okuyacak hep daha önemli şeyler olduğu için kayıp sembol romanını yeni okuyorum.
Yarısına da yaklaştım... Gene çok sürükleyici yazmış tabii hergele, elden bırakılamıyor, af buyurun sıçarken bile okuyorum, "bitmesin" diye de yavaş yavaş okuyorum.
Hayır, "Türkleri kızdırdığı" söylenen yerine henüz gelmedim, kızacağımı da pek sanmıyorum. Bir romana kızmak, zevzeklere özgüdür.
aslında romanın isminin gerçek çevirisi: "Yitik Simge"... Ama adının bu çevirisi "entel" koktuğu da bir gerçek... Jane Austen'in "Gurur ve Önyargı" romanını bizim kadın okur anlasın diye "Aşk ve Gurur" yapanlar, bunu da herhalde bu yüzden "Kayıp Sembol" diye çıkartmışlar. çoktan okumuşsunuzdur zaten ben biraz geriden geliyorum.
Ya da bu konuyla hiç ilgilenmediniz, kafanızı "maaş bu ay zamanında mı yatacak" ya da "acaba şu kız bana verir mi" soruları ile kurcalayıp hayatınızı boşa harcadınız. Meşrebinize kalmış orası.
neyse çok geç yapılmış bir inceleme olacak ama en azından yapmış olalım.
Dan Brown bu kez de, beklendiği şekilde, "masonların sırları" konusuna el atmış... ( O kadar bekleniyordu ki bu, zamanında David A. Shugarts diye bir uyanık, "Dan Brown'un yeni romanında anlatacağı şeyler" diye ayrı bir kitap yazıvermişti! Attığını da tutturmuş oldu tabii.)
Roman, görünürde masonluk sırlarını anlatıyor ya, aslında hiçbir şey anlatmıyor ve açıklamıyor. (Bunu da masonların "kalbini kırmadan" başarmış.)
Tıpkı "Da Vinci Şifresi"nde yaptığı gibi, bu konuda da ortalıkta dolaşan, havada uçuşan, genelgeçer söylentilere yaslanmış.
Romanda elbette bir kötü adam var, dünyayı ele geçirmeye, daha doğrusu masonların insanlığa çağ atlatacak büyük sırrının açıklanmasını ve buna bağlı bilimsel deneyleri engellemeye çalışıyor, "hafiyemiz" Robert Langdon da onunla mücadele ediyor...
Romanın hızlı okunmasının sırrı da, tıpkı önceki eser gibi "bir senaryo olarak" düşünülmüş olmasında yatıyor: Brown, "nasıl olsa bunu da film yapacaklar, dolarcıklar cebime gelecek" demiş, hem okura hem filmcilere kolaylık sağlamış.
Elbette bana hemen, Nicholas Cage'in oynadığı filmi hatırlattı. Orada tapınak şövalyelerinin gizli hazinesi, burada da tapınak şövalyelerinin mirasçıları olan masonların gizli zamazingoları... (Zamazingoyu da açıklayalım: Beyin gücüyle cisimleri hareket ettirme marifetiymiş.)
Üstelik her daim çok da güncel... Brown, hangi dünyanın, hangi dönemin okuruna seslendiğini hiç unutmamış. Romanın içinde her türlü elektronik teknoloji harikaları yer alıyor...
Yazarımız, aslında, ortalama Amerikalı'nın gizli ya da açık kompleksini, "niçin bizim de Avrupa gibi köklü bir tarihimiz yok" endişesini hem sömürmüş, hem de ona ilaç bulmuş.
Tıpkı Nicholas Cage'in o filmi gibi, burada da Washington şehrinin göbeğinde, Capitol binasının altında birtakım dehlizler, gizli geçitler, kovuklar, kurukafalar, kemikler, işaretler, simgeler...
Hiç olmayacak şeyler. Hafif bön, çocuk ruhlu, ortalama Amerikalı bu tür tatlı palavralarla mutlu olur.
bizde de kaç Amerikancı çocuğu bu adamı ve bu romanı ciddiye aldı, bir "piyasa işine", bir "tüketim malına" bir "edebiyat eseri" muamelesi yapıp göklere çıkardı, uzun uzun "irdeledi" bilmiyorum...
Tutulacak yol bellidir efendim: Bu romanı okuyunuz, "hoşça" birkaç gün geçiriniz, keyif alınız ama asla ciddiye almayınız.
genç yaşlarda büyük bir hevesle kitaplarını yalayıp yuttuğum yazarlardan biriydi sanırım. zaten şunun şurasında toplam 5 kitabı vardı. ama sonrasında keşfettiğim j.c grange adlı fransız yazarın kendisini solladığını düşündüm. sonuç olarak bi grange değildir.
Neredeyse butun kitaplarini keyifle okudugum yazar. zengin kiz fakir erkek edebiyatindan sikilanlara bu yazarin kitaplarini okumalarini tavsiye ederim. surukleyici, hic sikilmadan ve yazarin sonunu nasil bagladigini ogrenmek icin bir iki gun icinde okuyup, bitireceginiz kitaplardir.