Çanakkale'nin Ezine ilçesine bağlı bir köydür. Ama tatil köyü değildir. Anlamadım zaten, başlıkta Lapseki'ye bağlı diyen var, tatil köyüdür diyen var. Herhal Çanakkale'de birden fazla Dalyan köyü var. Çünkü benim bildiğim Dalyan ne Lapseki'ye bağlıdır, ne de tatil köyüdür. Kelime anlamıyla ele alırsak, evet Dalyan bir köydür, pekala tatil de yapılabilir, deniz var, koy var, kum var, güneş var. Ancak tatil köyü denilince insanın aklına başka başka şeyler geliyor, neyse anlayan anlamıştır, detaya girmiyim.
Benim bildiğim Dalyan köyü, Ezine ilçesinin Geyikli beldesine bağlı köylerden biridir. Düşün, Ezine'ye bile bağlı değil, ona bağlı olan bir kasabaya bağlı. O kadar köy yani. Benim bulunduğum yıllarda (2008 öncesi) iki tane çay bahçesi, bir tane Truva acentesi ve birkaç esnaf vardı. Herkesin denize girdiği bir koy vardı. Denizi temiz, plajın kumu incecikti. O koya menderek diyorlardı, biz de öyle diyorduk.. (belki de mendirek demek istiyorlardı) Plaja yakın olan çay bahçesinden oturduğunuz havluya karışık tost, çay, kola, bira, mojito falan getiriyorlardı. (mojito hariç doğru) Hem denize girip, hem yiyip içip, hem de çay bahçesinin tuvaletine sıçabiliyordunuz. Bunlardan sıkılınca (ki sıkılmıyordunuz) voleybol oynayanlara izinsiz olarak katılabilirdiniz. Zira takımların biri beş kişiyken, diğerinin on beş kişi olması orası için çok normal bir durumdu. Ama buranın havası başka, çok ilkel, masum bir yanı vardı bu köyün. Böyle anlattığıma bakmayın, plaja bira servisi, plaj voleybolu falan bunların hepsi ilkeldi. Çay bahçesi diyorum, bildiğin eski çay bahçesi, birayı getiren kırmızı yanaklı para üstü sayamayan saf bir oğlan. Voleybol oynayanlar şimdi apaçi dediklerimizden. O zamanlar apaçi diye birşey yoktu. Olsaydı onlara kesin apaçi derdik. Bu apaçiler ve onların ebeveynleri akşam olunca çay bahçesinde toplanır, genelde okey oynardı. Köyün tek akşam eğlencesi buydu. Bi de lailam (istanbul'daki eski sosyetik mekanının dalyan şubesi) diye bir disko vardı ki disko demeye bin şahit ister. Bir de utanmadan damsız almıyorlardı. Zaten diskoya giden yol çok karanlık ve ıssızdı, yürüyerek gitmeye kimsenin götü yemezdi. Arabası olan da azdı zaten.
Menderek koyundan bahsettim ama köyün tamamı adeta bir koy zaten, kıyıdan kıyıdan yürüyerek herhangi bir yerden de denize girilir. Bu mendereği yürüyerek geçince, ufak çaplı bir burunla karşılaşırsınız. Ordakiler buraya istanbul burnu diyorlardı, biz de öyle diyorduk.. burnu yürüyerek geçtikten sonra garip kayalar, beyaz mermerler falan görürsünüz kuma çakılı vaziyette duran. anlam veremezsiniz, bu ne lan dersiniz, hatıra olarak istanbula getirmek istersiniz, çünkü güzel şeylerdir bu kalıntılar. Ancak anlatılan hikayeyle birlikte orada kalmaları gerektiğine kanaat getirir, aksamları istanbul burnunda onları izleyerek dalyanın size verdiği garip ama daha üstünü şu güne dek yaşamadığım o masum huzuru yaşamakla yetinirsiniz.
Şöyle ki, Büyük iskender zamanından bugüne Dalyan'da bulunan bir çok tarihi kalıntı mevcuttur. O dediğim garip kayalar, beyaz mermerler bir yapının kalıntılarıymış. Dalyanlılar o beyaz mermerin Alexander'ın küveti olduğunu söylemişlerdi. iskender, Dalyan'da banyo yapıyormuş. Bildiğin kuma küvet koymuş, yıkanıyormuş, öyle diyorlardı.. Unutmadan, bu kalıntıların az ilerisinde bir tuz gölü var. Ufak bir tuz gölü, kalp şeklinde ve kırmızı... Fantastik ama gözlerimle gördüm. Anlattıklarında şey düşünmüştüm, kesin yamuk yumuk birşeydir, gökteki yıldızı bile ufoya benzeten, dağlarda arapça yazılar gören bir milletiz ne de olsa. Ama muntazam bir kalp o göl. Kırmızı ve kalp şeklinde göl, beyaz mermer küvet, kayalar ve Büyük iskender ögelerini barındıran bir de aşk hikayesi anlatmışlardı ancak hatırlamıyorum. Uydurarak yazmak istemediğimden, aslını bilen beri gelsin diyorum. Ama bence küvet, aşk hikayesi falan sadece köylerini önemli görmek istedikleri için anlattıkları ve inandıkları şeylerdi.
Evet, -içinde büyük de bir tarih barındıran- ufak bir köy dalyan ama hangi sebepten bilmiyorum, buranın verdiği huzuru başka bir yer veremedi bana bugüne dek. küvet, göl, istanbul burnunda kıyıdan dahi çıkarabildiğimiz deniz yıldızları, çay bahçesindeki çocuk, kıyıdaki kimsenin sahiplenmediği kırık bambu sandalye, hepsi bir anlam taşıyor ama o anlamı onlara ben vermedim. O yüzden sebepsiz yere, anlatılacak çok da birşey yokken sadece hissettirdiklerinin kalıcılığıyla burda gelmiş uzun uzun entry kasıyorum.
Yoksa dalyan'a gidip bana, öyle bir küvet yok, çay bahçesinde bıyıklı amcalar çalışıyor falan demeyin.
yerl tursitin ısrarla yoğun olarak bilmediği, zaten benim gibilerin de "aman bilmesinler" dediği mekan.
bir de selamiçeşme'nin altındaki semt olarak yer alır ki, ikisi de birbirinden güzeldir bunların.
bir de dalyan kayığı var, o ayrı.
muğla'ya bağlı turistik yerleşimdir. sahil şeridindeki birbirine benzeyen tatil yörelerinden ayrılır, kendine has güzelliği vardır. köyceğiz gölünü ege denizine bağlayan sürekli teknelerin çalıştığı doğal kanal kenarında kurulmuştur. bu kanal kenarındaki, teknelerin sürekli müşteri taşıdığı restoranlarda, kral mezarlarına karşı kahvaltı veya akşam yemeği yemenin tadına doyulmaz, insanı vedenikte hissettirir. belde sapa kaldığından ve çok popüler olmadığından, beldede içip içip kusan yerine, kaliteli turistlere rastlanırken, apaçi ve kıro sayısı azdır hatta yoktur. sevgiliyle veya aileyle kafa dinlenip romantik bir tatil yapmak için birebirdir. iztuzu plajına buradan kalkan teknelerle gidilebilir. iztuzu; patara ile birlikte en uzun ve caretta'ların yumurtladığı ender plajlardandır.
babaanemin komşunun oğlunu tarif ederken kullandığı kelime,
-falancanın oğlu var ya doktorluğu bitirmiş bu sene dalyan gibi de çocuk, kara kaş kara göz
+ ee ne olmuş ki babaanne ölmüş mü?
- yok canım töbe töbe, bil diye söyledim. geçen annesi ablası falan geldi de senin torun napıyo dediler fln fln fln
+ hmm hadi ben kaçtım.
gecekondu adlı tv programında durdu adlı karakterin abisinin adı.
ayrıca orta anadolu şivesi ile konuşuyor olup, ilginç esprileri olan, programa gelen tüm konukların bilgilerini 8 megabitlik interneti sayesinde bulduğunu övüne övüne söyleyen karakterdir.
muğlaya bağlı yurdumun cennet köşelerinden bir yer. sazlıkların içinden süzülerek geziniyorsunuz.
kaya mezarlarının kattığı güzellik bambaşka. çılgınlık diye nitelendirebilirsiniz bu yapıtı.
restaurantların otellerin kıyıda konumlanması insanın içini açan görüntülere sahip. keyfe kulak verip 10 numara hamak sefası yapılabilir.
1tl ye carettaların yengeçle olan şovunu izleyebilirsiniz. (aç hayvanı şaklabana çeviriyorlar resmen)
iztuzu plajına gelince harika bir koy. dalyan merkezinden vapurlarla ulaşması biraz zaman alıyor ve girişi ücretli.
denizi ve sahili mersin'le benzerlik gösteriyor denilebilir, suyun sıcaklığı ve kumun yapısı gibi.
lakin bu kadar güzelliğin cefası da olmuyor değil. sulak bir alan olmasından ötürü damızlık sivrisineklere sahip, haybeden kan bağışı yapmak istemiyorsanız akşam olmadan orayı terketmenizi öneririm.
Kasımda görülmesi gereken caretta memleketi. Kral mezarlarına yakın olmak için sulungur gölü'nden geçilmesi gerekir. Yöre kadınlarının kürek çektiği sandallara cüzzi bir ücret karşılığı binilir. Kral mezarlarına girmek, fazla içli dışlı olmak tel örgüler aracılığıyla yasaklanmıştır. Bu hayal kırıklığını tecrübe ettikten hemen sonra Kaunos antik kenti'nde gezitiye çıkılır, bunun içinse cırcır böceklerinin eşliğinde 15 dakika kadar yürümeniz gerekmektedir. Bütün bunları icra ederken aylardan kasım bile olsa ufak bir şişe su sırt çantasında olmalıdır.