doğum günümdü kardeşim bugün benim. telefonumu açmadım bugün hiç, sevmem böyle şeyleri, samimiyetsiz gelir bana.
bugün bir sevdiğim kız, bir de burada tanıştığım, kardeşlerim dediğim insanların mesajlarını bekledim hep. çünkü burada tanıştıklarımın hiç birinin bi çıkarı yok benden. bir şey beklemeden, en duru hissiyatla gönderdikleri bir doğum günü mesajı benim için dünyaları satın alandan çok çok daha değerliydi.
sonradan aklıma geldi, telefonum kapalı, nasıl ulaşsın çocuklar dedim kendi kendime. ama bir şekilde ulaştı herkes. şimdi farkediyorum, bir sen, bir de o kız kutlamadınız.
kalp var bende, bilirsin. bizim ailede kimse 55'i görmez. sabah işe giderler, akşam haberleri gelir. arada gittiğim doktor üzülmeyeceksin diyor sürekli. sigara içmeyeceksin sonra, stresten uzak duracaksın, uykusuzluk da kesinlikle yasak diyor her gittiğimde. şimdi ben bunlardan nasıl uzak durayım? beni sana en çok yakın edenlerden, de bana. kalbim sıkışıyor be kardeş.
ben bu acıya aşinayım aslında. ömrüm dediğimi toprağa verdim bir kere. o da gençti senin gibi. çok kızdım ona, küfrettim hatta. arkada bıraktıklarını düşünmedi hiç dedim, bencil dedim. yaşama direncini kaybetmişti çünkü. insan sımsıkı sarılmalıydı hayata, ki zaten rabbim bunu emretmişti, hiç ölmeyecekmiş gibi tutunmalıydı değil mi? bunu benden çok daha iyi bilirdin sen.
şimdi bakıyorum, yaşama sımsıkı sarılsa da insan bir eyvallah bile diyemeden gidebiliyor. sevdiğime kızmıyorum artık. direnme gücü yokmuş belli ki. senin kadar güçlü bile değildi. sen bile dayanadıysan, o ne yapsın?
hiç unutamayacağım bir doğum günü hediyesi verdin ya bana alacağın olsun. dedim ya, her doğum günümde bomboş gözlerle bakarım insanların samimiyetsizliklerine. bundan böyle ağlamaklı bakacağım sanıyorum. ki sana söylemiştim, ben bir kere ağladım, o da ebe şaplattığında, ölü sanmasınlar diye.
şimdi ağlıyorum kardeşim. bu sefer küfretmiyorum ama. yakışmıyordun çünkü sen bu dünyaya. fazla temizdin, saftın, candandın.
hayatımda ilk defa eğiliyorum birinin önünde. bu hesabımı silmişlerdi, rica ettim, açtılar. gelmem bir daha demiştim, tükürdüğümü de yalattın ya bana, bu da bir başka alacağın olsun.
mekanın cennet olacak illa. çünkü rabbimin "kalbinde hardal tanesi kadar iman olan cennetimdedir" sözü var.
sözüm vardı, yanına gelecektim.
geleceğim kardeşim. bir bardak su dökmeye de olsa geleceğim.
sözüm söz.
kardeş sözü.
kanındaki mikrop yüzünden 5 6 gündür diyalizdeymiş, böbrekleri sonunda pes etmiş... Haber bizzat babasına ulaşan bi arkadaşımız tarafından doğrulanmıştır.
Her ölüm erken ölümdür, ama mahkum olduğu tekerlekli sandalyesinden bana binlerce kez hayata bağlılığın en açık kanıtı olan seninki, bambaşka bir vakitsizlikti hakan. birlikte güldük, eğlendik, ilişkilere hayata dair bi çok şey paylaştık. ve sen gerçekten hayatına her şeye rağmen o denli azimle bağlanan bir avuç insandan biriydin.
yarın sözlükten bi kaç gün uzak kalacak yazar.
ufak bi operasyon geçirmek üzere bi kaç günlüğüne hastaneye yatacaktır.
fener'in şampi olması beni o kadar sevindirmiş ki bağırsaklarda bi problem oluştu. sıçamıyom . *
şaka bi yana yazmak istedim lan. yarın yokum. ühühü kesecekler beni. kesseler daha yi aslında. bildiğin götüme hortum sokacaklar lan. ben ne bahtsız adamım yahu bu tür şeyler de beni bulur. allah'tan bu işi yapacak olan bayan doktor da biraz rahatlıyorum. popom emin ellerde merak etmeyin.
benim popomu niye merak ediyonuz lan ?
Yıllar, nehre düşmüş yapraklar gibi mecburi yolculukların pençesindedir, çoğu zaman. Bazen hiç başlamamak hayalleriyle avunmak da vardır. Ama yolculuk başlamıştır bir kere ve ucunun nerede olduğu meçhuldür. Bazen kıyılara tutunmak, bir yerden karaya çıkmak ihtimali geçer yürekten. Fakat ayrılık yaydan fırlamıştır ve vedanın sine dağlayan pençeleri yakadan düşmeyecektir. Gerçi şair: 'Kavuşması olan vedanın olmaz elemi / Ayrılık vaktinde yaşasam da cehennemi' diyerek kendince tesellide soluklanma niyetindedir; lakin gidenlerin hiçbirinin geri dönmediği yolculukta akıbetin meçhuliyeti, teselliyi ölçmekte insanı acziyetiyle baş başa bırakmaktadır.
Güneş; omuzlara ayrılık acısını, gönüllere gurbet sızısını ve dudaklara veda tasasını bırakarak batmışsa, ay mütebessim çehresiyle bu tabloya kendi rengini katar. Ve o an, 'Ölüm ile ayrılığı tartmışlar / Elli dirhem ağır gelmiş ayrılık.' diyen gönül ehline teşekkür edesiniz gelir. Ayrılık gündeme göktaşı gibi düşmüş ve gidenin ardından kalanlar: 'Durmadan aylar geçer, yıllar geçer gelmez sesin / Hasretin kalbimde de lakin sen neredesin?' demeye hazırlanmaktadırlar. Gidenin kalbi cam kırıklarıyla dolu ise, kalanın da gözlerini Seyhan doldurmuştur sanki.
Ayrılık hüzzam bir şarkının en lirik bestesini sıralar mısralara. Onda fettan haykırışların sığ kahkahaları yoktur. Tabloyu yaşanılır kılmak için dudaklardan taşan zoraki tebessümlere beyhude aldanmayalım. O tebessümlerde, gülerken ağlamanın asaleti gizlidir hep.
Ayrılık başlı başına bir çığlıktır. Onu bir trenin düdük sesi, bir otobüsün egzos gürültüsü veya limandan ayrılan bir gemiyi uğurlayan martıların üzüntüsü örtemez. insanlar çok şey için: 'yazılmaz, yaşanır.' derler; ama bunu ayrılık kadar hak eden başka ne ola ki!
Yolculuk başlamıştır, karanlıkta mecalsiz sallanan eller, öylece havada kalmıştır. Gözyaşları zoraki tutunur kirpiklere, dudaklar depremdedir belki de. Dokunsan ağlayacak gibidir bazıları. Bazılarına dokunmaya da gerek yoktur. 'Güle güle git!' demesi kolaydır sadece. Oysa gülmek, kimin nasibi olsun ki bu hengamede.
Bizim payımıza hüzün düşmüştü yine. Şair: 'Hüzün ki, en çok yakışandır bize!' derken neyi kastetmişti, sorusu cevabını buluyordu gözlerimizde: 'Uzun satırlar yazdık acılar üstüne / Kısa satırlarda kaldı mutluluk / Onu da parantezlere bıraktık / Noktalar koymadık, virgülle geçiştirdik / Anlatamadığımız dertleri, üç ünlemle bitirdik / Yazamadığımız şeyleri soru işaretlerine bıraktık / Mesela dedik, kurduğumuz hayallere / Umut dedik ihtimallere / Sevda dedik, uzattık boynumuzu pamuktan ipliklere / Can bıraktık.'
Şair: 'Dağlarda gül hüznü var, vakti gelmiş vedanın.' derken zaman ayrılığı büyütüyordu. Veda, herhalde gönle vurulan en ağır darbedir. Acıyla imtihan edilmiş, ızdırapla beslenmiş, kahırla sulanmış bir gönlü ancak bir veda yerle bir edebilir. Yaşarken farkına varamadığımız nice mütevazı ayrıntı, ayrılırken koskoca bir dağ olup bağrımızın başına oturuverir. Sonra acı bir tebessüm bırakırsınız şehrin nar tanesi ufuklarına, bin hatıranın nasıl da filizlendiğini görürsünüz arkada kalan manzaranın çakır gözlerinde.
Uykusuz, annesiz ve sevdiklerimsiz kaldığım; ama yetişecek çiçeksiz kalamadığım günler hey! Anadolu'nun zeytin karası gözlerindeki mağlubiyetten utanıp, bakışlarımı usulca üzerlerine çevirdiğim güzel insanlar hey! Yangınlarla çevrili bir coğrafyayı bakışlarındaki durulukla serinleten gonca güller hey!
Hangi yöne baksam, gözlerim aşina bir hatıra ile doluyor.
Hangisinden başlayıp, hangisinde durup biraz ağlayayım? Hangisinin gözlerinden devşirdiğim hüzünleri anlatayım? Hangisinin ayaklarına kapanayım? Hangisinin gözyaşlarından dem vurayım? Hangisinin gönlüne sığan koskoca sevdaları anlatayım?
Ne gönlümde takat, ne de kalemimde mecal var!
Yangınlarımızı alıp düştük yollara. Bir 'off!' çektik önümüzde uzayan mesafelerden ürkerek. Yaşatmak için yaşamak düşüyor bize.
Hoşça kal hakan'ım! Son gemi kalktı limanından dün akşam...
adamım şimdi sigarasını tellendirmekte bulutların üstünde. Allah ona büyük bir hediye lütfetti. acılarından uzak şimdi... gittiğinden beri ulaşamamıştım, meraktaydım.
11.08.2010 saat 22:40... uçaktan yeni inmiştim, telefonumu açtım. defalarca aranmış...
baktım hakan.
n: canım, naber? nasılsın? beni aramışsın. uçaktaydım yeni indim.
h: ya naz, ben gidiyorum sabaha karşı... buluşalım diye aradım da, geç oldu şimdi.
n: olsun hakan, gelirim ben. nereye gidelim. karşıyaka olsun bu sefer. son vapura bineriz olur mu? çay içeriz.
h: ya iyi olurdu da apar topar oldu. acil gitmem gerek. benim bile gideceğimden haberim yoktu. eskişehir' den geldi arkadaş. acil gideceğiz dedi. eşya hazırlayacağım.
n: hadi ya... göreydim iyiydi. haftasonu yattı o zaman?
h: ya öyle oldu, üzüldüm. ama haberim var sana, kışa geleceğim. ameliyat olucağım, o zaman bu arabadan kurtulacağım, oturacağım, uçakla geleceğim işte be kızım.
n: oleeey bee! o zaman otobüse de bineriz. daha çok gezeriz. ben seni her yere götürürüm, şu izmir' de görmediğin.
h: geleceğim canım inşallah, o zaman tavla rövanşını da yapacağız unutma bak!
n: unutmam tamam. seni çok özleyeceğim. varınca belçika' ya haber ver merak ederim. kendine dikkat et.
h: ederim canım. ben de seni özleyeceğim. kendine dikkat et. kafana takma olanları da artık.
n: öptüm.
kışın geliceğim, beni o zaman vapura bindirir karşıyaka' ya götürürsün olur mu demişti giderken... içim acıyor çok şimdi. apar topar gitti izmirden uğurlayamadım bile. dün gece aldığı güllere baktım uzun uzun. kurumuş bir demet gül. baktım baktım ağladım. bu denli hayata tutunmuş adam, delim nasıl bırakırdı bizi? nasıl giderdi?
aklımda bir sözün var şimdi: hayat bir tesbihe benzer. yaşadıklarımız da tesbih tanesine... içinden bazı parçalarını çıkarmak istersek tesbih kopar, parçalanır. o yüzden yaşadıklarını unutma, iyi hatırla sadece.
canım, cennettesin şimdi. ayaklarının altında nemli çimenler... koş koşabildiğin kadar. geldiğimde kollarımı açmış seni bekliyor olacağım.
o zaman karşıyaka' ya yürüyerek gideceğiz... özleyeceğim!
(#4511843) "herkese bir akrostis" kampanyasindan istemeden de olsa payimi aldigim yazar.
iade-i akrostis:
dediydi sana akrostis yapacam diye de inanmadiydim, allah cezani verecek maralim. msn zirvesinde gordum de tanistim, daha sinavim bitmedi, nerenden attin? allah cezani verecek maralim. kim demis akrostis yapamam diye, iste böyle de yardiririm.
duy feryadimi ey tanrim, eeeöö, tikandim vallahi tikandim. lan bu akrostis isini de nereden cikardin? imanim gevredi su misraya gelene kadar; senin ben kafana sicayim.
seni hiç tanımıyorum..
ztn sözlükte yeniyim,sen de bilmezsin beni,bilmeyeceksin de..
bi kaç kere entryne denk gelip güldüğümde "deli ya" demiştim, sonra nickine bakıp tekrar gülmüştüm*
gelişmeler sekmesinde aldım ölüm haberini..
hani insan tanımayınca "allah rahmet eylesin" der geçer ya,utanarak itiraf ediyorum öyle bir şeydi sadece o gün..
ateş düştüğü yeri yakar diyebilirsin sen buna evet..
bugünse durduk yere oturup entrylerini okudum,görsellerden baktım kimsin diye..
bi kaç komik resmine yine "deli ya" diye güldüm istemsiz..
içim ısındı sonra..
daha yeni üzüldüm yokluğuna arkadaşım..
ve şimdi bunları söylemek geldi içimden sana..
şunu da sakın unutma, seni hiç tanımasam da şu an en ihtiyacın olan şeyle, "dualarla" yanındayım,yanındayız..
orada tanışmak dileğiyle..
sözlükten kimseyle diyaloğum yoktur benim, tanımam etmem. bir iki mesajlaşma dışında kimseyle muhabbetim olmadı. ne gerçek ne msn zirvelerine uğrarım. bana birşey olsa, kimsenin haberi olmaz buralardan.
hakan a bakıyorum ne çok gönüle girmiş, ne çok gönül kazanmış. uzakta olsa da uzak yakın dememiş hep uzatmış elini.
daha da uzaklaşmış şimdi... Bize uzak Allah a yakın olmuş.
Allah rahmetine boğsun onu, nurlar içinde olsun. Kuşlar gibi hür...
'bana bak dönnis velet, bu deli senin hakan abin. anladın mı?' dedi ruyaqibi. oyle tanıdım ben bu adamı aylar önce. hakkaten de abim oldu.
aynı dönemde sevgililerimizden ayrıldık, beraber aşk acısı çektik. birlikte ağladık, birbirimize 'ağlama, değmez' dedik gözyaşlarımızı silerken.
öz abim olsan belki bu kadar kollayamazdın beni. yanlış kişilerden, yanlış tercihlerden, yaapabileceğim yanlışlardan, bana yapılabilecek kötülüklerden.. bi şekilde korudun beni hep taa nerden. ben bi tek sana ağlardım. bi tek sen görürdün hakkuş. sen bilirdin.
ve öz abim olsan belki ben bu kadar umursamazdım seni. bu kadar sinirlendirmezdi beni etrafındaki pislikler. bu kadar kollamazdım seni onlardan.
sabahlara kadar konuşurduk seninle. uyumadan okula gitmiştim bi keresinde, hatırladın mı? sınavım vardı, sabaha kadar tarihin içine etmiştik beraber.. senin moralin bozuktu ama yine belli etmiyordun. hiç etmezdin, etrafındakiler üzülmesin diye. aldatıldığında bile umursamıyor gibi yapmıştın.
senin yerine ben sinirlenirdim hep. sen de hep 'sakin ol minik danam, bi şey yok ortada. benim umrumda değil, senin de olmasın.' derdin..
ailemin içine girmiştin. ölüm haberini aldığımda küçük kardeşim gözyaşları içinde gelip 'hani o uzun saçlı, birlikte fırat okuduğumuz hakan abi mi? şaka yapıyodur o, hep şaka yapar biliyosun' dedi. hala inanmıyor bana. görseydin sen, gülerdin. sen hep gülerdin. çok da yakışırdı.
hatırlarsın kamerada fotoğraflarını çekmiştim. hep çekerdim. çünkü benim abim çok yakışıklı. kimseleri yakıştıramazdım abimin yanına.
söz vermiştim, zenci bi hatun bulucaktım sana. fransızca da konuşucaktı. taş gibi de kalçaları olacaktı.
ve benim abim, bana salçalı sandviç yapacaktı. çok iddalıydı bu konuda. sahilde beraber gezecektik. şirinler dondurması yicektik abimle biz. çok plan yapmıştık. hiçbiri olmadı..
amerikadaydım abim. görüşememiştik. 'üzülme' dedin, 'paskalyada geleceğim. o zaman görüşürüz. zaten bacaklarıma protez takılacak, istediğim zaman kalkıp gelebilicem. baharda da geleyim, o dönemde bahçenizde papatyalar açıyordu. fotoğraflarımı çekersin. tamam mı minik danam?'
paskalyada bekliyor olacağım. olmadı baharda. veya gelecek yaz. mutlaka gel tamam mı? çok seveceğin bir yer var burda. eski bir evin bahçesinde nargile içirteceğim sana. tavla da oynarız. ama sen beni yenersin. ama sen bi kaç el bilerek kaybedersin.. ben mutlu olayım diye. zaten kendi mutluluğun için hiçbir zaman bir şey istemedin ki sen. hep etrafındaki insanları düşündün. canını yakanlar bile mutlu olsun isterdin. nasıl bir meleksin sen?
'ölcem yhaa bıktım intihar etçem yhaa' diye gezen gerizekalılar dururken neden önlerine geçtin ki? neden onlar geberip gitmiyo abi? ben senin gitmeni istemiyorum. senin için hep başkaları önce gelirdi. bu kadar kişinin zırıl zırıl ağlamasını istemezdin. neden gittin o zaman?
şey yapalım mı? şimdi ben seni göremiycem ama sen yine de yanımda ol hep. tamam mı? öyle hissetmek istiyorum.
yine şımardım mı abiş? seninle konuşurken hep şımarırdım ben. bu kadar sevgiye alışkın değildim, kusura bakma. hiç kimse bana 'kardeşim' deyip de gerçekten kardeşi yerine koymamıştı çünkü bugüne kadar.