değerli ama güzel kullanılamayan hayatlarımızı saçma sapan şeyler yaparak geçiriyoruz. kumsaldaki kum taneleri kadar çok ve değersizmişiz gibi geliyor bazı zamanlar. biliyorum , türk filmlerinde umutsuzluğa kapılan insanların sadece fakirler ve hastalar olduğu anlatılır ama her zamanki gibi yine yanılıyorlar.
hiçbir şey gözüktüğü gibi değil ki aslında. ne aynada gördükleriniz ne de kulağınıza ulaşanlar...yanılsamalara teslim olmak insan denilen zavallı organizmanın yaşama biçimi olmuş. yaşamak için çoğu farklı bir insan kostümü giyiyor ; sırf yaşamak için.
hiçbir zaman yeni bir oyuncağım olsun diye ağlamadım. sevdiğim insanları görememek bile ağlatmadı beni. hiç kimse , hiçbir şey ağlatamadı. ne acıklı bir filmden ne ekranda gördüğüm umutsuz insanlardan...ne savaştan ne de arkadaşlarımın başına gelenlerden...hiçbirinden ağlayacak kadar etkilenmedim ya da başka bir deyişle hiçbir şeye beni ağlatabilecek anlamı yüklemedim.
aslında o "en iyi arkadaştan" hiç haberim olmadı. ne olduğunu bilmiyorum açıkçası. gerçek bir arkadaşımın olup olmadığından bile emin değilim. bunda etrafımdakilerin hiç kötü gün yaşamamasının, benim de herkesi aşağılayan kibirli bir pislik olmamın etkisi var tabii; bunu inkar edemem.
başka şartlarda yaşasaydım...bir mahallem ve beni çıkarsız , sadece ben olduğum için her koşulda sevecek arkadaşlarım olsaydı...belki o zaman daha iyi biri olabilirdim. belki ağlamayı bile öğrenirdim ve de başkalarını düşünmeyi. en sevdiğim insan kendim olmazdı. bilmiyorum, daha iyi bir insan olmayı isterdim en azından. iyi biri değilim ve olamayacağım da ama emin olun bazen olmayı o kadar çok istiyorum ki..
her zaman daha iyisini istemeli insan..kendinin bile daha iyisini. aynaya baktığında güzel bir yaşamın, etrafına ışık veren bir mumun, ampulün ya da bir yıldızın izlerini görebilmeli insan. eğer göremiyorsa daha iyi olmayı istemeli.
daha iyi bir insan olmayı isterdim...