böyle bir dükkana girersiniz. hatta burası kuyumcu gibi pahalı şeylerin satıldığı bir dükkan olur. alıcı gibi etrafa bakınırsınız. hatta çay-kahve istersiniz. sorarsınız. ''şu kaça'' diye yarım saat kadar sonra, ''şuraya nasıl giderim?'' diye sorarsanız eyvah eyvah.
- iyi günler şu kazağın kırmızısı var mı aceba?
* tabi hemen üst kattan getireyim.
- evet çok güzelmiş gerçekten. kırmızı bu kazağın modelini daha bi göstermiş tam tahmin ettiğim gibi.
* yani deneyecek misiniz?
- yok denemeyi sevmem. burdan caddebostana nasıl giderim?
* önce istanbul otobüsüne binmeniz gerekiyor sanırım.
- ha evet. peki burası neresi yani hangi şehir?
* töbe töbe...
- söylesen nolur ya? valla alcam kazaaa. baş harfi ne mesela?
* güvenlik! imdat..
arkadaşımla bakırköyde istanbul caddesi üzerinde olan bir ingilizce kursunun *önunde standın başında bekleyen tatlı mı tatlı şirin mi şirin bir kıza 5 dk bakışmanın sonunda ' english time ne tarafta acaba ' diye sordum ve kızcağız soğuğun altında bunca saat müşterisiz beklediğine mi yansın, yoksa gelen insanın başka bi dil kursunun yerini sormasına mı yansın , bunun kafa karışıklığını yaşarken ağzından şöyle bi cevap çıkıverdi:
''haha evet güldük eğlendik,gidip dalga geçicek başka birini bulun''.
yahu harbiden bilgisi vardır diye sorduk yani ne bu muamele anlamadım ki.