ilber ortaylının bu günkü yazısının bir bölümüdür.
--spoiler--
Tanıdığım zaman 1970’lerin başıydı; sevgili hocamız Türkiye’nin hukuk ve tarihçi camiasında unutulmaz isim Seha Meray ile Sevr ve Mondros ve Lozan tutanaklarının krtitik yayınını hazırlıyorlardı. Zira yıl 1973 olmuştu ve Lozan’ın 50’nci yılında çağdaş Türkiye’yi yaratan bu antlaşmanın metinleri henüz bilimsel redaksiyondan ve tahlilden geçmemişti, ikisi başardılar. Çocukluklarından devam eden arkadaşlıkları, akılcılık ve keskin zekanın getirdiği hicivle birleşmişti. Ama iki cevval zekalı adam öyle sıkıcı ve yorucu çalışmalar da yapabiliyorlardı.
Osman beyi bu tarihten sonra daha yakından tanıdım. Bizim kuşak zekaya hayrandır, Osman beyde de herkesi büyüleyecek zeka vardı. Çoğu zaman bu zeka ile insanları ezmekten çok düşünmeye ve herkesten önce kendiyle alay etmeye yöneltecek bir bilgeliği telkin ederdi. Hiç unutamadığımız bir konuşma, aramızdan erken ayrılan Seha hocanın birinci ölüm yıldönümünde yaptığı anma konuşmasıydı. Bir hüzünden çok Seha beyin yaşarken yarattığı ince mizah havasını yeniden getirmişti.
Siyasi hayatını nasıl değerlendirelim? Bence Osman Olcay devletin hadimi, dışişlerinin yıldızı bir büyükelçiydi. Tanzimat devrinde de yaşasa büyük olurdu, Atatürk devrinde büyükelçi olsa da büyük olurdu, kendi devrinde de büyük oldu. işini ciddi yapmak az kişide rastlanan vasıflardandır. Sadece kendi yaşıtları değil, kendinden çok sonraki kuşağın temsilcileri, mesela Feridun Sinirlioğlu’nun da hayranlıkla tarif edebileceği kadar etkili bir kişilikti. Türkiye’nin sahip olmakla mutlu olması gereken bu zeka hangi ülkede olsa milli servetten sayılırdı. Kalemle tasvir edilebilecek ve tasviri zor mimikleri, sessizliği ve vecizeleriyle anılarda her zaman için bir (bkz: Osman Olcay) vardır.
--spoiler--