ki arka plan, iyi oturtulmuş çeşitli insan ilişkileriyle desteklenmiş durumda. Filmi diyaloglar üzerinden yorumlamak kesinlikle onu anlamanın en iyi yolu. Filmin girişinde Hacı karakterinin Hayat fena halde futbola benzer. şeklinde başlayan cümleleri bize, mahalle gibi birbirine tutunmak zorunda kalan hafif geniş aile olarak tanımlanabilecek insan toplulukları arasında dayanışma gerekliliğini özetliyor. Burada ifade edilen dayanışma, filmde kendini mahallenin futbol takımı üzerinden somutluğunu buluyor. Mahalledeki bütün esnaf imkanları ölçüsünde takıma destek olarak aralarında bir ortak değer yaratma çabası içerisine giriyor. Yaratılan bu ortak değer sayesinde vasıfsız bir karakterin ortaya çıkması engelleniyor ve herkes kendine saygı duyulabilecek bir alan yaratmış oluyor. Filmden bu duruma örnek verecek olursak Torba Suat karakteri sevdiği kadından karşılık alamamış, babası tarafından işe yaramaz diye nitelendirilmiş klasik bir kaybeden karakter olmasına rağmen, takıma emek verip onu hayatının baş köşesine koyarak tutunacak bir dal bulmuş ve kendini var etme çabasının meyvesini almış oluyor.
Film kadın-erkek ilişkilerinden de geri kalmıyor. Ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya ya da resim olurlar senin gibi kazına kazına. repliği ile filmin konuya yaklaşımı basit bir biçimde özetlenebilir. Herkesin hayatından bir şekilde geçmiş olan, ilk veya son olacaklarını asla kestiremeyeceğimiz sevgililerin, isteyerek ya da istemeyerek üzerimizde bıraktığı etkileri yalın bir şekilde anlatıyor. Bunun yanında kazımanın öznesinin biz olabileceğimiz de atlanmıyor. Hacı ve Aynur karakterlerinin ilişkisi geç kalınmış olanı gözümüze sokuyor. Aynur karakterinin ölüm döşeğindeki Hacının evlenme teklifini kabul etmemesiyle ucuz romantizmden kendini uzak tutuyor. Hacının Her zaman kraliçelik peşindesin. şeklinde başlayan uzun konuşması kadın-erkek ilişkilerinde çoğunlukla girilen basit çıkmazın özeti olarak karşımızda beliriyor. Bunların yanı sıra Torba Suatın platonik sevgilisi Nurtene yazdığı mektuplarda kullandığı kalıplar o dönem ilişkilerinin kurulma şeklini de şimdiki nesle aktarıyor. Yine Torba Suatın bu ilişki için yaşadığı trajikomik olay ve mektuplarla ilgili yaşadığı paranoya ise güçlü bir detay olarak filmde kendine yer ediyor.
Son olarak ölüm konusunda insanlığın evrensel çaresizliği filmin finalinde. Hacının ölümü ve Torba Suatın dilinden dökülen Ölecek başka adam mı yoktu lan? şeklindeki yakarışı oldukça tanıdık. Söz konusu tepki hepimizin kaçınılmaz sonun hep farkında olarak yaşamamıza rağmen, sevdiğimiz herhangi bir kimsenin ölümü karşısında verdiğimiz sıcacık bir tepki.
Bu yazı Savaş Dinçel, Erkan Can ve Müjde Arın başrollerde oynadığı film üzerine çok basit bir yorumlamadır. Bu yazının biraz daha anlamlı olmasını istiyorsanız filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
serdar akar'ı serdar akar yapan filmlerden bir tanesi, filmde denilen gibi hayat zaten bir futboldur, serdar akar her zaman ki gibi adını ortaya koymuş adam yapıyor aga.
bu filmi izledik den sonra canım şu anda acayip pes oynamak çekti, bir de becoma a legend ligi oynuyorum iyi mi.
suat'ın hacı hocanın öldüğü an verdiği tepki:
''ulan işte şimdi yenildik, yenildik sonsuza kadar, atıldık lan ihraç edildik lan, yenildik lan... Adalet mi lan bu başka adam mı kalmadı he? adalet mi lan bu adalet mi lan bu...''
arka planda kalmasına rağmen insanı etkileyen başyapıt. hacı karakteri diye bir karakter var ki filmi resmen alıp götürüyor zaten. replikleri, çekimleri, anlattığı olaylar harika lan tek kelimeyle harika.
--spoiler--
kapalı dükkana kira ödedik işte.
--spoiler--
başta çok sıkıcı başlayıp sonradan açılan, birçok efsane replik ve sahnesi olan esnafspor filmi. filmin sonunda konuları çok güzel bağlamışlar birbirine.
ne kadar %100 katılmasam da şu replik insanın toplumsal bir varlık olduğunu futbol konsepti içinde çok güzel açıklıyor:
hayat, futbola fena halde benzer; futbol şahsi beceri gerektirir ama aslında toplu oynanan, yani insanların bir takım halinde oynadıkları bir oyundur. hayat da öyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa kaybedersin. evet, kaybedersin.
rahmetli savaş Dinçer'in harika bir oyunculuk çıkardığı ve futbolun asla sadece bir futbol olmadığını en güzel anlatan film. erkan can'ı da unutmamak gerek tabii.