dün itibariyle şans verdiğim diyeyim hani bu kadar kötü yorumları okuyup, işittikten sonra bile ya ne olur ne olmaz bir de ben göreyim dediğim iğrençlik harikuladesi bir film. ya adam bence bu filmi çekerken başka bir filmi çekiyordu ki bu kadar iğrenç, anlamsız, korkuyla uzaktan yakından alakası olmayan bir film ortaya çıkmış. konusundan tutun da oyuncuların bir ilkokul piyesinden fırlamış olmalarına kadar berbat bir film. ya ilkokul piyesindeki çocuğa, çocuk dersin zaten adı üstünde. arkadaş sen bildiğin ciddi ciddi film çektiğini iddia eden bir adamsan, biraz özeneceksin ya. adam resmen dalga geçmiş. insan hakları mahkemesine şikayet etsem, çok net kazanırım.
(bkz: benden günah gitti)
herşeyden önce ağır bir eleştiriyi hakeden filmdir.
şimdi efendim, insanlar neden bir şeyin devamını getirmek isterler? ilkinden daha güzel olsun diye. ilkinden daha güzel olmayacaksa denemenin anlamı var mıdır? yoktur. denenmişin denenmişi olur mu? olmaz.
hasan karacadağ'ın herkes tarafından bilinen bir iyi niyeti, bir sinema neferi havası var. bildiğiniz bütün sözlüklerde, filmleri ve kendisiyle ilgili bütün entryleri okudum, biraz vikipediye göz attım, tabi ki filmlerini de izledim. etüt etmeye değer gördüm yani. çünkü ortada sonuçları gerçekten kötü olsa da bir takım çabalar var.
gelgelelim hasan karacadağ ya bu işi çözemedi, ya da ısrarla kötü film yapıyor sonradan bir film yapacak, aklımızı alacak ve tam anlamıyla cenneti de, cehennemi de gösterdim tribine girecek. tabi bu şuan çok olası durmuyor.
soru şu: hasan karacadağ dabbe gibi bir deneme tahtasıyla sinemadan en anlamayan adamların bile açık açık yüzüne vurduğu, vurabildiği hataları neden gidermek yerine daha da çok yaptı? neden bile bile lades dedi?
kötü oyunculuk, kötü diyaloglar, korkutmak yerine gereksiz baş ağrısına sebep olan ses efektleri ve üstüne üstlük, diğer filmde olmamasına rağmen bu filmde eklenmiş saçma sapan özel efektler.
hepsinden en kötüsü de ilk çektiği filmden bu yana gelen bilindik korku filmlerinden kolaj alışkanlığı.
ya bu herşeyden evvel ayıp bir şey. dabbe'ye bakıyorsun, pulse'un islam inancı makyajlı yeni kasası gibi. semum'a bakıyorsun, maşallah abim öyle bir film yapmış ki hem constantine'i, hem the exorcist'i, %10 kadar da semum muhabbetini aynı anda izliyorsun. ki anlattığın şeyin de dabbeyle uzaktan yakından alakası yok, diğer bütün sahiplendiğin temalarda olduğu gibi. dabbe 2'ye bakıyorsun, blair witch, ve the ring çok açık, çok bariz.
antrparantez ben şahsen lost'u da alet etmiş diyenlere katılmıyorum, sonuçta kara duman muhabbeti kuran'da olan bir şey ve adam bunu istediği gibi kullanır. kendi konseptiyle ilgili. belki de lost'u yazanlar kuran'dan feyz aldılar, bilemiycem.
toparlarsak yine bir kılıfçılık, bir araklama havası var. çok rahatsız edici ki hasan karacadağ'ın bana göre en büyük hatasıdır.
ve senaryo, senaryo bir felaket. cidden felaket. güzel kardeşim bütün film neden bir evde geçiyor? bana bunu bir izah etsenize. sitcom mu çekiyorsunuz, ne biçim iş bu?
dabbe'de hiç değilse farklı mekanlar, farklı tipler, farklı olaylar ve korku öğeleri vardı. iyi kötü bir olay örgüsü vardı. korkutma potansiyeli de vardı.
ama şimdi sen gelmişsin benim bir gelip, bir giden bir dumandan korkmamı bekliyorsun? bu nedir ki şimdi?
girizgah güzel. insan bir tribe giriyor. anlattığın olayın bir miti var, ilgi çekici bir tarafı var. ki o giriş kısmı sadece ilgilendirdi beni, anlatıcı en başta kim olduğunu söylemişti ama tuhaf bir isimdi unuttum, hatırlatan olursa mutlu olurum.
neyse, sen hikayeye mistik bir giriş yaptın, tamam. şimdi ben kıyametin kopmasını izlemek istiyorum, insanların kaçışmasını istiyorum, açı çekmelerini istiyorum, metafizik öğeleri görmek istiyorum, onların bizle dalga geçer gibi kıyameti getirdiğini görmek istiyorum, tanrı artık bizle değil düşüncesini hissetmek istiyorum. ben korkarsam, bundan korkarım. filmin çekilme amacı budur.
sen napıyorsun? bir evin içinde beş tane gerizekalı karakterle vodvil gibi bir şey çekiyorsun.
bu nasıl bir yönetmenlik güzel kardeşim, sana film çekmeyi kim öğretti? hem ben senden en ağır sanat filmini istemiyorum ya, biraz tırtır beni pop corn tadında. bu kadar zor değil ki bu.
dışarda madem kopan bir kıyamet var neden onları resmetmiyorsun da maksimum 1 dakikalık uyduruk bir televizyon görüntüsüyle beni korkutmaya çalışıyorsun?
senin bütün olayın inancımdan beni vurmakken sen telefonları falan titretiyorsun. nesinden korkucam ki ben bunun?
mesela içine cin giren bir kız bir yandan ayetel kürsi okusun, bir yandan latince konuşsun veya ne bileyim antik yunanca konuşsun, bizim millet bundan tırsar.
zaten bunu ayrıca değerlendirmemiz gerek.
bir kere dabbe nedir? dabbe büyük kıyamet alametlerinden biridir. devasa bir yaratık olduğu yazar kuran'da. bir elinde bir peygamberin asasını, bir elinde başka bir peygamberin mührünü taşır.
bu figür biraz yaratıcı olan bir insanın beyninde belki 150 şekilde tasvir olunabilecek bir şey. gayet güzel malzeme.
birinci filmde hadi yavaştan kıyamet kopuyor havası verdin, bilgisayar dedin, virüs dedin. tamam biz bunu yemiş olduk.
yaa bu dabbe dediğin, böyle bir şey değil ya? ne alakası var bu anlattığınla? ben bir müslüman olarak hayali bir şey anlattığını biliyorum zaten ve ne görsel olarak, ne psikolojik olarak sarsmıyor beni. umrumda olmuyor. ve kötü oyunculukla da salonda artık sigara yakasım geliyor.
he dersen ki bu benim yaptığım bir atıftır, tefsirdir bir nevi, o zaman filmin adı dabbe olmasın. neden dabbe?
en son nette deccal'ı okudum biraz, hasan bey ona da el atıcakmış. dedim nedir, ne değildir. kimisi stalin deccaldır diyor, kimisi 40 tane deccal var diyor, kimisi george bush diyor vs.
ama aslında bir deccal var ve bu bir hilkat kitaba göre.
hasan karacadağ'ın yapması gereken bana göre kitabın yazdığını tasvir etmek. o herkesin yaptığını yaparak, şudur budur herhalde diyerek sıradanlaşıyor.
şunu merak ediyorum...
hasan karacadağ acaba kendi filmlerini izliyor mu? hiç izledi mi? izlerken korktu mu? veya şu korkunçtur diyebileceği bir şey var mı?
eğer bu entry'yi okursa bir gün mutlaka bana ulaşsın, ben bir sinemaseverim, bana bunların cevabını bir versin. üzerine film yaptığı allah'ın hakkı üzerine kendisinden rica ediyorum.
yoksa kusura bakmasın, ben bu saatten sonra hakkımı helal edemeyeceğim kendisine. bu kadar insanı bir beklentiye sokup sonra izlediğimiz filmleri birebir hatırlatan görüntülerle harmanlanmış kötü performansları bize izletmeye hakkı yok.
bununla beraber bir umut deccal'a da gideceğim. biraz türk sinemasının, biraz okültizmin hatrına.
ama bu kafayla olmaz, açık söyleyeyim. verilen emeğe de yazık, izleyicinin parasına ve vaktine de yazık.
bir istanbul silüeti bulmuşlar üzerinde bir iki minarenin şekliyle oynanmış. biraz ateş efekti eklenmiş. zaten yaptıkları montaj belli olmasın diye görüntüyü o kadar karartmışlar ki hiç birşey belli olmuyor. mesela en soldaki minare mi direk mi belli değil. minareyse şekli niye kaymış?
3 boyutlu modellerle çalışırsanız işte o zaman filminiz izlenir. boğaz köprüsünün resminin üzerinden yıkılma efekti yaparsan tabi ki kimse filmini izlemez. ama köprünün yıkılmasını 3 boyulu olarak gösterirsen. altından, üstünden görüntü gösterirsen işte o film izlenir.
zaten kıyamet filmi çekiyorsan bu konu 3-5 kişiyi değil herkesi etkilemelidir. etrafta koşuşan insanlar olmalı, dünyanın farklı yerlerinden görüntüler olmalı. tüm dünyayı etkileyecek olan kıyametin sadece istanbul'da bir arkadaş grubunun üzerindeki etkilerini gösterirsen insanların gelip bunu izlemesini bekleyemezsin.
hala filmi yapmayı düşünüyorlarsa flash forward dizisinin ilk bölümünü izlesinler.